Lucio Fulci’nin 1984 tarihli filmi “Murder Rock”, 80’lerin parıltılı disco dünyasını ve giallo türünün karanlık cinayet gizemlerini aynı potada eritmeyi amaçlayan ilginç bir deney.
Kanada yapımı Deadline, ilginç bir vahşet filmi olmakla beraber aynı zamanda korku edebiyatı üzerine kafa yoran sinemaseverler için de sıra dışı, kayıp bir hazine!
1985 yapımı Vahşet Kasırgası bir İspanyol korku filmi olan A Candle for the Devil’in yeniden çevrimi… Orijinal filmi seyretmediğim için ne kadar başarılı bir remake olduğunu bilemiyorum ama Türk sineması içinde işlenmemiş bir konu olduğundan sizlerle paylaşmak istedim. Türk filmleri ile ilgili
Michale Soavi’nin Dellamorte Dellamore filmi alışıla gelmiş Zombi filmlerinden ziyade Kara Komediyi andırıyor. Dellamorte Dellamore korkuyu, romans ve komediyle harmanlamış. Film dünya piyasasında Cemetery Man adıyla da bilinmekte. Filmimiz konusu gibi giriş sahnesi de oldukça ilginç ve sıradışı. İlk sahnede kamera bir
Paranormal Activity, izleyicinin gerçeklikle arasındaki duvarları yıkıp, ona becerebildiği en somut ve yalın şekilde bilinmeyeni sergilediği için takdire şayan bir film.
The Church İtalyan korku sinemasına aşina bünyeler için gerçekten zevkli bir deneyim olacaktır. Tempo ve hikâyedeki bazı aksaklıkları göz ardı etmek kaydıyla.
Safe, şehir insanının "güvenlik" duygusuna son derece basit ve sade bir şekilde saldıran, modern dünyanın içindeki yalnızlığın dipsiz kuyusuna iterek boğmaya çalışan bir başyapıt.
The Cannibal Man, yeni İspanyol korku filmlerinin sıradanlığı ve gereğinden fazla değer biçilmişliği göz önüne alındığında, daha da bir önem kazanıyor.
Bir hayli eğlenceli bir film olan Slugs: The Movie, devleşerek insanlara saldıran hayvanlar mitosunun en uçuk örneklerinden biri olmayı sonuna kadar hak ediyor.
Ucuzca bir film olmakla beraber, ara sıra temposunu düşürüp sıkıcılaşsa da, SEED, son derece nihilist, son derece acımasız, sadist ve oldukça depresif bir film.