KLASİKLERİ NİÇİN OKUMALIYIZ? (4)
“SİNEMADA GÖSTERGELER VE ANLAM” (PETER WOLLEN)
Sinema kitaplarını incelediğim “Klasikleri Niçin Okumalıyız?” serisinde, şimdi de, 1968 Mayıs’ında, kendi alanında bir tür manifesto niteliği taşımak amacıyla kaleme alınan, gel zaman git zaman, en çok referans verilen sinema teorisi kitaplarından birine dönüşen bir şahesere yer vereceğim. Peter Wollen’dan “Sinemada Göstergeler ve Anlam”.
Wollen’ın “Sinemada Göstergeler ve Anlam”ı ilk kez “Signs and Meaning in the Cinema” adıyla 1969 yılında basılmış, genişletilmiş basımı ise 1998 yılı. Bizdeki ilk basımı 1989, ki bu basımda İbrahim Altınsay ve Fatih Özgüven’in katkılarının olduğunu öğreniyoruz. Kimse bir yere kazara gelmiyor. Neyse, kitabın bendeki baskısı Kasım 2008 tarihli. Çevirmenler Zafer Aracagök ve Bülent Doğan, yayıma hazırlayanlar Semih Sökmen ve Bülent Doğan, yayınevi ise Metis.
“Sinemada Göstergeler ve Anlam”; göstergebilim çalışmalarının sinemaya tatbik edilmesinin ilk ve en önemli örneklerinden biri kabul edilmektedir. Peter Wollen, kitabının amacını “film estetiğinin önde gelen sorunlarının incelenmesinde yararlı olacak birkaç yaklaşım yolu önermek” olarak açıklıyor. Amacına ulaştığına şüphe yok.
Wollen; 20. yüzyıl Rus estetiğindeki gelişmeler üzerine sıkı bir akıl yürütmeyle başlıyor kitabına, buradan doğal olarak Eisenstein’e ulaşıyor. Eisenstein üzerine yazdığı bölüm bir hayli kapsamlı. Formalistler, fütüristler, simgeciler, yapısalcılık akımı, Ostrovski, Mayakovski ve Meyerhold… Wollen; tiyatrodan edebiyat dünyasına, Rus politik ortamından Almanya ve Amerika’ya sıçrayarak, FEKS, Proletkult, Kabuki tiyatroları ile Kuleşov ve Vertov üzerinden Eisenstein’ı Eisenstein yapan süreçleri titizlikle ele alıyor, onun sanat ve estetik anlayışının köklerine inip, sanat ve bilimin sentezine ulaşma gayretine ışık tutuyor. Eisenstein’ın montaj anlayışının temel kaynaklarını tek tek günyüzüne çıkarıyor. Eisenstein, Joyce ve Ulyssess hakkında verdiği bilgiler bir hayli ilgimi çekti, ha keza Wagner’i kullanış biçimi de, başka bir yazımda bu konuya ayrıca değineceğim.
Eisenstein hakkındaki bölüm, her biri birbirinden önemli tespitlerle ve çarpıcı bilgilerle dolu onlarca paragraftan oluşan başlı başına hayranlık uyandırıcı bir kitapçık gibi zaten. Tabii bu arada ben, Wollen’ın Eisenstein’ın öyküsel olmayan metafor hakkındaki duruşu hakkındaki görüşlerine katılmıyorum. Eisenstein’ın Sausure ve Godard’la bağlamaya çalışmak, zorlamak olur. Bilimsel kavramların gerçekte yalnızca simgesel bir kod sistemi içinde ifade edilebildiği görüşüne de katılmıyorum. Yine de bu bölüm kitabın en iyi ikinci bölümü.
