AVRUPA SEKS VE KORKU SİNEMASI 1956-1984
Cathal Tohill – Pete Tombs
“Klasikleri Niçin Okumalıyız?” serisine kaldığımız yerden devam ediyoruz, bu seferki durağımız Cathall Tohill ve Pete Tombs’un “Avrupa Seks ve Korku Sineması” adlı kitabı.
Evvela şunu söyleyeyim, Cathall Tohill ve Pete Tombs’un “Avrupa Seks ve Korku Sineması”; tüm hayatım boyunca okuduğum en güzel, en etkileyici, en görkemli sinema kitaplarından biri. Dilimize çevrilmiş en iyi sinema kitaplarından biri olduğuna dair hiç kuşkum yok, bu konuyu tartışmam bile. Cathall Tohill ve Pete Tombs, ele aldıkları konuda o denli bilgililer ki, bize, önlerinde saygıyla ceketimizi iliklemekten başka bir seçenek sunmuyorlar. Sadece bu kitaptan, 100’ü aşkın filmden oluşan “izlenecek listesi” çıkardım, yarıdan fazlasını bulup izledim, hiçbirinden pişman olmadım.
Kitabı kısaca incelemeden önce bir zaafa değineyim. Çeviri isminden başlayalım. Cathall Tohill ve Pete Tombs’un kaleme aldığı “Immoral Tales: Sex and Horror Cinema in Europe, 1956-84” (Ahlâksız Hikayeler: Avrupa Seks ve Korku Sineması 1956-1984) adlı ve 1995 tarihli sinema kitabınının sadece altbaşlığını alarak “Avrupa Seks ve Korku Sineması 1956-1984” ismiyle Türkçemize kazandırmışız, valla helal olsun. Hatta ön sayfada “1956-1984” de yazmıyor. Kimse yabancı filmlerin Türkçe adlarının garabetiyle alay etmesin, sinema kitaplarımız da bile durum aynı. Haliyle, “seks” ve “korku” isimleri satışları artırıyor. Kabul. Yine de bu iki usta ismin yazdığı bu muhteşem kitabın asıl ismini kullanmakta ne gibi bir mahsur vardı ben onu anlamadım sanki millet bu kitabı raflarda bulamadığı için elinde meşalelerle valiliğe yürüyecekmiş gibi. Ya da orijinal (üst-)adıyla yayımlansa hiçbir sinema-kitabı-sever satın almayacakmış gibi. Bu tip niş kitapların satış sayıları aşağı yukarı bellidir. Satış sayısı kaç tane düşerdi orijinal ismiyle çıksaydı acaba? Neyse…
Cathall Tohill ve Pete Tombs, “Avrupa Seks ve Korku Sineması” aslında biraz dağınık dizayn edilmiş bir kitap. Ayakları yere sağlam basan, örneklerle zenginleştirilmiş, ayrı ayrı makalelerden oluştuğu izlenimi veriyor. Örneğin peş peşe gelen “Hayalperest ve Dekadanlar” ile “Seks, Sinema ve Cerrahi” bölümleri arasında bir bağlantısızlık kolayca sezinleniyor. Bu iki bölüm tek başlarına zaten güzel birer inceleme olduğu için aslında çok da önemli değil. Mesela kitabın sonundaki “Çizgiroman Kahramanları” ne demeye orada o pek anlaşılmıyor. İtalyan, Alman, Fransız ve İspanyol Tür Sineması’nı ele alan bölümler de hayli keyifli ve öğretici. Tohill ve Tombs, okuyucuyu asla sıkmayan, rahat ve akıcı bir üsluba sahipler. Bazen çeviriden kaynaklandığına ihtimal verdiğim tıkanmalar oluyor ama mühim değil. İlk üç bölümün, bazı yönetmenleri ele alan bölümlerle geçişi de pek sağlıklı değil. Yazarlar bu bölümlerde ele aldıkları ustaları o kadar iyi anlatıyorlar ki, uyumsuzluk pek dikkatinizi çekmiyor, önemsemiyorsunuz. Kitabın tek beğenmediğim yeri çizgiromanlarla ilgili olan ek kısmı.
