Bazı filmler vardır, yarattığı etki tüm hücrelerinize yayılır, uzun süre yaşama şeklinizi değiştirir hatta kalıcı hasarlar bırakır. Jaws, Blair Cadısı, Elm Sokağı’nda Kâbus vb. filmler ünlerini sadece iyi yönetmenlik ve başarılı pazarlama yöntemleriyle kazanmamışlardır. Herkesin yapabileceği denize girme, uyuyup rüya görme, ormanda gezinme veya kamp yapma gibi sıradan, eğlenceli olabilecek eylemleri güçlü bir şekilde korkutucu hale getirmelerinin payı büyüktür.

The Old Chair

The Old Chair de gücünü işte böyle bir sıradanlıktan alıyor. Dünyada milyonlarca insanın hayatının doğal bir parçası olan ‘internetten alışveriş yapma’ sahnesiyle başlıyor film. Sevimli ve neşeli ses tonuyla ilandaki koltuğa talip olduğunu söylüyor kadın… Adamın sesi de bir o kadar güven veriyor…  Buradan itibaren bir aşk hikâyesine bile dönüşebilir film. Eski bir koltuk ne kadar kötülük getirebilir ki insanın başına, ne kadar korkunç olabilir diye düşünüyor insan. Ancak söz konusu, bir sürü anıya sahip eski bir eşyaysa ve karşınızda ne yaptığını bilen bir yönetmen varsa her türlü sürprize hazır olmak gerekiyor. Koltuğu adamdan alırken kadının yalnız yaşamaya yeni başladığını öğreniyoruz; film de ilk sinyalini burada veriyor. Koltuğu evinin köşesine, yatağına yakın bir yere yerleştirip uykuya daldığında – ki insanın en savunmasız olduğu durumlardan biri- seyirci için de kâbus başlıyor. Son birkaç dakikasında defalarca seyirciyi şaşırtıp abartı hissi uyandırmadan memnun bırakan iyi bir korku filmine dönüşüyor The Old Chair.

Filmin senarist ve yönetmeni Drew Daywalt birkaç istisnayı saymazsak sadece korku türünde filmler yazıp yönetiyor. BlackBoxTv ve Death Valley isimli korku dizilerinin üçer bölümünde de yönetmenlik yapmış olan Daywalt’ın otuzdan fazla kısa korku filmi var. Filmlerinin bir kısmını DaywaltFearFactory isimli youtube kanalından izlemek mümkün.

Öteki Sinema için yazan: Sidar Serdar Karakaş

blank

Sidar Serdar Karakaş

Çok küçükken kiralık VHS’lerden dayısıyla birlikte zombi filmleri izledi. Zombilerden çok korktu. Büyüyünce o filmleri George A. Romero’nun yaptığını öğrendi. Üstada hayran oldu. Sinema öğrencisiyken Andrzej Zulawksi filmlerini keşfetti. Zulawksi filmleri ona her zaman güç verdi. En zor anlarında kurtarıcı filmi Possession (1981) oldu. 2006 yılında Öteki Sinema’yı düzenli okumaya başladı. Korku filmlerini ve B Filmleri burada sevdi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kısa Film: Sapak

Sapak, gerçek bir hikâyeden esinlenmiş. Sosyolojik yapısından dolayı ülkemizde çok
blank

Kısa Filmler Ne Kadar İzleniyor?

Kısa filmler nasıl daha fazla insana ulaşabilir ve kısa film