Yakın tarihe bakıldığında “Scary Movie” (Korkunç Bir Film, 2000) ile başlayan korkunun parodileri, korku filmlerinin ya da korku karakterlerinin parodilerinin yeni nesil bir furyayı başlattığını söylemek pek de yanlış olmaz. Ardından devam serileri gelen, benzer başka yapımları da beraberinde getiren bu filmleri milad kabul etmek ise büyük bir yanlıştır. Zira her ne kadar korku filmleri içine dahil olan mizah 80’li yıllarda bariz bir şekilde kendini hissettirip, pek çok filmin içinde yer almış olsa da konumuz korku/komediler değil de, korkunun komedilerini yapan komedi takımlarıdır. İşte bu durumda tarih 40’lı yılları gösterir.
Korku sineması 1930’lu yıllarda altın çağını yaşar ve bir yandan ileride klasikleşecek olan canavarlarını da yaratır. Naif dönem seyircisi üzerinde büyük etki yapan, gişelerde kar sağlayan, hatta bazı yapım şirketlerini (RKO) iflasın eşiğinden kurtaran korku filmleri yaygınlaşan sinema salonlarını işgal eder. Hatta “Dracula” ve “Frankenstein” filmleri, ikili gösterimlerle sinemalarda tekrar tekrar gösterilir. Buhranlı geçen Amerikan sineması endüstrisinde korku türü bir patlama yaparken, misyonunu yerine getirdikten sonra ise çeşitlenir, bir şekilde istismarın kurbanı olur. Canavarların münferiden yer aldığı filmlerin yerini daha fazla dehşet yaratmak adına toplu canavar gösterimleri yapılır; tek bir filmde, birden fazla canavar yer alır. Canavarlar, Universal yapım şirketinin “House of …” serisi içerisinde bir araya gelirken yeni bir ticari hamle ile tükenmekte olan korku türünün ömrü biraz daha uzatılır. Bu girişimden başka ise 40’lı yıllarda yapılan bir diğer deneme de korku parodileridir ve mizah ile korku unsurları birleşir, uzun sürecek yeni bir furya da yaratılır. Bunu başaran ise şüphesiz ki Bud Abbott ve Lou Costello ikilisidir. Böylece Universal, önce korkunun canavarlarını yaratırken sonra onları tek bir filmde toplar; en sonunda ise komedi ikilisinin yardımıyla parodi haline getirir.
Nihayetinde Abbott ve Costello (A&C) bir ikilidir ancak sinemada ikili takımların yaratılması 1912 yılına, Mack Sennett’in bir grup aktörü polis kıyafeti giydirerek yarattığı ve “Keystone Kops” adını verdiği sessiz döneme kadar uzanır1. Ancak sessiz dönemin en bilindik mirası ise şüphesiz Laurel ve Hardy’dir. Laurel ve Hardy ise komik bir ikili oluşturmanın temel kurallarından birini yaratır. Buna göre ikililerden biri zayıf ve görece daha akıllı olmalıdır, diğeri ise şişman ve eğlenceli. Laurel ve Hardy’nin mirasını devam ettirenlerden biri de A&C’dur. Bu dönemde gerek radyoculuk serüvenlerinin ardından Hollywood filmlerine geçen ikilililer olsun, gerekse Hollywood’un kendi yarattığı komedi takımları olsun, hepsi Amerikan seyircisi üzerinde büyük etki yapsa da korkunun parodisine çok fazla katkıda bulunmazlar. Kariyerlerine Groucho, Chico, Harpo ve Zeppo ile başlayan “Marx Brothers”, üç kişilik “Three Stooges” ya da “Marx Brothers”ın taklidi olan “Ritz Brothers” her ne kadar komedi takımlarının yolunu açmış olsalar da, daha çok durum komedisine ancak fantastikten uzak bir komediye yakın seyretmişlerdir. Korkuyu mizah ile harmanlayan komedi takımı ise A&C olmuştur.
