26760773661_4636c8d34a_z2005 yılında çektiği The Maid ile hem ülkesinde, hem de Avrupa’da bir hayli ses getiren Singapurlu sinemacı Kelvin Tong, ona “Hollywood filmi çeken ilk Singapurlu yönetmen” unvanını getiren 7. Gün (The Offering ya da diğer adıyla The Faith of Anna Waters) ile ilk kez ülkemizde vizyon şansı buluyor.

Öteki Sinema için yazan:Emrah Kolukısa

Hollywood etkisi olmasa bu kıymetli sinemacıyı (Kelvin Tong hakkında Murat Kızılca’nın yazdığı bilgilendirici yazıyı da yine Öteki Sinema sayfalarında bulabilirsiniz, tavsiye edilir) salonlarımızda izleme şansını bulamayacağımız gerçeği ise ülkemizdeki gitgide tatsızlaşan dağıtım meselesinin bir başka tezahürü maalesef, onu da kayda geçelim.

Tabii işin bir de şu kısmı var; Kelvin Tong’u bu filmle tanımak talihsizlik bana sorarsanız. Hollywood’a giden birçok yabancı yönetmenin başına gelen onun da başına gelmiş ve zayıf bir senaryoyla, kötü Hollywood klişeleriyle (jump scare’lerin çoğunlukla önceden kestirilebildiği denli kötü klişeler) dolu, kötü bir montaj (tuhaf kesmelerle iyice baltalanmış bir hikaye akışı var filmin) ve sıradan oyunculuk performanslarıyla bezenmiş bir film var karşımızda. Kız kardeşinin ani intiharı üzerine Singapur’a gidip hem küçük yeğenine göz kulak olmak isteyen hem de bu esrarengiz olayı araştırmaya başlayan Katie kendini garip bir hayalet öyküsünün içinde bulur. Benzeri intiharlar ülkenin başka köşelerinde de olmuştur ve her seferinde ölen kişinin yedi gün sonra geri döneceğine inanılmaktadır. Fakat hiç bir şey göründüğü gibi değildir ve kutsal kitapta da geçen devasa deniz canavarı Leviathan’dan Babil Kulesi’ne uzanan korku dolu bir macera onu beklemektedir.

26760756531_58ba713ea1_z

Yukarıda sıraladığımız sebeplerden dolayı hedefi fena halde ıskalayan bir film 7. Gün. Oysa Babil Kulesi mitinden hareketle güzel bir açılım vaat ediyor ama bunun izini alabildiğine kötü şekilde sürdüğü için bir noktada tıkanıyor. Aslına bakarsanız bilgisayar işletim sistemlerinin temeli olan ikili sayı sistemlerinin (binary number system) modern çağın “tek dili” olduğunu ileri süren ve “Babil Kulesi yeniden yükseliyor” sloganıyla yola çıkan filmin çıkış fikri bir hayli akıl çelici. Keşke Kelvin Tong işin bu kısmına daha fazla yoğunlaşıp, gerekirse korku unsurlarından kimi fedakarlıklarda bulunarak, çok daha geniş çaplı bir bilim-din muhasebesine/çarpışmasına soyunsaymış. Olmamış.

26828158805_0cd7fa1a45_z

Kimi sahneleri kötü bir “Exorcist” uyarlamasını akla getirirken, kimi sahneleri de benzerlerini ve daha iyilerini defalarca gördüğümüz hayalet filmlerini hatırlatıyor. Ne mistisizme doğru dürüst odaklanıp bu yönün hakkını verebiliyor, ne de gerilim unsurlarını yerli yerinde kullanıp sağlam bir korku atmosferi oluşturabiliyor. Elini attığı her şeyi kurutunca da ortaya sıradan, unutulmaya mahkum, ilginç kimi fikirleri de yersizce harcayan bir film çıkıyor. Yazık.

blank

Emrah Kolukısa

Uzun yıllar NTV’de kültür sanat editörlüğü yaptı ve Gece Gündüz, Cumartesi gibi programları hazırladı. Empire, Rolling Stone, Sinema gibi dergilerde yazdı; Yer Gösterici adlı online sinema dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Halen Devamlılık Hatası adlı bir sinema blogu yayınlamakta, Medyascope TV’de Hasan Cömert ile beraber Yer Gösterici ve Mecmua adlı programları hazırlayıp sunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kôrei / Seance (2000)

Kôrei müziği, enterasan kamera açıları ve sinematografisi ile Kurosawa'nın en
blank

Cehennemin Uşakları (1985)

“The Servant boys in Hell” “Cehennemin Uşakları” Türkiye’de asla sinemalarda