Lorraine Warren’in mistikliği ve hassas kalbi; Ed Warren’ın korkusuzluğu ve enerjikliği… Korku sinemasının en tatlı çiftlerinden biri. Hatta gerçek hayattaki versiyonlarından bile tatlı. (Pek alakaları olmasa da.) The Conjuring’in, ülkemizdeki alakasız adıyla Korku Seansı’nın, medyum ve hayalet avcısı karakterleri. 2013’ten beri tam bir Viktoryen kadını olan Lorraine Warren’ın öteki alemlerdeki turlarını, Ed Warren’ın kendine has alaycı tarzıyla sinsi ruhları alt edişini ve çiftin evlerinin bereketini kaçıran koleksiyonlarını izliyoruz. (Gerçek Annabelle’i görseniz çocuğunuza hediye edersiniz.) Onlarla tanıştığımıza memnun olduk. Belli ki onlar da memnunlar.
The Conjuring, yönetmen James Wan’ın klasik tarzını yansıtan, keyifli br filmdi. Korku filmini keyifli bulanlar için tabii. Neydi o tarz? Makyajla ve özel efektlerle, ani sıçrayışlarla, teatral hatta Kabukivari hayaletlerle süslü korku filmi çekmek. Hatta öyle ki hepsinde aynı numaraları kullanıp seyircinin hangisi hangisiydi diye karıştırmasına neden olmak. Ben James Wan’ın bu tahmin edilebilir ve abartılı tarzını seviyorum. Sinemada iyi vakit geçiriyorum. Hoş adam Patrick Wilson’la arasında oluşan yönetmen-oyuncu bağından da gayet memnunum. Fakat filmlerinin, devam bölümlerinin gelmesini biraz gereksiz buluyorum. İşte The Conjuring 2 de benim için bu gereksiz filmler listesinde.
Korku Seansı 2; sinema salonlarına arsız bir mantar gibi yayılan, Türk sinemasında “cin furyası” dönemini başlatan cin filmlerinden farksız. O filmlerin Hristiyan versiyonu. Hatta yaratığımızın adı ilk söylendiğinde acaba kahramanlarımız “Türkiye’de bir hoca varmış, bu yaratıktan en iyi o anlarmış” deyip soluğu Türkiye’de mi alacaklar diye merak etmedim değil. The Conjuring 2’nin bünyemde bıraktığı aromasız tat bununla da bitmiyor. Senaryosunun sıradanlığı, bizi ters köşeye yatıracak gibi yapıp klişe yumruklar savurması, kolaya kaçıp dinin bütün nimetlerinden faydalanması da cabası. Birtakım olayları dinle açıklamak bana hep kolay yolu seçmek gibi gelmiştir. Tıpkı Richie Rich’in sıkıştığı anda sadece zenginlerin sahip olacağı türden bir araçla durumun içinden hemen sıyrılıp kurtulması gibi. İşin heyecanı kalmıyor yani. En kötüsü de filmin sahte olduğu kanıtlanmış bir olayı bize gerçekmiş gibi sunması. İngiltere’de yaşanan Enfield lanetinin aslında düzmece olması. Bu durumda Korku Seansı 2’nin dayandığı hikaye de, iddia ettiğinin aksine, tamamen fantezi ürünü oluyor. Tabi James Wan’ın önceliği biraz farklı. O post-modern korku filmlerini klasik bir şekilde yorumlamayı seviyor. Esaslı bir senaryo ve ürperti veren belirsizlik ona göre değil. Önemli olan bö yaparak korkutmak. O zaman da bu film, doğru film oluyor haliyle.
Peki, Korku Seansı 2’nin hiç mi kalbinize işleyecek bir yanı yok? Hani sinema salonundan çıktıktan sonra da hatırlayabileceğiniz bir şeyler. Bence var. Mesela kötü ruhların depresif, kendini kabullenemeyen, zayıf insanlar üzerinde daha güçlü bir hakimiyet kurması, kendilerine özellikle böyle bir ruhu hedef seçmeleri çok önemli bir psikolojik ders içeriyor. Çevresindeki insanlar böyle insanları reddedip, dışladıkça o kötü ruh güçleniyor. Mutsuzluk da mutluluk gibi hemen yayılıveriyor. İşte bu yüzden biraz neşe, biraz kahkaha, biraz da sevdiklerinin yanında olması ve sana destek vermesi çok önemli. Beraber şarkı söyleyebilmek önemli yani.