Korku filmleri, sinema sanatı içinde çok fazla kabul görmeyen bir statüye sahip olsa da aslında insanın en temel duygularından birine hitap eder. Korkmak ya da korkutmak! Bu durumda insanlardan beslenen sinema içinde korkunun yer almaması düşünülemezken, bir diğer duygu olan gülmenin varlığı da inkar edilemez. İşte bu iki duygunun sentezi tıpkı komedi yazarı Elwood Ulman’ın ifade ettiği gibi pek de zor değildir: “Korkunç bir ortama komedi oyuncusu koyarsan durumdan mizah çıkarman çok kolaydır”2. Bu nedenle korkunun komedi ile birleşmesi, komedinin “komedi takımları”yla yapıldığı yıllara rastlaması çok da tesadüfi değildir.
A&C’nun 40’lı yıllarda başlayan filmlerinin hepsi peki tabiî ki de korkunun parodileri değildir. Ancak Universal gibi döneminde çok sayıda korku filmi çeken bir şirket ile çalışan ikilinin canavarların arasına dahil olmaması kaçınılmazdır. İkilinin birlikte ilk çektiği film olan “One Night in the Tropics” (Tropikalde Bir Gece, 1940)ın izleyenler üzerinde olumlu etki yapmasının ardından Universal ikili ile uzun süreli bir anlaşma imzalar ve seri halinde film çekmeye başlar. Tüm bu filmografinin arasında ise korku öğelerinin yer aldığı ilk film “Hold that Ghost” (Yakalayın Şu Hayaleti, 1941) olur ve ikili, kendilerine miras kalan harabe bir gaz istasyonda çalışan iki görevliyi oynar. Filmdeki kadın oyuncu ise Hollywood’a ilk kez giriş yapan Evelyn Ankers’tır ve Universal ile yeni imza atmış yeni kadın yıldızı da daha sonraki yıllarda bir dizi korku filminde kariyerine devam eder (‘The Wolf Man’ / Kurt Adam, 1941, ‘The Ghost of Frankenstein’ / Frankenstein’ın Hayaleti, 1942, ‘The Son of Dracula’ / Drakula’nın Oğlu, 1943, vb.).
Bir sonraki korku parodisi ise ikilinin en başarılı filmlerinden biridir ve Universal için milad sayılabilir. Çünkü “Abbott and Costello Meet Frankenstein” (İki Açıkgöz Frankenştayn’a Karşı, 1948) filminin yakaladığı başarı Universal’ın korku karakterleri ile yaptığı film denemelerinin sayısının artmasına neden olur. Avanak ikilinin bu filmde karşılaştıkları ise Dracula, Frankenstein’ın yaratığı ve Kurt Adamdır. Her ne kadar isminde yazan Frankenstein kelimesine rağmen filmin asıl dinamizmini sağlayan canavar Dracula’dır. İkili, bir balmumu müzesine gönderilmek için teslim aldıkları sandıkların birinde Dracula, diğerinde ise Frankenstein’ın yaratığının olduğunu öğrendiğinde komik olaylara dahil olur. Dracula’nın gizli planını bozmak isteyen ise Kurt Adamdır ve böylece ekip tamamlanır. Filmi önemli kılan bir diğer unsur da canavarları oynayanlardır ki, biri Dracula karakterine 1931 yılında hayat veren ve dönem seyircisinin hafızalarında rolü ile özdeşleşen Bela Lugosi’dir. Lugosi ikinci kez Dracula pelerinini giyerken daha önce saygınlık kazandırdığı karaktere, yine saygınlığını bozmadan mizah duygusu da ekler. 1941 yılında ilk kez ekranlara gelen Kurt Adamı, yani Lawrence Talbot’ı, kariyeri boyunca toplam altı kez oynayan Lon Chaney Jr. oynar; Boris Karloff’un başlattığı Frankenstein mirasını devam ettirenler arasında en başarılı olanlardan biri olarak gösterilebilecek ve daha önce “House of…” serilerinde de aynı kostüme bürünen Glenn Strange ise Frankenstein’ın yaratığı olur. Yönetmen Charles Barton’dur ve daha sonra Abbott ve Costello ile başka yapımlarda da yer alır.
Filmin gişede yakaladığı başarısının ardından benzer türde pek çok devam filmi çekilir ve avanak ikili maceralarında korkunun canavarları ya da korkutucu sayılabilecek öğeler ile karşılaşır: “Africa Screams” (Afrika Çığlıkları, 1949)nda egzotik orman görüntülerinin arasında bir goril ile; “Abbott and Costello Meet the Killer, Boris Karloff” (İki Açıkgöz Boris Karloff ile Karşılaşıyor, 1949) da korkunun en ünlü yüzlerinden biri olan Boris Karloff ile; dedektif rollerine büründükleri “Abbott and Costello Meet the Invisible Man” (İki Açıkgöz Görünmeyen Adama Karşı, 1951) de görünmeyen adam ile; “Abbott and Costello Meet Dr. Jekyll and Mr. Hyde” (İki Açıkgöz İki Yüzlü Adama Karşı, 1953) da iki yüzlü adam Jekyll ve Hyde (yine Boris Karloff) ile; “Abbott and Costello Meet the Mummy” (İki Açıkgöz Mumyaya Karşı, 1955) da Mumya ile karşılaşır ve bu film aynı zamanda Universal için çalıştıkları son film olur (İkilinin bilimkurgusal macerası ise ‘Abbott and Costello Go to Mars’ / İki Açıkgöz Mars’a Gidiyor, 1953dur).
İkili ile toplam altı kez çalışan Charles Lamont, 40’ların ve 50’lerin başlarındaki en başarılı takımın A&C olduğunu söyler ve onlarla çalışmanın ne denli zor olduğundan da bahseder3. Lamont, her ne kadar bu tarz filmlerle anılmak istemese de Universal ile sözleşmesi olduğundan ve A&C filmlerinin gişede milyon dolar kar getirmesinden dolayı projelerde yer alır. Bud’ın disiplinli çalışma anlayışına karşın Lou’nun setten ayrılmaları, senaryoya hakim olmaması, çekim esnasındaki poker oyunları prodüksiyonu bir takım zorluklara da iter. Belki de Lou’nun doğaçlama rolleri filmlerin bu denli başarılı olmasına neden olur. Bir diğer etken de şüphesiz senaryoların ardındaki mizahtan sorumlu John Grant’tır.
Korku filmlerinin parodi haline getirilmesini sağlayan her ne kadar A&C ikilisi olsa da, aslında onlardan önce korku filmleri mizah ile birleşir. John Willard’ın kara komedi oyununun aynı isimle Paramount tarafından 1939 yılında ekranlara taşınması ile korku filmleri ve korku filmlerine ait öğeler arasına mizah da sızmış olur. “The Cat and Canary” (Kedi ve Kanarya, 1939)de bir korku ya da cinayet filmlerinde gerçekleşmesi olası durumlar filmde henüz olmadan söylenir, film ve sahnelerin vazgeçilmez öğeleri taşlanır. Bu özelliği ile daha önce sessiz dönemde de sinemaya uyarlanan oyun, korku filmlerinin parodisine dönüştürülür. Paramount, Universal’dan önce yaptığı bu öncü hareketi için yeni sözleşme imzaladığı Bob Hope ve Paulette Goddard’u kullanır. Ancak bu ikili yakışıklı bir adam ve güzel bir kadındır. “The Ghost Breakers” (Hayalet Avcıları, 1940) filminde bir kez daha bir araya gelirler ve zombileri ekranlara getiren öncü çalışmalardan birinde yer almış olurlar. “The Ghost Breakers” filminde ön plana çıkan komedi unsuru ise başta “King of the Zombies” (Zombilerin Kralı, 1941) olmak üzere daha sonraki yıllarda anlatılmaya devam edilecek beyaz adam ve onun hizmetkarı olan korkak zencisidir. Böylece bir korku filmi içinde yer alan mizah unsuru, beyaz adam ve zenci hizmetkar buluşması ile yapılmaya başlanır ve başta B sineması ürünü filmler olmak üzere bazı korku ya da bilimkurgusal korkular içine girer.
40’lı yıllarda asıl patlamayı yapan A&C ikilisidir ve sinema seyircisi üzerinde geniş etki yaratır. Universal’ın bu başarısından pay kapmak isteyen diğer yapım şirketleri de hemen taklitlerini yapmaya başlar. RKO şirketi “Zombies on Broadway” (Broadway’de Zombiler, 1945) filmi ile Wally Brown ve Alan Carney ikilisini yaratır. Ancak A&C’nun bir kopyası olan Brown ve Carney kısa ömürlü olur. Carney şişman olan ve yaptıklarıyla komik olmayı başaran bir çizgide ilerlerken, Brown ise zayıf ve akıllı olanı oynar. Bir gece kulübünün açılışı için zombi bulmak amacıyla Karayiplere gönderilen basın görevlilerini oynarlarken, “White Zombie” filminde zombi efendisi olan Bela Lugosi ikiliye eşlik eder. 1945 yılında oluşturdukları takım ise bir yıl sonra sona erer.
Her ne kadar Paramount korkunun mizahını Universal’dan önce yapmasına rağmen patlamayı yaratan Universal olur. Hal böyle olunca Paramount da kendi ikilisini yaratır ve türlü maceraları arasında korku/komedi filmlere de yer verir. A&C kadar döneminde ünlü olan Dean Martin ve Jerry Lewis “The Ghost Breakers” filminin “Scared Stiff” (Can Ciğer Kardeşler Perili Evde, 1953) adıyla tekrar çekildiği filmde yer alır. Martin ve Lewis ikilisinin başarıları da başka komedi takımlarının doğmasına, haliyle korku türünün içine komedinin dahil olmasına olanak tanır. Martin ve Lewis’dan etkilenen Duke Mitchell ve Sammy Petrillo, “Bela Lugosi Meets a Brooklyn Gorilla” (Bela Lugosi Brooklyn Gorili ile Karşılaşıyor, 1952) filminde yer alır ve abartılmış sahneleri ile kötü bir taklidin önüne geçemez. Filmde yine Bela Lugosi vardır ve 30’lu yıllardan başlamak üzere giderek ünlenen goriller, yerliler ve egzotik ormanlar kullanılır.
Bu dönemde pek çok ikili yaratılsa da, aslında bunlar korku parodileri için yaratılmaz. Asıl amaç komedi filmi yapmaktır ve korku parodileri tali hedeftir. Ancak yaratılan çoğu ikili, bir şekilde benzer senaryolara dahil edilir. Hatta Laurel ve Hardy bile “A-Haunting We Will Go” (Gideceğimiz Lanetli Yer, 1942) ile bu furyaya dahil olmaya yaklaşır (Her ne kadar ismine rağmen korku komediye tam yaklaşamayan bir örnektir). “The Ritz Brothers”, Broadway uyarlaması olan “The Gorilla” (Goril, 1939) filminde 30’lu yılların korku imgesi olan gorili kullanır. İstikrarsız ve kısa olan kariyerlerinde Ole Olsen ve Chic Johnson ikilisi “Ghost Catchers” (Hayalet Avcıları, 1944) filminde hayaletli bir ev içinde maceralarını yaşar.
