Zeki Demirkubuz’dan, kendi sanatı ve Türk sineması adına harika bir hamle…

Zeki Demirkubuz filmlerini ne kadar sevdiğimi, saydığımı ve onlardan ilham aldığımı her fırsatta dile getiriyorum. Umarım bir gün hep hayalim olan, ”fantastik detaylara sahip ancak yapı olarak bir Demirkubuz filmi” diye ifade ettiğim bir film yapabilirim.

blank

Demirkubuz‘un bu son filmi Kıskanmak‘ı oldukça geç bir şekilde daha ancak bugün izleyebildim. İlk olarak birkaç gün önc, sabah karşı izlemeye başlamıştım. Açılış sahnesi bana biraz eski ”Kurtuluş” dizisini hatırlattı ve hayal kırıklığına uğradım. (Kurtuluş dizisini çok keyifle hatırlarım, ancak teknik olarak biraz basit ve kuru olmasından dolayı, artık 2010 yılında bir Demirkubuz filminden bu aynı tadı almak beni hayal kırıklığına uğrattı). Saat de çok geç olduğu için dvd’yi kapatıp yattım. Daha sonra, bu akşamüstü, filmin başına bir kere daha oturdum. Ne müspet ne de menfi bir havada izlemeye başladım. İlk 45 dakikadan sonra ise, kendimi filme tamamen kaptırmış bir şekilde buldum. Bitiminde ise müthiş bir tatmin, hüzün, ağırlık ve keyif ile filmin başından kalktım.

blankDemirkubuz, bir yönetmen olarak kendi sinemasına son derece takdire şayan bir şekilde meydan okumuş. Bir dönem filmi yapmış, ve bunu son derece başarılı bir şekilde kıvırmış. Bir Demirkubuz filmini aynen alıp 1930’lara taşımış. Adeta Alan Moore’un X-Men‘i alıp Viktorya zamanına taşıyarak yazdığı League of Extraordinary Gentlemen gibi.

Her filminde kadın-erkek ilişkilerinin karanlık yüzüne doğru yeni bir keşfe çıkan Demirkubuz, Kıskanmak’ta da aynı yolu izliyor. Yine aşk ve ihtirastan kaynaklanan korkunç karanlık, sessiz ve dipsiz bir kuyu, ve yine bu kuyunun ağzında insan doğasının ne kadar zavallı ve iğrenç bir şey olduğuna dair donuk bir ışık… Ve bu kuyunun içinde çoğu zaman karşılıksız bir aşk uğruna kendisinin ve hatta ailesinin haysiyetini ayaklar altına alan karakterler…

Demirkubuz’un oyuncu yönetimi yine muhteşem. Seçtiği konu aynı, işleyişi yine muhteşem. Oyunculuklar da tabi çok iyi. Yalnız filmde kullanılan eski dil sebebiyle bazı diyaloglar ister istemez yapmacık geliyor kulağa. Belki bu benim kulağımın alışık olmamasından dolayı olabilir. Her şekilde, oyunculuğun bir nebze de olsa Demirkubuz’un önceki filmlerine göre biraz daha tiyatro-gibi kaçtığını belirtmeden geçemeyeceğim. Dediğim gibi, bu belki benim eski Türkçe’ye yabancı oluşumdan kaynaklanıyor olabilir.

Sanat yönetimi başlı başına bir olay olmuş zaten. İstanbul’dan kamyon kamyon taşınan eşyalar ile baştan yeni bir eski dönem ev inşa edilmiş. Kostümler özel dikilmiş… Sesler ve ses düzeni pürüzsüz. Müzik kullanılmaması enteresan bir seçim. Demirkubuz’un olaya bilinçli bir yaklaşımı. Benim çok katıldığım bir tarz değil. Ancak zaten bu sinematografi ve anlatım içinde neredeyse müziğin eksikliği hiç hissetmedim diyebilirim.

Son olarak şuna değinmeden de geçemeyeceğim. Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz filmlerindeki seks sahnelerinde, adeta Türk popüler kültürünün suratına bir şamar indirilmesini izlercesine büyük bir keyif alıyorum.

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

3 Comments Bir yanıt yazın

  1. “Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz filmlerindeki seks sahnelerinde, adeta Türk popüler kültürünün suratına bir şamar indirilmesini izlercesine büyük bir keyif alıyorum.” bu görüşünüzün sebebini merak ettim. biraz daha açıklayabilir misiniz zira demirkubuz sinemasını takip etmeye ve anlamaya çalışıyorum. oldukça da önemsiyorum.

  2. işte ben sinema okumayı bu yüzden bıraktım. çünkü görüyorum ki anlamıyorum.

    demirkubuz’u severim tamam. ama film beni daralttı. nerden bakarsan bak, fenalık geldi içime. tiyatrodayım sandım ki ben tiyatroyu sevmem. sanırsın piyesteyiz.

    ışıktı, görüntüydü iyidir hoştur tamam. ama ben ışığı nerden kullanmışlar diye arandıktan sonra, filmin içinde kaybolup gitmedikten sonra ne anladım o filmden?!

    bi de demirkubuz filmi anlatırken “çirkinlerin gözüyle görmek istedim” gibisinden bi laf etmiş. bence kendisi de çirkin ama sanırım farkında diil..

    evet, taşlayın beni bekliyorum :)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

11 Eylül Dünya’yı Birleştirebilir mi: Watchmen (2009)

11 Eylül sonrasında daha da cesurlaşan bir söylemin değiştirilmeden (saldırı
blank

Gwoemul / The Host (2006)

Yaratık filmlerinin artık bittiğini düşünüyorsanız Gwoemul / The Host filmine