“Klasikleri Niçin Okumalıyız?” serisinin bu seferki konuğu; yakın arkadaşları Walter Benjamin, Theodor Adorno ve Hermann Bloch ile beraber, çalıştıkları gazete olan “Frankfurter Zeitung” merkezinde, sosyolojik düşünce temelli, bir çeşit “Frankfurt Ekolü” oluşmasına büyük katkılarda bulunan ve Nazi zulmü nedeniyle, önce 1933’te Fransa’ya, sonra 1941’de Amerika Birleşik Devletleri’ne iltica etmek durumunda kalan, Alman yazar, gazeteci, sosyolog, kültür-sanat eleştirmeni, medya ve film kuramcısı Siegfried Kracauer’in “Film Teorisi: Fiziksel Gerçekliğin Kurtuluşu” adlı, dönemine göre hayli çığır açıcı, görkemli çalışması.
1960 yılında yayınlanan “Film Teorisi: Fiziksel Gerçekliğin Kurtuluşu” (Theory of Film: The Redemption of Physical Reality); Siegfried Kracauer’in, büyük bir kısmı 1920-1933 yılları arasında “Frankfurter Zeitung”da çalıştığı dönemde yayınlanan derinlikli gazete yazılarından oluşan, 1963 tarihli “Kitle Süsü” (Mass Ornament: Weimar Essays) ve Alman Sineması’nın, özellikle Weimar dönemi “sokak filmleri”ne odaklanarak, tarihsel gelişimini, sosyo-politik ve psikolojik bağlama oturttuğu, o harikulade “Caligari’den Hitler’e: Alman Sinemasının Psikolojik Tarihi” (From Caligari to Hitler: A Psychological History of the German Film) adlı, 1947 yılında yayınlanan çalışmasıyla beraber, sanki bir tür üçleme oluşturur ve bu büyük ustayı daha yakından tanımak, birbirinden yaratıcı fikirlerini ve benzersiz düşüncelerini öğrenmek ve onun kompleks analizlerinde başvurduğu kendine has edebi güce tanık olmak için fırsatlar sunar.
Siegfried; “Film Teorisi: Fiziksel Gerçekliğin Kurtuluşu”nda, sinemanın (ve görüntünün) temel kavramlarından yola çıkarak, içerdiği alanlara ve unsurlara (oyunculuk, diyalog ve ses, müzik, seyirci), kabaca hikayeli ve hikayesiz olarak ikiye ayırdığı sinemada yer alan kompozisyon çeşitlerine (deneysel film, olgusal film, teatral hikaye vb.) detaylı bir şekilde, bir yandan da yüzlerce filmden örnekler vermeyi ihmal etmeden değinir, kitabın yazıldığı dönemdeki film anlayışıyla ilgili samimi düşüncelerini paylaşır ve kitaba da adını veren ve teorisi için bir tür dip toplam olarak görülebilecek son bir bölümle de çalışmasını finalize eder.
Türkiye’deki ilk basımı, 2015 Nisan’ında yapılan ve Özge Çelik tarafından, büyük bir kıvraklığın ve yetkinliğin doğal bir sonucu olduğu izlenimini veren akıcı bir dille tercüme edilen “Film Teorisi: Fiziksel Gerçekliğin Kurtuluşu”; “Cinema and Experience: Siegfried Kracauer, Walter Benjamin, and Theodor W. Adorno” adlı kuşatıcı çalışmanın yazarı Miriam Bratu Hansen’in, ilk kez kitabın ‘Princeton University Press’ baskısında yayınlanan, Kracauer’in görüşlerindeki nüansların altını başarıyla çizen, ustanın diğer çalışmalarıyla müthiş bağlantılar yakalayan, adeta iştah kabartan, ufuk açıcı, öğretici ve mükemmel bir sunuş nasıl yapılırın dersini veren, kılı kırk yardığını söyleyebileceğimiz detaylı sunuşuyla başlıyor.
