Lucio Fulci’nin 1984 tarihli filmi “Murder Rock”, 80’lerin parıltılı disco dünyasını ve giallo türünün karanlık cinayet gizemlerini aynı potada eritmeyi amaçlayan ilginç bir deney.
Alper Mestçi'nin korku sinemasındaki yolculuğunu en başından beri takip ve takdir edenlerden biriyim. Musallat filmleri, Siccin'ler ve arada çektiği 3 Harfliler filmleri...
Aile bağları, pişmanlık ve kefaret gibi başlıklar hakkında mırıldanarak beylik söylemlerde bulunmaya çalışan In the Tall Grass, Vincenzo Natali’nin hanesine yeni bir eksi daha eklemekten başka bir işe yaramıyor.
Sessiz Bir Yer baskıcı bir rejim altında inim inim inleyen insanları anlatıyor; çekirdek aile, modern bir toplumu, ses kavramı da ifade özgürlüğünü eğretiliyor.
Temizlikçi, küçük bütçeli ancak ilgiyle izlenen bir gerilim filmi... Boyundan büyük bir iddiası yok ve ama seyirciyi tetikleyen ucuz numaralardan medet ummak yerine bir atmosfer korkusu olmayı deniyor ve bunu başarıyor.
Özgür Bakar, Alem-i Cin 2'de şık bir hareketle eski hikayeyi devam ettiriyor ve ona paralel yeni bir macera yaşatıyor. İlk sekanstan finale kadar devam eden tekinsiz atmosfer ve ritüel sahneleri etkiyi güçlendiriyor.
La Llorona, latin toplumlarında tıpkı bizdeki Gulyabani’ye benzer şekilde toplumsal bellekte yer tutan bir öcü... Filminin çekilmesi de son derece normal, geç bile kalmışlar.
Suspiria, orijinal filmle alakasız şekilde başlayıp gelişen ve bambaşka bir finalle biten bir yapım. Niyet neydi bilmiyorum ama akıbet pek iyi olmamış.