“Avrupa Seks ve Korku Sineması” aslında 6 sinemacı üzerinde yoğunlaşıyor: Jesus Franco, Jean Rollin, José Larraz, José Bénazéraf, Walerian Borowczyk ve Alain Robbe-Grillet. İlk üçü zaten hem ucuz korku sinemasının hem de cinsel istismar (sexploitation) sinemasının bilindik isimleri. Ben bu kitabı okuyana kadar, ne yalan söyleyeyim, Bénazéraf’ı tanımıyordum. Borowczyk’i de erotik sinemaya yaptığı katkıdan dolayı almışlar, kabul. Tek anlamadığım, Alain Robbe-Grillet’in bu kontekste ne aradığı. Şahsi kanaatimce Robbe-Grillet bu kitap bağlamında biraz zorlama olmuş. Hakkındaki bölüm iyi yazılmış, o başka. Belki Borowczyk hariç, Robbe-Grillet’in eserlerini diğer yönetmenlerle aynı kefeye koymak yanlış olur, haksızlık olur. Madem istismar sinemasını “istismar” etmek istiyorsunuz Robbe-Grillet yerine Ek’ler bölümündeki Joe d’Amato, Mario Bava, Tinto Brass veya Ruggero Deodato’dan birisi alınabilirdi, diye düşünüyorum.
Cathall Tohill ve Pete Tombs, detaylıca ele aldıkları 6 yönetmen hakkında sağlam birer giriş metni kaleme almışlar. Bu bölümlerin tamamı belirli bir yetkinlik düzeyini yakalamış, bilgi bombardımanı şeklinde ilerleyen birer tanıtım kitapçığı gibi. Her yönetmenin, sineması ve sinemasını meydana getiren başlıca koşulları öğrendiğiniz gibi kişiliği hakkında da az çok bilgi sahibi olabiliyorsunuz. “Seks Labirenti” adlı bölümde Jesus Franco’nun sinemasal kökleri, “Kumsala Dönüş” adlı bölümde Jean Rollin’in büyük bir iştahla çektiği vampir filmlerine dair olağanüstü ayrıntılar, “Belirtiler” adlı bölümde José Larraz’ın sinema anlayışı, “Etin Çığlığı” adlı bölümde José Bénazéraf’ın kendine has, ürperti dolu sineması inceleniyor. “Özel Bir Koleksiyon” adlı bölümde Walerian Borowczyk’in sadece birkaç seçkin filmle erotik sinemaya getirdiği yenilikler ve “Ateşle Oynamak” adlı son bölümde ise sadece üç beş filmle, çizgidışı bir sinema inşa eden, büyük usta Alain Robbe-Grillet masaya yatırılıyor. Hayli güçlü kanıtlar ve tespitlerle dolu, biribirinden sıkı makaleler bunlar. Şahsi favorilerim “Seks Labirenti” ve “Kumsala Dönüş” adlı kısımlar. Özellikle Jean Rollin sinemasını ele alan “Kumsala Dönüş” kısmını okurken gözlerimin yaşardığını itiraf etmeliyim. “Ulan sinema kitabı okurken insan ağlar mı” dediğinizi duyar gibi oluyorum, bu konuya açıklık getireyim.
Sinemayla haşır neşir olmaya başladıktan sonra, tıpkı müzikte olduğu gibi, onun neredeyse sonsuz bir okyanusa benzediğini anlarsınız. Çekilmiş tüm filmleri izlemeniz, bilimin şu aşamada ulaştığı düzey bakımından, teknik olarak imkansız. Mecburen ilgi alanlarınızı daraltmak ve seçici olmak zorunda kalırsınız. İzlenecek/araştırılacak film çok, kalan zaman azdır, ve tıpkı bir kum saati gibi, giderek de azalmaktadır. Benim başlıca ilgi alanım; (her türden) suç sinemasıdır. Fantastik sinema, Türk Sineması ve İtalyan tür/janr filmleri (giallo, western vb.) üzerine de çalışıyorum. Tüm bu çalışmalar içinde beni en çok heyecanlandıran tür ise fantastik sinemadır. Korku ve dehşet sineması, giallo’lar, gizem filmleri sadece içerdikleri hikayelerin özüne dair düşündürttükleri bakımından değil, o filmleri/hikayeleri meydana getiren şartların çekiciliği itibariyle de ilgiyi her zaman hak eder. Hatta en ilginç bilgiler, bu tip filmlerin yapım koşulları ve yaratıcıları hakkındaki detaylarda gizlidir. İşte, Cathall