Tanıştığım hemen hemen tüm kısa film yönetmenlerinden en az bir kere: “Filmimiz mümkün olduğunca çok insana ulaşsın, çok izlensin” sözünü duymuşumdur, duyuyorum. Bu temenniyle birlikte iki soru geliyor hemen akla: Kısa filmler nasıl daha fazla insana ulaşabilir ve kısa film için seyircinin niteliği mi, niceliği mi daha önemli?
Bu soruların olası cevapları üzerine düşünmek için öncelikle var olan duruma bir bakalım. Türkiye’de kısa filmler ne kadar izleniyor? Aslında festivallerin çoğu bilet satmadığı için kesin rakamlara ulaşmak mümkün değil, sadece ülke koşullarına bakıp bazı tahminlerde bulunulabilir. Bunun için bu yazıda son yıllarda festivalleri en çok gezen ve en fazla ödül alan üç filmi inceleyelim: Buhar (Abdurrahman Öner, 2012), Adem Başaran (Orhan İnce, 2014) ve Ali Ata Bak (Orhan İnce, 2011).
Abdurrahman Öner’in yönettiği Buhar filmi yurt içinde ve yurt dışında toplam 68 festivale katılmış.[i] Aslında bu festivallerden bazılarının gösterim yapmadan ödül verdiğini, bazılarının seçki adaylığı olduğunu hesaba katarsak izleyici sayısı düşüyor. Ancak biz iyimser olalım ve özel gösterimlerin olduğunu düşünüp 75’e çıkartalım. Salonların küçüklüğü, seyircinin ilgisizliği, gösterim kalitesinin düşüklüğü gibi faktörleri göz önüne aldığımızda benim tahminim en iyi ihtimalle bir filmi bir festivalde en fazla 150 kişi seyretmektedir. Aslında bu noktada gerçek sayının hiç önemi yok, isterseniz her festivalde ortalama 200 kişi izliyor diyelim. Bu durumda festival sayısını seyirci sayısı ile çarptığımızda Buhar filmi için 15 bin sayısına ulaşıyoruz. Gözden kaçırdığımız gösterimler için de 5 bin seyirci eklersek, 2012’in en iyi filmlerinden birinin en fazla 20 bin seyirciye ulaştığını tahmin edebiliyoruz.
Orhan İnce’nin yönettiği Adem Başaran (2014) ise 44 festivale katılmış.[ii] Buhar filmine gösterdiğimiz cömertliği Adem Başaran’a da gösterelim. Festival sayısını seyirci sayısıyla çarptığımızda 8800 yapar. 5 bin seyirci de özel gösterimler için diyelim ve yuvarlayalım: Bu hesapla 2014’ün en iyi filmlerinden biri olan Adem Başaran’ın 15 bin seyircisi var.
2011 yılında ödüllere ambargo koyan son filmimiz Ali Ata Bak’ın ise 63 festivale katıldığını görüyoruz.[iii] Diğer taraftan altını çizmeden geçemeyeceğim bir nokta daha var: Bu üç film çok iyi filmler ve normalin üstünde festival gezdiler. Birçok kısa film yurt dışına çıkamıyor ve ülke içinde de katıldığı festival sayısı 10’u geçmiyor. Haliyle izlenme sayıları sıradan bir Youtube videosundan bile daha az. Ali Ata Bak’a dönecek olursak, seyirci sayısını ilk iki filmde yaptığımız örnek hesaplamayla tahmin etmek mümkün. Ancak bu filmi izleyici sayısı bakımından ilk iki filmimizden ayıran bir yönü var; bu film Vimeo sitesinde üç yıldır yüklü ve herkese açık.[iv] Yaklaşık 25 bin kere izlenmiş. Yani Buhar ve Adem Başaran filmlerini izlenme konusunda ikiye katlamış. Hakkında da diğer kısa filmlere oranla çok daha fazla yazı yazılmış. Buradan şu sonuç çıkabilir; kısalar sinema salonlarına giremiyorsa, televizyonlara satılamıyorsa festival serüveni bittikten sonra filmleri internete yüklemek seyirciye ulaşma açısından kısa vadede en iyi yollardan biri gibi görünüyor.
Gelelim özellikle kısa film izleyicisi söz konusu olduğunda ortaya çıkan nitelik mi nicelik mi sorusuna. Bu soruyu Antalya Film Festivali’nden bir örnekle cevaplamaya çalışacağım. İki yıldır Altın Portakal, kısa filmleri ulusal yarışma filmlerinin önünde gösteriyor. Aynı zamanda yarışan on filmi beşer filmlik bölümler halinde de gösteriyor. İki gösterimin farklı seyirci profili var. İlkinde seyirci uzun metraj filmi izlemek için gidiyor, kısa filmlerin toplu gösterildiği bölümün seyircisi kısa film takipçisi. Geçtiğimiz günlerde yapılan 53. Antalya Film Festivali’nde Hakan Hücum’un yönettiği Büst isimli kısa film 48 Kavşağı (Udi Aloni, 2016) isimli uzun metraj filmin önüne konmuştu gösterim için. Büst’ü daha önce izlediğim için aynı saatte başka bir filme girmeyi tercih ettim. Bu seansa katılanlar Büst’ün gösterimi sırasında filmin bazı sahnelerinin alkışlandığından, seyircinin filme anlık tepkiler verdiğinden bahsettiler. Bu yönetmen için sevindirici bir durum olabilir elbet, çok da itirazım olmaz buna ama Büst içinde komedi öğeleri barındırsa da aslında ciddi sistem eleştirisi yapan iyi bir film. Dahası kısa film insanları eğlendiren, çerezlik, sevimli işler değildir. Aynı festival kapsamında kısa filmlerin toplu halde gösterildiği bölümde tahmin edileceği gibi kısa film seyircisi salonu doldurmuştu ve Büst filmini gayet dikkatli bir şekilde izlediler.
Nitelik mi nicelik mi sorunsalına ışık tutması açısından bir örnek daha vereyim: Geçtiğimiz haziran ayında Antalya’da organizatörlerinden biri olduğum Uluslararası Çok Kısa Filmler Festivali’nde de gösterdik Büst’ü. Orada da seyirci filmle ciddi bir şekilde ilgilendi ve bizlere film hakkında sorular soruldu. Uzun lafın kısası, Türkiye’de hâlâ kemik kısa film seyircisi oluşmamış gibi görünse de, kısa film yönetmenlerinin daha çok ve nitelikli izleyici ile buluşma temennilerinin yakın zamanda gerçekleşme olasılığı barındırdığını, bunun yolunun da potansiyel sinema seyircileriyle kısa filmleri buluşturmaktan geçtiğini, niceliğin niteliğe varacağını, çoğunluğun içinden esas kısa film seyircisinin oluşacağını düşünüyorum.
Öteki Sinema için yazan: Sidar Serdar Karakaş
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
[i] http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/abdurrahmanoner.html
[ii] http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/orhanince.html
[iii] http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/orhanince.html
[iv] https://vimeo.com/62916298[/box]