Korku Seansı 2, filmin tarzını ve sofistike çiftimizi sevenler için izlenmesi gereken bir film. Senaryodan ve sonunda pencereden bir şeyler çıkmasını beklemesinler yeter.
Öteki Sinema için yazan: Semra Doll
Cin filmleri benzetmene katılıyorum Semra. Sinemadan çıktığımda aklımdaki ilk düşünce “cin filmlerini yerden yere vuranlar, şimdi bu filmi yere göğe sığdıramayacak” olmuştu. Hee evet, teknik manada Conjuring açık ara fark atar yerli filmlere (ki o da lunaparkta geçireceğiniz 1-2 saatten hallice bir deneyim vadediyor) ama temelinde mesele aynı mesele.
Ayrıca sitedeki yapım notlarında da yer alan şu olaya ne demeli:
“21 Eylül 2015 tarihinde sabah 6:45’te, Korku Seansı 2’nin ana çekimlerinin başlamasından on beş dakika önce, oyuncu kadrosu ve çekim ekibi Warner Bros. Stüdyoları’nın 4 no’lu platosuna henüz girmemişken, Roma Katolik Kilisesi’nden onaylı bir şeytan çıkarıcı (demonolog Lorraine Warren’ın şahsi dostu) Peder Steven Sanchez yapımı kutsama ayinine başladı. Peder Steven daha sonra sette mevcut olacak herkesi şahsen kutsamak için davette bulundu. Ardından, stüdyoyu kutsal suyunu kullanarak gezdi ve ana seti oluşturan her odayı kutsamak için yağ serpti. Belgelenmiş bir musallat olayı hakkında film yapan ekip hiç riske girmek istemedi. Daha sonra, ve ancak ondan sonra çekimler başladı.”
Bizdeki, hani o çok dalga geçtiğimiz “seti cinler bastı” haberlerinden ne farkı var bunun?
Düzmece olduğu bilinen Enfield olayını objektif biçimde ele alan The Enfield Haunting’i (2015) kaçırmayın diyerek uzayan yorumuma son vereyim.
al işte, “Büyü’den ne farkı kaldı? ama ona voav. :) ben de filmden çıktıktan sonra “Siccin” daha güzeldi bile dedim. :) yorumlarına kelimesi kelimesine katılıyorum. ben bu tarz filmleri seviyorum ama bizdeki gibi bunlardan otuz bin tane yapılırsa sıkılabilirim.
Korku filmleri işlenişi, ambiyansı ve tasarımı ile ölçülmeli bana kalırsa. Evet Conjuring 2 büyük bütçeli bir klişeler yumağı, yeni bir şey yok. Kesinlikle katılıyorum Semra hanım, Siccin’de daha özgün sahneler vardı.
Sizde hiçbirşeyi beğenmiyorsunuz.. ama bu kadarıda fazla. Bu filmler gerçekten kaliteli,sizin ne aradığınızla ilgilidir mutlaka beğeni seviyeniz…Değilse üç kişiden 2 si hatta 3ü beğenmiş filmi izleyen.. hiçkimse birşeyden anlamıyor zevksiz ama siz.. maşallah. herneyse.. komik oluyor bu kadarı.
Söylenenlerin çoğuna katılmakla beraber bazı acımasız eleştirilerinizi saçma buluyorum. Çünkü kıyas yaptığınız filmler maalesef son derece yetersiz olan bizim yapımlarımız. Filmin içinde son derece orijinal yan hikayeler çekim açıları kaliteli oyunculuklar ve ürpertici sahneler vardı. Acı gerçekleri unutmayalım ; hala ses miksajı iyi yapılmış bi korku filmimiz Yok. Efektlere hiç girmiyorum. Bazı filmlerin seri hale getirilmesi de işin ticari yönü