15. !f İstanbul kapsamında gösterilecek olan Kedi, ilginç bir belgesel ve zamanlaması da güzel… Tıpkı Kötü Kedi Şerafettin animasyonunda olduğu gibi İstanbullu olmanın altını çiziyor. Gerçekten de İstanbul’un kedileri biz buralara gelmeden yüzyıllar önce de buradaydılar. Belgeselde de iddia edildiği gibi, şehrin en eski sakinleri olduğunu söylesek hata etmiş olmayız.
“İstanbul’da oldukları binlerce yıl içerisinde, kediler imparatorlukların yükselişini ve çöküşünü, şehrin küçülmesini ve büyümesini izlediler.” (Filmden)
National Geographic kanalında yayınlanan “Hırsız Maymunlar” belgeseli Hindistan’daki maymun popülasyonunu ve orada yaşayan insanlarla nasıl etkileşimde olduklarını anlatan ilginç bir yapımdı. Kedi de İstanbul’un simgesel hayvanı olan kediler ve İstanbullular arasındaki ilişkiye eğiliyor ama geveze bir belgesel olduğu söylenemez, daha çok göstererek anlatmak derdinde ve belgeselin tamamına sinmiş özenli görüntü yönetmenliği sayesinde bunu kolayca başarıyor.
Kedi, mahallenin kedileri siz eve girdikten ve ortalıktan kaybolduktan sonra ne yapıyor sorusuna verilmiş 80 dakikalık bir cevap. Uyumadan önce ‘sadece bir tane’ diye açıp sabahlara kadar izlediğiniz kedi videolarından çok daha iyisi. İstanbul’un Galata, Cihangir, Feriköy, Kuzguncuk gibi merkezi semtlerinin tanınan kedileri kimin bacağına sürtünür, kimin tezgahında yatar, kimin penceresine tıklayıp mama ister, yavrularını nereye saklar, mahalleye yeni gelen sıska kediye nasıl ayar verilir? İnsanların ağzından karakterlendirilen; çeşit çeşit huylarından bahsedilen; ev, bahçe ve sokak tipi kedigillerden dokuz tanesi, tüm o insanları hiç .iklemeden takılmaya devam ederken bizi İstanbul’da dolaştırıyor.
Ve görüyoruz ki İstanbullular kendisiyle değil ama kedisiyle barışık insanlar, bu karakter sahibi canlılarla birlikte yaşamaya alışmışlar ve kedinin doğası gereği ihtiyacı olan özgürlüğü ona vererek sahip çıkıyor, kolluyorlar. Belgeselde sıradan insanların kediler hakkında ettiği laflar zihin açıcı nitelikte ama tuhaf olan; bir esnafın ağzından basit cümlelerle dökülen bilgece sözler bazı “şehirli” karakterlerin aşırı çıkarımlarıyla karşılaştırınca daha besleyici görünüyor. Kedilerin bunu umursadığını sanmıyorum ama bazıları hayvan sevmeyi bile bir ayrıcalıklaşma çabasına eklemlemiş etmiş. Aşırı çıkarımları o kadar komikti ki; hele de “kedilerle birlikteyken uzaylılarla iletişime geçmiş gibi hissediyorum” diyen kadın…
Tabii, bu belgeselin günahı değil, hatta bunu gösterdiği için daha da keyifli bir izlek haline geldiği muhakkak ve insan ister istemez düşünüyor; neden daha önce kimsenin aklına bunu çekmek gelmedi ki… Kedi, kedileri anlatıyormuş gibi gözükse de aslında bir İstanbul belgeseli ya da belki şöyle açıklamak hoş olabilir; Kedi, R2D2’nun bakış açısından anlatılan bir Star Wars macerası gibi… Hoş, onu çekmek de henüz kimsenin aklına gelmedi ya!
Ceyda Torun, ilk uzun metrajlı belgeselinde 80 dakika boyunca bizi kedilerin dünyasına sokuyor, bazen dizlerimizin üzerine çömeliyor, bazen çatılarda geziyoruz, bazen de bir nalbur dükkânındaki karton kutunun içine sığışıyoruz. İnternette izlediğimiz komik kedi videolarındaki palyaçoluktan burada eser yok. Kedinin kendi karakterini koruyarak insanla birlikte yaşamaya nasıl evrildiğini anlatan fevkalade bir iş… Sanırım bir nükleer bir felaketle ya da küresel ısınma ile kendi medeniyetimizin sonunu getirdiğimizde mirasçılarımız belli; kediler! Onlar bizimle ama bize muhtaç değiller. Evet, biz kedileri besliyoruz ama bence bu da kedilerden çok bize faydası olan bir şey… Dahasını yazmaya gerek yok, Kedi belgeseli hepsini güzelce anlatıyor. Bence festivaldeki gösterimini kaçırmayın, sonra arar da bulamazsınız!
Ha bu arada, sanki bu belgeseldeki martılardan da bir spin off çıkar gibi geldi bana, yönetmenin kulağına kar suyunu kaçırmak gibi olmasın ama…