Eminim herkesin kendini kötü hissettiğinde kenarda köşede başvuracağı birkaç tane film vardır. Bunlar öyle filmlerdir ki, sona erdiklerinde, keyfinizi kaçıran şeyleri çoktan unutmuş, moraliniz yerine gelmiş bir hâlde kalkarsınız koltuğunuzdan. Ve zamanla, belirli aralıklarla tekrar tekrar izlediğiniz filmler arasında yer edinirler. Feel-good movie olarak da tanımlanan bu filmler, çoğu zaman olayların tatlıya bağlandığı, kafa yormayan, keyifli bir anlatıma sahiptir ve can sıkıntısına, keyifsizliğe ilaç gibi gelir. İşte Kendinizi İyi Hissettirecek (tamamen şahsi seçimlerimle oluşturulmuş) 20 Film Listesi.
Öteki Sinema için yazan: Begüm Özdemir
IT’S A WONDERFUL LIFE (1946)
Üst üste gelen olaylar yüzünden işadamı George Bailey intiharın eşiğine gelmiştir ve köprünün kenarında sallanmaktadır. Tam o sırada Clarence adlı ‘koruyucu melek’ belirir ve George’u intihar düşüncesinden vazgeçirmek için George’a küçük bir oyun oynamaya karar verir.
Bu oyunda George eski hayatına geri dönecektir ve George, hayatındaki insanların George’la hiç tanışmamış olsalardı ne şekilde bir hayat süreceklerini görecektir. Bu sıra dışı deneyim sonucunda George iyi niyetinden dolayı ne kadar çok insana yardım ettiğini anlar ve hayatının değerinin farkına varır.
SINGIN’ IN THE RAIN (1952)
Don Lockwood, kendi yeteneklerini günden güne bileyerek geldiği bu son noktada, nihayet beyazperdenin en çok aranan ve en çok parıldayan yıldızlarından biri haline gelmiştir. Ulaştığı noktada yeri sağlam olan bu ünlü şahsiyetin güvenini kıracak kişi ise aktörleri birer birer reddedecek olan Kathy Selden olacaktır. Don, kendisine yapılanların üstesinden gelir gelmez Kathy’ye aşık olacaktır. Ancak öte yandan da seksi ve bencil Lina Lamont, Don’u kendisi için istemektedir.
GREASE (1978)
Danny ve Sandy, hayatlarına damga vuran bir yaz aşkı yaşamışlardır. Ancak artık yaz bitmiştir ve ikili ayrılıp okullarına dönmek zorundadırlar. Danny, okuldaki ilk gününde önceden de mensubu olduğu bir deri ceketli çetenin başına döner. Artık sürekli olarak yazın geçirdiği güzel günlerinden bahsetmektedir. Ancak bilmediği bir şey vardır. Bu da Sandy’nin aynı gruba kaydolmuş olmasıdır. İşin kötüsü ikili birbirine düşman iki grubun mensubudurlar.
BACK TO THE FUTURE (1985)
Deli dolu bilim adamı Dr. Brown zamanda yolculuğu mümkün kılan bir araba geliştirir. Bu makineyi ilk kullanan genç Marty ufak bir zamanlama yanlışıyla gelecek yerine geçmişe gönderilir. Otuz yıl öncesine dönen Marty’nin burada yaptığı bir hamle, kendi kaderini ilginç bir noktaya sürükleyebilecek bir hataya sebebiyet verir. Artık Marty’nin yapması gereken tek şey kendi doğumunu bile engelleyecek bu hatayı bir şekilde düzeltmeye çalışmak olacaktır.
DIRTY DANCING (1987)
Bir yaz kampında dans öğretmenliği yapan Johnny Castle, iş dışında kalan vakitlerinde de diğer dansçılarla dans etmektedir. Baby olarak tanınan genç bir kız Johnny’ye aşık olur ve onun hem sevgilisi hem de dans partneri olur.