Peter Wollen; kitabın ‘auteur’ kısmında ise ticari sinema modeli olarak Amerikan Sinema’sını eleştirel açıdan incelemeye ve değerlendirmeye yönelik kuramsal bir temelin çatısını oluşturmaya çalışıyor. Auteur kuramının tarihsel gelişimini anlattığı ve kuramın kendi içinde kamplaşma nedenlerini sıraladığı bölümler son derece öğretici. Wollen, bizi bilgi bombardımanı altında tutuyor. Wollen; “Scarlet Street” ve “Vertigo” gibi filmlerin anlaşılmasını auteur kuramına bağlayıp, auteur kuramının yapısalcı damarından da Nowell-Smith’e ulaşıp, hakkını teslim ediyor. Sadece ‘sahneleme ustası’ olarak görmediği yönetmenlerle ilgili değerlendirmeleri, Hawks ve Ford üzerinden yaptığı okumalar hayli etkileyici, katılmadığım birçok yer olsa da…
Burada şunun da altını çizmek lazım, bir auteur değerlendirmesini okurken, Wollen’ın yaptığı gibi, daha çok göstergebilimsel işaretler ve simgeler üzerinden okuma yapıldığında bahsi geçen yönetmenin filmlerini izleyememiş olmak büyük bir dezavantaja dönüşür. Hawks’ın ve Ford’un adı geçen eserlerini ya da en azından çoğunu seyredememiş olanlar için yazılan şeylerin çoğu havada kalır, bir anlam bütünlüğüne ulaşmak güçleşir. Hadi Hawks, Ford, Hitchcock, Sternberg, Preminger, Wilder, Chaplin ya da Welles bilindik isimler, filmlerini de çoğu sinemasever bilir. Peki ya Boetticher, Cukor, Walsh, Siegel ve Fuller? O nedenle baştan ikaz edeyim, Hawks’ı ya da Ford’u bilmiyorsanız, Wollen’ın yaptığı olağanüstü okumalar size keyif vermeyebilir hatta daha da kötüsü, kaba ve kibirli görünür.
Kitabın üçüncü bölümü, benim en sevdiğim bölüm. Peter Wollen, burada “Sinema Göstergebilimi”nin tarihsel süreçlerini de aktarmayı ihmal etmeyerek, titizlikle anlatıyor. Saussure, Durkheim, Peirce, Barthes, Metz ve Eco üzerinden müthiş bir perspektif veriyor. Peirce’ın kuramını oluşturduğu; ikon, indeks ve sembol’den oluşan göstergeler ağına dair bilgiler paylaşıyor. Wollen; enstrümanı tanıttıktan sonra müziğe geçiyor ve bu yöntemin ‘resim’, ‘estetik’ ve ‘sinema’ okumalarıyla ilişkisine değiniyor. Sinema ile ilgili bölüm başlı başına bilimsel bir makale gibi, özellikle Rossellini özelinde yaptığı tespitler ve karşılaştırmalar harikulade. Resim sanatıyla kurulan analojiler dikkat çekici. Çeşitli ekoller üzerinden sinema ikonografisini ve sinemanın kavramsal boyutunu ele alışı da öyle. Bu bölümün tek sakat tarafı; oldukça ağır bir terminolojik altyapı gerektiriyor oluşu, sayfalarda kullanılan resimler ve dipnotlar bir ölçüde bu ağırlığı hafifletmişe benziyor. Takip eden sonuç bölümü de, bu bölümü netleştiren özetler içeriyor, o da iyi olmuş.
Gelelim sonraki baskılarda ilave edilen Ek kısımlarına…
Ek2; Lee Russell’ın Peter Wollen’la 1997 yılında yaptığı detaylı bir söyleşiden oluşuyor. Bu söyleşi, Wollen’ı daha yakından tanımak için birebir. Filmleri, yazıları, dilbilim çalışmaları, Chomsky etkisi vb. Wollen, aforizmalar ve keskin tespitlerden oluşan bir konuşma üslubuna sahip, bu da söyleşiyi inanılmaz keyifli hale getiriyor. Lee Russell da sıkı bir röportajcı, belli. İyi sorular soruyor ve Wollen’ı sıkıştırıyor. Benim bu söyleşide altını çizmediğim cevap neredeyse yok. Wollen’ın öğretici, kendinden emin ve bilgece bir üslubu var. Hollywood ve “Movie Brats” (sinemanın dahi çocukları, Spielberg, Coppola, De Palma, Lucas, Scorsese) hakkındaki tespitleri, ‘kanon tartışması’ hakkındaki görüşleri ve kimi özeleştirileri şaşırtıcı. Bu söyleşi bölümünden izlenecekler ve okunacaklar listesi çıkardığımı hatırlıyorum, Dennis Hopper’ın “The Last Movie”sini (1971) bu kitaptan sonra izledim mesela. Shaftesbury’i ilk defa Wollen’dan duydum. Ek1 kısmı ise niye bu kitapta olduğunu bile anlamadığım Lee Russell yazılarından oluşuyor, beni kitapta en çok üzen yer burası oldu. Bu kitapta bu yazıların işi ne? Bu konu hakkında bişey yazmak istemiyorum. Geçiyorum.
Sonuçta; Peter Wollen’ın “Sinemada Göstergeler ve Anlam”ı kendi alanındaki en iyi kitaplardan biri, dilimize çevrilmiş olması büyük bir amme hizmeti kabul edilebilir. Sinema teorisi ile ilgilenenlerin gözardı etmemesi gereken bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Meraklısı, kaçırmasın derim ben. İyi okumalar.
“Klasikleri Niçin Okumalıyız” yazı dizisinin diğer makaleleri: