4 Temmuz’da kaybettiğimiz ünlü İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi (Kiarostami) hakkında yazmak benim gibi İran sinemasına gönlünü fazlaca kaptırmış biri için her şeyden önce insani bir sorumluluk. O yüzden yönetmenin 1987 yılında çektiği, İran sinemasına ve insana ilişkin birçok duyguyu basit hikayesinin etrafına sarmayı başaran ve en önemlisi de vicdanın peşinden sürüklenen Khane-ye doust kodjast (Arkadaşımın Evi Nerede) filmini yazarak büyük yönetmeni anmak isterim.
Öteki Sinema için yazan: Banu Bozdemir
Arkadaşımın Evi Nerede, Ve Yaşam Sürüyor ile Zeytin Ağaçlarının Altında üçlemesinin ilk ve en başarılı filmi. Hepsi Koker bölgesinde geçen filmler bir diğer tanımlamayla Koker Üçlemesi olarak da geçiyor. İran sinemasının ‘çocuk’ kökenli filmlerinden Arkadaşımın Evi Nerede? Küçük oyuncu Babek Ahmed Poor’un neredeyse tek kişilik performansıyla etkili bir vicdan ve dostluk seromonisine dönüşüyor. Panik, sıkıntı, ve içsel gerilim sözsüz bir manevrayla bizi de sarıyor, o çaresiz bakışların tüm duygusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Tabi bunu yaratan nedenlerden biri de yönetmenin tekrarlı anlatımı. Filmi izlerken sinemada bu kadar etkin olan çocukların gerçek hayatta büyüklerin pek de umrunda olmadığını görüyoruz. Öğretmeninden annesine, dedesine kadar herkes bir öğreti peşinde ama bu öğretinin çocuklara yansıması sürekli bir umursamazlık ve azar içeriyor. Bu da Ahmed’in azimli yolculuğunu daha da anlamlı kılıyor. Çünkü bir masalın içindeymişçesine kimi zaman bir sarı pantalondan, kimi zaman kurumuş ağaçtan kimi zamanda kulağına çalınan bir sözden medet umarak yoluna devam ediyor.
Hikaye okula uzak olduğu için geç kalan, ödev defterini kuzeninde unuttuğu için kağıda yazan Mohemad Reda’nın bir daha ödevine kağıda yazarsa okuldan atılacak olması. Okul çıkışı düşen Mohemad Reda’nın dizini muslukta yıkayıp arkadaşına yardım eden Ahmed, eve gidince bu sefer arkadaşının ödev defterinin kendisinde olduğunu görür. Arkadaşı yine ödevini defterine yapamayacak ve belki de okuldan atılacaktır.
Ahmed’in arkadaşının defterinin kendisinde olduğunu anladığında kaskatı kesilmesi, annesine bir türlü derdini anlatamaması hatta neredeyse bütün büyüklere derdini anlatamayıp, defteri arkadaşına ulaştırmak çin onun evini araması süreci bütün filmi oluşturuyor. Cafer Panahi imzalı Beyaz Balon’u izlediğimde de çocuk ve yetişkin dünyasının ayrımlarına ve tekrarına ilişkin aynı tadı almıştım. Zaten senaryonun Abbas Kiyarüstemi’ye ait olduğunu görünce içimden ufak bir ‘tamam’ demiştim.
Arkadaşımın Evi Nerede Kiyarüstami’nin zaman zaman doğanın geneline bakma, uzağına düşme ve insanı onu küçük bir parçası olarak görme adetine de denk düşüyor. Özellikle Ahmed’in kendi köyüyle arkadaşının köyünü birleştiren, koca bir M harfine dönüşen tepedeki toprak yolda ilerleyişinden yaratılan estetik, çocuğun oymalı bir kapının arkasında kalarak son ana kadar yaratılan merak duygusunun estetiğine denk düşen bir detay barındırıyor. Coğrafyaya ve değişen hayatlara dair… Tabii yönetmenin bunu bir belgeselci bakışıyla yapmış olması, derinlik ve sadelik barındıran filme katıksız bir gerçekçilik de katmış oluyor.
Tabii filmde asıl sorgulanması gereken günümüzde kaybolmuşçasına flulaşan dostluk, merhamet ve vicdan kavramlarının bir çocuk tarafından sımsıkı kavranmış ve sonuna kadar bırakılmamış olması. Belki de bizim ufaklığı tek anlayan büyüğün / yaşlı marangoz ustasının filmin sonuna umutlu bir kelebek / çiçek gibi kondurulmasıdır. Zaten yönetmen yaşlı ustanın farkını bizi onun detaylarına yamayarak vermeye çalışıyor. Arkası aşınmış çorapları, yoksul köylü evi, duvarda asılı Hz. Ali tablosu ve mesleğinin sembolü testeresi… O da modern dünyanın (ki orası bir köy) dayattığı soğukluktan, ilgisizlik ve ‘bilmiyorum’ şeklinde dile yapışan laflardan bunalmış, bu küçük çocuğun derdine derman olmak ister. Belki de bu yanlış zamanda bir karşılaşma olur, çünkü Ahmed kararan havanın ürpertisi, evde yiyeceği azarın korkusu ve yaşlı adamın yavaşlıkla sıvanmış iyilik duygusu arasında kalır. İhtiyarın hikayesi de tam bir modernizme küskünlük kokmaktadır. Tahta kapıların yerini alan demir kapılar onun suratına, yıllarına, birikimine bir tokat gibi kapanmıştır. Onun kırgınlığıyla küçük çocuğa bir çiçek hediye eder. Defterinin arasına koymasını söyler. Ertesi gün sınıfta, defterin arasında dostluğa göz kırpar o renkli çiçek!
Dingin bir anlatımla birçok duygunun üzerinden sindire sindire geçen ve her duygunun hakkını veren Arkadaşımın Evi Nerede amatör oyuncularıyla, muzip yanları, şiirsel dokusu ve en önemlisi de basit ama etkili konusuyla farklı bir duygusallık yaratıyor, bu da ustanın farkını ortaya koyan unsurlardan biri oluyor. Yönetmen bu filmden sonra büyük bir depremle sarsılan bu bölgeye filmde oynayan çocukların izini sürmeye gidiyor. Onların iyi olduklarını Zeytin Ağaçlarının Altında filminde kameraya yansıyan Ahmed ve Mohemad Reda’nın büyümüş halleriyle veriyor. Yani bir nevi gerçeklikle bezenmiş hayatların hikayeleri devam ediyor. Ustanın kalbimizdeki şiirsel yolculuğu da…