Kısa filmciler, Şeytanınız nerede? Sosyal medyada herkesin paylaştığı olay bir “kısa film” var, tam ismi hiçbir yerde yazmıyor ama filmi “İmam Hatipli Merve Şeytana Karşı” diye isimlendirdim. Bu filmi izleyince şaşırdım ve farklı bir tepki verdim.
Kayseri Anadolu Kız İmam Hatip Lisesi öğrencileri imam hatiplilerin asla kısa etek giymeyeceğini ve erkeklerle tanışmayacağını vurgulayan kısa film yapmış. Yönetmeni kim onu da bilmiyorum, sanırım okulda verilen bir ödev bu ama bir şekilde yayıldı gitti.
Filmi eleştireceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz! Evet, bu son derece acemice yapılmış, sığ ve yobaz bir eser ancak bu kısa filmi çekenler ülkemiz kısa filmcilerinin asla yapamadığı bir şeyi (istemeden bile olsa) başardılar, filmlerini kitlelere ulaştırdılar. Bunu da filmle alay eden, “izlesene bak ne saçma” diyenler yaptı. Hala şeytanın neden türban taktığını sorguladığım film gerçekten saçma ancak bir şekilde kendi fikrini yaymayı başardı.
Kısa filmci gençler beni iyi tanırlar, yazdıklarıma kıymet verirler, gittiğim bir festivalde, heyecanla tanışmak için yanıma gelen, “sizin yazılarınızı çok beğeniyorum hocam” diyen genç arkadaşlara bayılıyorum, bana devam etmek için büyük moral veriyorlar. Ben de onların işlerini çok önemsiyor, kalemim yettiğince destekliyorum ama sık sık eleştiriyorum çünkü kendilerini uzun metraja hazırlama çabaları çektikleri kısa filmlerin bir “gerilla silahı” olmasını engelliyor. Hedefe nişan alamıyor, vuramıyor, kaçamıyorlar. Biçime, fotoğrafa fazlaca yaslanıp asıl söylemek istediklerini unutuyorlar. Çektikleri hikayeler, yazıldıktan sonra defalarca silinmiş gibi silik. Belgeselciler için daha farklı şeyler yazabilirim ama festivaller tarafından domine edilen ülkemiz kısa filmciliğinin özetini bu şekilde çıkarıyorum.
Ama baksanıza Merve’nin macerasına, ne söylemek isterse doğrudan suratına fırlatıyor seyircinin, saçma sapan bir fikre, kötü bir görüntü-sanat yönetmenliğine, berbat bir ışığa-sese ve oyunculuklara sahip olması yayılmasını engellemiyor, aksine onun itici gücü oluyor. Her yerinden acemilik akıyor Merve’nin filminin ancak kısa filmin biraz da böyle olması gerekmiyor mu?
Birkaç yıl önce Malatya’da İnönü Üniversitesi’nin düzenlediği bir kısa film festivalinin jürisindeydim. Jüride Feza Çaldıran, Begüm Kütük, Cem Kısmet ve Selda Alkor gibi çok kıymetli isimler vardı. Büyük ödülü Rezan Yeşilbaş’ın Sessiz filmine değil Orhan İnce’nin Ali Ata Bak’ına verdik, bunun için de uğraştım, uzun saatler boyu tartıştık. Bir yerde diğer jüri üyelerini manipüle etmiş bile olabilirim çünkü Ali Ata Bak tam da istediğim gibi bir kısa filmdi! Sessiz’in aksine gösterişli olmak için bir çabası yoktu ama büyük bir samimiyeti ve vurucu bir fikri vardı. Her jüri farklı düşünür, o yıl Cannes’da En İyi Kısa Film ödülünü ‘Sessiz’ filmiyle Rezan Yeşilbaş kazandı.
Yani Cannes’ın ödül verdiği filme bize Malatya’da ödül vermedik! Bununla da ayrıca övünürüm zira bizim takdir duygumuzu yabancı eleştirmenlerin jürilerin gasp ettiğini düşünürüm hep. Eğer Malatya, Cannes’dan sonra yapılsaydı bizim ödülümüz de mutlaka Sessiz’e gidecekti. Eylül ayında yapılan Adana Film Festivali’nden önce de “daha izlemedim ama iyi de olsa kötü de olsa en iyi film ödülü Koca Dünya’nın olacak” diye tweet attım, öyle de oldu. Neyse ki müthiş bir filmdi ama kısa ya da uzun fark etmez, festival filmciliğinin hilelerinden biri de budur. Eğer dışarı çıkıp önemli bir festivalde ödüllendirilirseniz yurtiçinde yapılan “uluslararası” festivallerde işiniz çok kolaylaşır!
Ama bu “nasıl ödül kazanırsınız” şeklinde akıl veren bir yazı değil, aksine gençlerin şu ödül sevdasından bir an önce vazgeçip kısa filmin kitleye ulaşması için çabalaması gerektiğini telkin ediyor yazdığım satırlar. Evet, Merve’nin şeytanla olan dansı ile keyfimizce dalga geçebiliriz ama bizim çektiklerimiz de bir karikatüre dönüşmek üzere diye de endişelenmenin zamanıdır.
Mehmet Ali Sevimli’nin çektiği ve çok sevdiğim bir kısa film olan “En Yeni Gerçekçilik” yaptığım eleştirilere paralel bir fikir üreten müthiş bir örnek.
Son söz: kısa filmimiz bol olsun, gençler hep film çekin ama bu filmleri izletmenin bir yolunu da bulun artık! Sosyal medyanın yayma gücü ortada, bunu kullanabilmek gerek ve ayrıca çok yakında kısa film yayınlayan güçlü bir platform merhaba diyecek, orayı destekleyin. “İyi kısalar internete düşmez” gibi saçma fikirlerle sinemadaki yolunuzu uzatmayın. İnternet kısa filmin saldırı üssüdür. Merve’li, şeytanlı kafa karışıklıkları yerine sizin fikirleriniz yayılsın, sakın unutmayın “izlenen filmler hatırlanır”. Hepinizi gözlerinizden öpüyorum.
MURAT TOLGA ŞEN – murattolga@gmail.com