Lucio Fulci’nin 1984 tarihli filmi “Murder Rock”, 80’lerin parıltılı disco dünyasını ve giallo türünün karanlık cinayet gizemlerini aynı potada eritmeyi amaçlayan ilginç bir deney.
The Bird with The Crystal Plumage filmini özgün bir eser hâline getiren nedir? Hakkını teslim etmek lazım, Dario Argento daha ilk filminde 3 önemli şey yaptı.
The Lodgers gotik korku sinemasında dahi tempoya alışmış seyirci için sıkıcı bir izlek olabilir ancak gizem hikayelerine meraklı ve sabırlı seyirci için oldukça keyifli bir deneyim, neredeyse bir ödül. Epey sömürülmüş bir alanda dahi orijinal fikirlerin çıkabileceğinin ispatı.
Bir ev ve içindeki kötülüğün insanları terörize etme çabası... Daha önce de buna benzer işleri sinemada gördük, o yüzden filmin bize yeni bir şeyler, etkileyici bir görsellik sunması gerekiyor. Peki, Michael ve Peter Spierig kardeşlerin yönettiği, Helen Mirren ve Jason Clarke’ın başrolleri paylaştığı film
Karanlık Sır, ortaya saçtıklarını öylece bırakan ve cevapsız sorulardan utanmayan bir yeni yetme sinemacı filmi değil. Gizemli bir lokomotifin sürüklediği tren dengeli giriş-gelişme-sonuç vagonlarına sahip. Ne zamandır bu kadar iddiasız ama doygun bir tat bırakan bir tür filmi izlememiştim.
Bu filmi izlemeye girerken patlamış mısır falan almayı aklınızdan bile geçirmeyin! A Quiet Place, çıkacak en ufak sesin dahi seyir zevkini zedeleyeceği bir film.
Ravenous, eski usul korku filmlerine alışkın bünyelerde alerjik etki gösterebilir ama artık modern korku filmlerinin çağında yaşıyoruz ve Ravenous o dünyaya çok yakışıyor.
Troll resmen çöldeki bahtsız bedevi kadar şanssız bir filmdir. Troll 2 ortaya çıkana kadar dönemin küçük boyutlu canavar filmleri arasında kendince saygın bir yeri vardı.
Modern Türk korku sinemasının popüler örneklerini veren sinemacılardan biri olan Özgür Bakar, yeni filmi Alem-i Cin'de bu kez epey farklı ve riskli bir yol deniyor.
The Killing Kind, Norman Bates’in annesinin ölmediği ve Bates’in annesiyle beraber yaşamak zorunda kaldığı paralel bir evrende geçen alternatif bir Psycho öyküsüne benziyor.
Onibaba, üzerinden geçen onlarca yıla rağmen ilk günkü etkisinden bir şey kaybetmeyen, sinema kültürünü derinden etkilemeyi başarmış, baştan çıkarıcı bir deneyim.
Alien: Covenant da öyle hissettiriyor. Eski filmlerden alıp harmanlayan, o filmlerin atmosferine çok yaklaşan, ama seri adına yeni bir şey söylemeyen bir film. İleri teknolojinin seriyi nerelere götürebileceğini görmek açısından güzel ama maalesef Alien cephesinde yeni bir şey yok.