k52000 yılı mahsulü Kôrei, Kiyoshi Kurosawa tarafından yönetilmiş olan Japonya yapımı bir film. Seance olarak da bilinir.

Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca

Ses mühendisi Sato (Kôji Yakusho) ve profesyonel medyumluk yapan Junko (Jun Fubuki) orta yaşı çoktan aşmış evli bir çifttir. Evliliklerinde bir heyecan kalmamış, günlük rutinleri içinde boğulmuş, birer bitkiden farksız bir hayat sürmektedirler. Günlerden bir gün küçük bir kız kaçırılır. Hiçbir delil bulamayan polis son çare olarak bir medyuma başvurmaya karar verir. Tabii ki Junko’ya gelirler. Bu arada Sato rüzgarda ağaç dallarının (ya da yaprakların) çıkardıkları sesleri kaydetmek için ormana gider. Ormanda kendisini kaçıran adamın elinden kurtulan küçük kız kaçmaya başlar. Sato’nun arabasını görür. Açıkta duran büyükçe bir hardcase çantanın içine girer. İşini bitiren Sato arabasının yanına döner. Küçük kızı farketmez. Eşyalarını toplar, kızın içinde olduğu çantayı kilitler, evine döner. Junko psişik gücünün yardımı ile kızı çantanın içinde bulur. Polise haber vermeden önce durumdan faydalanmaya karar veren çift kızı saklar. Yapılan plan yolunda gitmez, Sato kızı yanlışlıkla öldürür. Şimdi ellerinde kurtulmaları gereken bir ceset ve kendilerine huzur vermeyen bir hayalet vardır. Sato ve Junko’nun uzun zamandır monoton bir rutine binen hayatları bir anda renklenmiştir.

Yönetmen Kiyoshi Kurosawa Japon Sineması içerisinde önemsediğim yönetmenlerden biri. Elimden geldiğince filmlerini takip etmeye çalışıyorum. Daha önce Öteki Sinema için yazdığım Rofuto (Loft, 2005) yazısında yönetmen ile ilgili yazdıklarımı aynen buraya almak istiyorum; “Kurosawa’nın çıkış filmi Cure (1997) başarılı olmasının yanı sıra bir o kadar da zor ve izleyiciyi içine almakta problemler barındıran bir film idi. Farklı izleyici profillerinden farklı tepkiler alsa da gerek atmosferi gerekse de anlatım dili ile beni çekti. Kurosawa, Cure sonrası takibe aldığım yönetmenlerden oldu. Nitekim Kairo (Pulse, 2001) ve Dopperugenga (Doppelganger, 2003) filmleri ile sağlam bir çizgi yakaladı. Özellikle her filminde gördüğümüz başarılı atmosferler ile kendine özgü bir sinema dili yarattı.”

k2-tile

Atmosfer yaratmada yetenekli olan Kurosawa için benzer övgüleri bu filmi gözönüne alarak düzmeye devam edebiliriz. Film senaryo açısından sıkıntıya girdiği anlarda bile sıkılmak bir yana yaratılan atmosferin büyüsüne kapılarak film içinde sessizce ilerlememizi sağlıyor. (Ya da fareli köyün kavalcısı gibi yarattığı büyülü sahneler ile bizleri peşine takıyor.) Televizyon için çektiği bu film diğer sinema için yaptığı işler düşünüldüğünde bir nebze daha solgun gözüküyor olabilir. (Düşük bütçesinden dolayı.) Ama tabii ki Kurosawa sevenler kulübü üyeleri bu solgunluktan pek etkilenmeyeceklerdir. Filmin bir diğer problem gibi duran yanı ise polisiye bir filmmiş gibi başlamasına rağmen, ikinci yarısında -küçük kız öldükten sonra- 180 derece çark ederek garip bir hayalet hikayesine dönüşmesi. Dolayısıyla Kôrei ilk bölümde gayet ilgi çekici bir şekilde ilerlerken, bu dönüşüm noktasından sonra temposunu iyice düşürüyor. Bu noktada Kurosawa sinemasına yabancı olanlar için sıkıntılı dakikalar başlıyor. Çünki Ringu (1998, yönetmen Hideo Nakata) ya da Ju-on: The Grudge (2002, yönetmen Takashi Shimizu) tadında aktif, dinamik, heyecanlı bir hayalet filmi bekliyorsanız yanlış adrestesiniz. Kurosawa’nın derdi intikam peşinde koşan bir hayalet hikayesi anlatmak değil. O tamamen insanların böyle bir durumda neler yapabileceği üzerine odaklanmış gibi duruyor.

Neredeyse yönetmenin bütün filmlerinde yer alan Kôji Yakusho bu filmde de yönetmenin yüzünü kara çıkarmıyor. Sade olarak tanımlayabileceğim oyunculuğu ile her daim yönetmenin yarattığı farklı atmosferler içinde sırıtmayan, ilginç karakterlere can veriyor. Jun Fubuki ekstra övgüyü hakeden bir performans sergiliyor.

Kôrei müziği, enterasan kamera açıları ve sinematografisi ile Kurosawa’nın en iyi işleri arasında olmasa da ilgiyi hakediyor.

Kiyoshi Kurosawa takip edilmesi gereken önemli bir yönetmen. Ucundan kıyısından da olsa bir şekilde bu sinemacının işlerine göz atmanız kendi lehinize, naçizane fikrim budur.

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Ciddiye Alınacak Gibi Değil: Tekken (2010)

Tekken berbat bir film! "Boş" aksiyon filmlerinin izleyiciyi öldüresiye sıkmak
blank

Train to Busan (2016)

“Zombi filmlerinden sıkılmadınız mı” diye soranlara Güney Kore’den soruyu buruşturup