İnceleme: https://www.otekisinema.com/dirty-dancing-1987/
THE PRINCESS BRIDE (1987)
Yatakta hasta yatan torununa masal anlatmaya başlayan bir dedenin anlattığı masalı beyaz perdeye yansıtan film Buttercup isimli masal kahramanının hikayesine odaklanır. Florin isimli hayali bir ülkenin çiftliğinde yaşayan Buttercup ile çiftlik çalışanlarından biri arasında masumane bir aşk doğmuştur. Buttercup’a duyduğu aşk için yaşadığı yeri terk eden Westley iyi bir geleceğe sahip olup evlenebilmeleri için bir gemiye atlar. Fakat yolculuk sırasında korsanların saldırısına uğrayan gemi iki aşığı birbirinden ayırır. Westley’nin öldüğünü düşünen Buttercup derin bir hüzne ve umutsuzluğa kapılır. Çaresizce bir prensle evlendirilen Buttercup yakın zamanda kaderin çeşitli hamleleriyle karşılaşacak, hayatı beklemediği bir şekilde değişecektir.
THE FISHER KING (1991)
Çılgına dönmüş bir adam, ünlü DJ Jack Lucas’ın söylediklerinin yanlış anlaşılması sonucu, ünlü bir New York barında katliam yapar. Jack tavrı nedeniyle bu kişiyi galeyana getirerek hayatının hatasını yapmıştı. Yaklaşık üç yıl sonra amaçsız bir alkoliğe dönüşen Jack, bu kanlı olayda karısının ölümüne tanık olup akıl sağlığını kaybeden bir adamla, yani Perry ile tanışır. Aralarında başlayan iletişim tam bir dostluk hikayesine dönüşür.
GROUNDHOG DAY (1993)
Kendine has bir şöhreti olan hava durumu sunucusu Phil Connors, kamera ışıklarından kurtulduğu an kendini beğenmiş ve kibirli kişiliğine geri dönen biridir. Bu huysuz adam hiç de sevmediği kırsal yaşamın hüküm sürdüğü Pennsylvania’nın kasabalarından birine Groundhog Day (Dağ Sıçanı günü) için gönderilir. Phil bu kasabadan ve kasabada yaşayan mütevazi insanlardan tabii ki hiç haz etmese de işi gereği bir gün de olsa onlara katlanmak zorundadır. Fakat ansızın çıkan bir kar fırtınası tüm yolları kapatınca Phil bu hiç sevmediği kasabada talihsiz kaderiyle baş başa kalacaktır. Ertesi gün uyandığında ise onu çok daha büyük bir sürpriz beklemektedir: Zaman döngüsüne yakalanmıştır ve bitmesi için yanıp tutuştuğu o günü tekrar tekrar yaşamak zorundadır.
THE SHAWSHANK REDEMPTION (1994)
Andy Dufresne, genç ve başarılı bir bankerdir. Karısını ve karısının sevgilisini öldürmek suçundan yargılanır ve ömür boyu hapis cezası alır. Shawsank Hapishanesi’nde dayak, işkence, tecavüz, her türlü durum yaşanmaktadır fakat Andy gene de hayata bağlı ve iyimserdir. Bu tutumu etrafındakileri de etkiler. Andy umutlu bakış açısıyla çevresindeki tüm mahkumları, parmaklıklar arkasında bile özgür bir yaşam olabileceğine inandırır. Andy’nin bu çabalarına ortak olacak bir arkadaşı da olacaktır: Red.
BEFORE SUNRISE (1995)
Fransız yüksek lisans öğrencisi Celine ile Amerikalı Jess, Budapeşte-Viyana trenindeyken, trendeki bir çiftin kavgası sayesinde tesadüfen tanışırlar. Jesse ertesi gün uçağa binecektir ve cebinde parası olmadığı için sabaha kadar Viyana caddelerinde dolaşması gerekmektedir. Trende tesadüfen tanıştığı ve kısa bir süre sohbet ettiği Celine’den oldukça etkilenmiştir ve ondan kendisine bu bir gün boyunca eşlik etmesini ister. Böylece ikisi birlikte Viyana’da trenden inip hayatlarını derinden etkileyecek bir 14 saat yaşayacaktır.
GOOD WILL HUNTING (1997)
Will Hunting oldukça yüksek bir IQ’ya sahip olduğu hâlde MIT’de hademe olarak çalışan bir gençtir. Tesadüf sonucu bir profesör, onun başka problemleri de kolaylıkla çözebildiğini görecektir. Will, bir kavga yüzünden hapis cezasına çarptırılınca, ona yardım edebilecek tek kişi yine bu profesör olacaktır. Serbest kalabilmesi için tek şart ise, Will’in bir terapist gözetiminde olması ve içinde biriktirdiği bu öfkeyi dindirmeyi başarabilmesidir.
BILLY ELLIOT (1999)
1984 İngiltere’si… Kuzeyde çalıştırılma metotları nedeniyle koşullarına karşı gelen madencilerin grev yaptığı dönem… Billy Elliot yaşına rağmen olgun, 11 yaşındaki bir çocuktur. Babası ve ağabeyi ile birlikte yapılan grevlere katılmaktadır. Billy, kararlarını tıpkı bir yetişkin kararlılığıyla vermeye çalışmaktadır. Bir gün boks sporunu bırakıp bale yapmak istediğini söyleyince ise ailesi ona karşı çıkacaktır. Ancak Billy’nin yanında onun bu kararını destekleyen insanlar da olacaktır.
HIGH FIDELITY (2000)
Bir plak dükkanında çalışan Rob, kız arkadaşı Laura’nın onu terk etmesinden sonra geçmişini ve şimdiye kadar yaşadığı tüm ilişkileri düşünmeye başlar. “Sorun acaba kimde?” sorusunu kendine sormasıyla birlikte eski ayrılıklarına doğru bir maceraya atılır. Eski sevgililerini tekrar görüp bir nevi günah çıkarmaya çalışması aslında kendi içsel dünyasına yolculuğunun bir başlangıcıdır. Zamanında yaptığı hataları hatırlamak, yaşadığı ilişkilerin onun bugünkü karakterini şekillendirdiğini anlamasını sağlayacaktır.
BIG FISH (2003)
William Bloom, babası kanser nedeniyle ölüm döşeğinde olduğu için, aile evine geri döner. Gezgin bir satıcı olan babasını yakından tanımak için, efsanevi bir kişiliği olan adamın gençliğinde yaşadıklarına dair öyküler toplamaya başlar. Babasının yaşadıklarına dair efsaneler ve mitler, bir puzzle’ın parçaları gibi yerine oturacak ve anlaşılması güç olan adamın yaşamını zaferleriyle ve zaaflarıyla ortaya dökecektir.
İnceleme: https://www.otekisinema.com/big-fish-2003/
LITTLE MISS SUNSHINE (2006)
Hoover ailesi, uzaktan bakılırsa oldukça sıradan ve modern bir Amerikan ailesidir. Ancak birbirlerine taban tabana zıt üyeleriyle ve çatışmalarıyla aslında hiç de öyle değildir. Küçük, akıllı ancak şişman kızları Olive’in tüm hayali ülkenin öteki yakasında düzenlenecek bir güzellik yarışmasına katılmaktır. Eski bir minibüse atlayarak yola çıkan aile, bu yolda bir aile olmanın ne demek olduğunu yeniden keşfedecektir.
İnceleme: https://www.otekisinema.com/little-miss-sunshine-2006/
MAMMA MIA (2008)
Sophie babasız büyümüş ve bunun hasretini çeken, güzel bir kızdır. Babasının kimliğini keşfetmeyi ümit eden Sophie Sheridan’ın öyküsü, ünlü pop grubu ABBA’nın hit şarkıları eşliğinde anlatılır. Sophie Sheridan evlenecek yaşa gelmiştir. Nikahtan bir gün öncesinde annesi Donna’nın 20 yıl önce ziyaret ettiği Yunan adalarında yaşadığı geçmişinden üç erkek birden getirir. Donna karda yürüyen ve izini belli etmeyen bir çapkın kadındır aslında ve kızının gerçek babasının kim olduğunu bilmemektedir.
3 IDIOTS (2009)
Rancho Chhanched, Farhan Qureshi ve Raju Rastogi Hindistan’ın en önemli bir okulunda mühendislik okuyan ve okulun yurdunda aynı odada kalan üç öğrencidir. Raju ailesini fakirlikten kurtarma gibi bir ideale sahipken Farhan ailesinin isteği doğrultunda bu bölümü seçmiştir. Rancho ise makinelere duyduğu tutku nedeniyle mühendis olmayı istemektedir. Bu üçlü ve profesörleri Viru arasında yaşananlar, dostluk kavramını beyaz perdeye yansıtırken eğitim sistemini de sert ve eğlenceli bir şekilde eleştirir niteliktedir.
BEGINNERS (2010)
38 yaşında olan ve hayatına sürekli kendini tekrarlayarak devam eden Oliver Fields, babasını kısa bir süre önce kaybetmiştir. Babası 75 yaşından sonra, eşi de kanserden ölünce, hayatını gerçek anlamda yaşamaya karar vermiş ve eşcinsel olduğunu oğluna ve arkadaşlarına söylemiştir. Artık bastırmak zorunda kaldığı duygularını doyasıya yaşayabilecektir. Ancak yaşamak istediklerini yine yakalandığı hastalık yüzünden çok kısa bir süreye yaymak zorunda kalacaktır.
İnceleme: https://www.otekisinema.com/beginners-2010/
DESPICABLE ME (2010)
Gru adındaki kafası karışık ve kötü yürekli kişinin en büyük hayali dünyanın uydusu Ay’ı ele geçirmektir. Aslında etrafı barış ve huzurla bezeli, renk renk çiçeklerle çevrili, güleryüzlü komşuluk ilişkilerinin sürdüğü bu varoş semtinde sükuneti bozan tek olgu Gru’nun bu hırslı halidir. Bu banliyöde, bu yaşantıyı bozacak bir sır vardır, bu sır Gru’nun kötü emelleridir. Banliyönün en bakımsız ve çirkin evinde yaşayan Gru, küçük köleleri ile birlikte dünyanın kaderini değiştirecek bu planını uygulamaya sokmak için son hazırlıklarını yapmaktadır. Gru, dünyanın uydusu Ay’ı çalmayı kafaya koymuştur bir kere! Üç küçük yetim olan Margo, Edith ve Agnes, bu habis ruhlu adamla karşılaştıklarında ise, hiç kimsenin göremediği bir ayrıntıyı fark ederler: Gru onlar için potansiyel bir baba adayıdır.
THE BEST EXOTIC MARIGOLD HOTEL (2011)
İngiliz bir grup emekli arkadaş emekliliklerinde lüks ama daha ekonomik bir tatil geçirmek isterler. Reklam broşürlerinden Hindistan’daki Marigold Hotel’i keşfeden arkadaşlar, uzak doğuya yaptıkları bu seyahatlerinde beklediklerinden çok daha farklı deneyimlerle karşılaşacaklardır. Zira Marigold Hotel sandıkları kadar lüks değildir ama Hindistan insanlarının sıcaklığı, misafirperverliği ve bu renkli ülkenin sevecen egzotikliği Amerikalı turistlerin yepyeni duygularla tanışmasına aracı olacaktır.
ben bu filmlerden 8 tanesini seyrettim ama sadece grease’de kendimi biraz daha hisseder gibi oldum. ben çoğunlukla korku ve aksiyon filmlerinden sonra deşarz olmuş ve kendimi daha iyi hissetmiş oluyorum.
Ölü ozanlar derneğide listede olabilirdi
Abi ben Big Fish’i izledikten sonra 3 hafta kendime gelemedim ağlamaktan böyle iyi hissetme mi olur :)