557 sayfalık “Film Teorisi: Fiziksel Gerçekliğin Kurtuluşu”nun en çok sevdiğim bölümü olan, takriben 120 sayfalık bir kısmını kapsayan ve sesli sinemanın ortaya çıkışıyla beraber, henüz 1928 yılında (ki, dikkat buyurun, o tarihte sesli sinema daha Rusya’ya gelmemiştir) bu konu özelinde ortak bir bildiriye imza atan Eisentein, Pudovkin ve Alexandrov’un o zamanki görüşlerinden yola çıkarak irdelenmeye başlanan sinemada “Diyalog ve Ses” ile daha çok müziğin sinema üzerindeki psikolojik ve estetik işlevlerine değinen “Müzik” isimli muazzam alt-bölümlerden oluşan “Alanlar ve Unsurlar” adlı bölümünü, bugün “ben sinema teorisiyle ilgileniyorum, arkadaş” diyen herkesin, konu hakkındaki bilgi düzeylerini yükseltmeleri ve film sanatına bambaşka açılardan (bilhassa “estetik” açıdan) nasıl bakılabileceğini görebilmeleri, öğrenebilmeleri için sunulmuş olağanüstü bir fırsat olarak değerlendirmek mümkün.
“Alanlar ve Unsurlar”ın akabinde gelen “Kompozisyon” isimli, bir önceki bölüme kıyasla biraz daha yoğun olan ve anlaşılmasının biraz daha büyük gayret gerektirdiğini düşündüğüm (ve benim en çok film ve roman arasındaki ilişkiyi deştiği “İnterlüd” adlı alt-bölümünü beğendiğim) bölümde ise Kracauer, sinemada kullanılan anlatı tekniklerini parçalarına ayırıp, kullanılan hikâye biçimlerinin karakteristik özelliklerinin haritalarını çıkarıyor, sinematik ve sinematik olmayan içerikleri belirliyor ve ‘biçim ve içerik’ açısından sinemanın temel konularını, motiflerini, tiplerini, sayısız filmden örnekler göstererek belirli kategorilere ayırıyor.
Kracauer; kapsamlı bir film teorisinin inşasına giriştiği, her biri büyük bir birikimin ve şüphesiz, müthiş bir çözümleme ve ilişkilendirme yeteneğinin güvenli kollarında büyüyen, birbirini tamamlayan ve hatta zenginleştiren “Alanlar ve Unsurlar” ile “Kompozisyon” bölümleri ardından gelen sonsözde ise, teorisini bütünleyen ve daha çok “Kitle Süsü” (Mass Ornament: Weimar Essays) kitabında gördüğümüz tarzda, kimi zaman soyut imgelerle örülü, çok kısa ama bir o kadar da vurucu makalelerle, bu muhteşem çalışmaya yakışan bir tür zafer turu atıyor.
Her ne kadar, Siegfried Kracauer’in 1960’da yayınladığı “Film Teorisi: Fiziksel Gerçekliğin Kurtuluşu”nda ortaya koyduğu kimi kuramlar, ilerleyen teknolojinin, bilhassa dijital alandaki devrimlerin sinema sanatına yaptığı katkılar nedeniyle “artık” geçersiz olsa da, yine de karşımızda, kendi içinde bir bütünlük arz eden, iyi düşünülmüş, güçlü bir edebi dille kaleme alınmış ve çok net bir şekilde, Türkçe literatürdeki en öğretici, en kapsamlı ve en önemli “Sinema Teorisi” kitaplarından biri olmayı başarmış bir eser durduğunu inkâr edemeyiz ve bu büyük eseri dilimize kazandırılmasında emeği geçen, yayıncısından kapak tasarımcısına, editöründen matbaacısına kadar herkese de tek tek teşekkürü bir borç biliriz.
Filmlerin hem orijinal isimlerini hem de Türkçelerini içeren film dizininden Kracauer’in son derece karmaşık metinlerinin zengin bir kelime dağarcığıyla ve şaşırtıcı bir akıcılıkla yapılmış olan sağlam çevirisine, bu ağırlıkta akademik kitaplar için son derece yerinde olan dipnot kullanımı tercihinden son derece kaliteli baskısına kadar, hem biçim hem de içerik açısından dört dörtlük olarak nitelendirebileceğim bu müthiş sinema kitabı hakkında çok da fazla söyleyecek bir şey yok, ne diyelim, darısı, aynen Kracauer gibi başka bir deha olan Béla Balázs’ın kanonik metni “Theory of the Film: Character and Growth of a New Art”ının, Gerald Mast, Marshall Cohen ve Leo Braudy’nin birbirinden değerli teorik metinleri biraraya getirdikleri o muhteşem “Film Theory and Criticism: Introductory Readings”inin ve hatta yine Siegfried Kracauer’in 1971 yılında yayınlanan ve polisiye roman geleneğinin sosyo-psikolojik kökenlerine inmeye çalıştığı “Der Detektiv-Roman: Ein Philosophischer Traktat”ının başına.