Tohill ve Pete Tombs’un “Avrupa Seks ve Korku Sineması”nda, Jean Rollin sinemasını anlatan “Kumsala Dönüş” adlı bölümü okurken miniminnacık, ufacık bir detay belleğim üzerinden adeta bir kamyon gibi geçti. Bilen bilir, Jean Rollin’in hemen hemen tüm dişe dokunur filmleri kumsalda biter. İlk bakışta anlamsız gibi duran kumsal finalleri bir süre sonra yönetmenin imzasına dönüşmüş gibidir. Açıkça itiraf edeyim, ben buna bu kitabı okuyana kadar hiçbir anlam verememiştim. Jean Rollin sinemasına da bir türlü ısınamamıştım. Bu kitapta küçük, küçücük bir detayı keşfedene kadar…
Önce beni çok etkileyen bir kitaptan bahsedeyim, biraz Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları”nı anımsatan bir kitaptan, Alain-Fournier’in “Adsız Ülke”sinden. Henüz 28 yaşındayken ölen yazar Alain-Fournier, Lakanal Lisesi’nde öğrenciyken, 1 Haziran 1905 günü ‘yaşlı bir kadının koluna girmiş, sarışın, uzun boylu bir genç kız” görür. Daha sonra bir fırsat yakalayan Alain-Fournier’in, umutlarını, düşlerini anlattığı bu kız, yazarı reddeder. Ve sonra geldiği şehre döner. Alain-Fournier çok kısa bir süre yanyana gelebildiği kızı bir daha asla göremez. Yazar; yürekten bağlandığı, hiçbir zaman unutamadığı, kendisi için sürekli acı kaynağı olarak kalan bu kızı, ilk ve tek romanı “Adsız Ülke”nin (Koca Meaulnes) genç kızı Yvonne de Galais’nin kişiliğinde ölümsüzleştirir. Sanat, aslında böyle birşeydir ve bir ölçüde bunun için vardır. “Avrupa Seks ve Korku Sineması” kitabında Jean Rollin’in de yazar Alain-Fournier’in yaşadığına benzer bir olay yaşadığını öğrendim ve küçük çaplı bir şok yaşadım.
Jean Rollin 17 yaşında bir delikanlıyken İngiltere’ye gider. Bexhill’de, deniz kenarındayken bir kızla tanışır. O günü kumsalda beraber geçirirler. Akşam kumsalda öpüşüp, vedalaşırlar. Hepsi bu. Vedalaşırlar ve birbirlerini bir daha hiç görmezler. Bu kadar. Jean Rollin röportajlarında her fırsatta “onu asla unutmadım” der. Haklıdır. Bu nedenle her filminde o kız vardır. Ve bu nedenle her filmi o lanet olası kumsalda biter. Ve o kumsalda herkes ölür. Sanat, budur. Rollin sineması; aşkı, sevgiyi, nefreti, acıyı ve özlemi tek bir sekansa indirger. Alain-Fournier’in de altını çizdiği üzere; tıpkı dalgaların ıssız bir kayaya çarpıp çekilmesi gibi, serüvenlerimizin oradan yola çıkıp yeniden oraya döndüğü bir yer mutlaka vardır. Herkes için vardır. Rollin sinemasında o yer, bir kumsaldır. Böğrüme bir bıçak gibi saplanan bu gerçeği bu kitaptan öğrendim. Sadece bu bile benim bir kitabı sevmeme yeter de artar.
Kitabın özelliklerine gelince, Kabalcı Yayınevi’nin baskı kalitesi zaten oldum olası iyidir. Çeviride de pek sıkıntı yok. “Avrupa Seks ve Korku Sineması”nın bir artısı ise görselleri. Bu görsellerin kitabın çekiciliğini arttırdığına şüphe yok. “Dizin” kısmı ustaca hazırlanmış, müthiş bir kaynak vazifesi görüyor. Ele aldıkları konu hakkında uzman olduklarına emin olduğum Cathall Tohill ve Pete Tombs’un “Avrupa Seks ve Korku Sineması 1956-1984” kitabını kaçırmayın derim. Yazarlarının da dediği gibi, “bırakın da hayal gücünüz süzülerek yükselsin.”
KAYNAKLAR
Alain-Fournier, “ADSIZ ÜLKE” (KOCA MEAULNES), 2001. (Çeviren: Özdemir İnce). Can Yayınları, İstanbul
Tohill, Cathall ve Pete Tombs, “AVRUPA SEKS VE KORKU SİNEMASI”, 2005. (Çeviren: Nilgün Birgül), Kabalcı Yayınevi, İstanbul