Fantastik olmaktan ziyade doğaüstü bir fenomen olan hayaletler gerçek yaşamda korkunun bir öğesi olduğu gibi korku filmlerinde de sıkça kullanılırken, komedi filmleri içine de yerleşir. Monogram’ın yarattığı “Dead End Kids” ve daha sonra yaşanan bölünmelerle “East Side Kids” ve en sonunda da ortaya çıkan “The Bowery Boys” komedi takımları ise “Spooks Run Wild” (1941), “Ghosts on the Loose” (1943), “Spook Busters” (1946), “Ghost Chasers” (1951) ve “Spook Chasers” (1957) filmlerinde hayaletler ile karşılaşır, filmin kahramanları ise gençlerdir (İlk iki filmde Lugosi yer alır). “Slapstick” tarzındaki mizah “The Bowery Boys”un temelini oluştururken çılgın doktorun yer aldığı “Master Minds” (Efendinin Zihni, 1949) filminde “Sach”in zihni Glenn Strange’in oynadığı bir vahşinin beynine aktarılır. Ancak “The Bowery Boys”un en çok kar getiren filmi “The Bowery Boys Meet the Monsters” (Bowery Oğlanlar Canavarlar ile Karşılaşıyor, 1954) olur.
Komedi takımları çoğalmaya devam eder. Tıpkı radyodan gelen bir ikili olan Burns ve Allen gibi Bing Crosby ve Bob Hope da bir takım oluşturur ve yanlarına Dorothy Lamour’u da alarak “Road to …” serisini yaratır. Ancak altıncı film olan “Road to Bali” (Bali Yolu, 1952) haricinde (ki bu filmde de yalnızca bir goril vardır) korkuya yanaşmaz. Müteakip yıllarda ise yalnızca Amerika değil, her ülke kendi içinde komedi takımlarını oluşturmaya başlar. Bunlardan çok azı ise korku parodilerine değinir. Ancak A&C’nun başlattığı etki kendi kıtasının dışına çıkar, ülkemizde “İki Açıkgöz” olarak gösterime girerken çokça tutulan filmlerden biri haline gelir, Meksika yapımı “Frankestein el vampiro y companía” (Frankeştayn Vampir ve Diğerleri, 1962) filmini etkiler. Hatta Meksika’nın en bilindik ikililerinden biri olan Chabelo ve Pepito, “Chabelo y Pepito contra los monstruos” (Chabelo ve Pepito Canavarlara Kaşı, 1973) filminde tıpkı A&C gibi Universal’ın klasik canavarları ile karşılaşır (Mumya, Kurt adam, Kara Gölün Canavarı, Goril, Frankenstein’ın Yaratığı).
Neredeyse her ülkede korku içine mizah istemli ya da istemsiz girer. Nasıl ki Bollywood, filmlerinin içine müzik ve dansı dahil ediyorsa Hong Kong sineması da korku filmleri içine mizahı yerleştirir. Dövüş ustası ve beceriksiz çırakları da komedi unsuru olarak kullanır, izleyici profiline göre senaryolar yaratır. Özellikle korkunun ötekileştiği ülkelerde de benzer bir yol uygulanır. Bu duruma en iyi örneklerden biri de Türkiye’dir ve salt korkuyu anlatmak yerine onu mizaha dönüştürmeyi tercih eder. Hem geçmişimizdeki korku denemeleri, hem de 2000’li yıllarda başladığını kabul edebileceğimiz korku akımının (?) ilk örneği sayabileceğimiz Okul filmi ve sonraki örnekleri bunu bariz bir şekilde göstermektedir (Kutsal Damacana serilerini unutmaksızın).
Neticede ilk dönem komedi takımlarının ardından ister Beş Deli olarak ülkemizde gösterilen Fransız Les Charlots’un maceralarında (‘Les Charlots Contre Dracula’ / Beş Deli Drakula’ya Karşı, 1980), ister İngiliz Dudley Moore ve Peter Cook’un maceralarında (‘The Hound of the Baskervilles’ / Baskervillerin Köpeği, 1978), isterse de diğer örneklerde olsun korkunun mizahı her daim yapılmaktadır. “Vampire Sucks” (Biri Beni Isırdı, 2010) gibi yeni dönem atılımları modern bir duruş değildir, aksine korku türünü mizah ile sentezleyen geçmişteki öncü filmlerin bir sonucudur. Özellikle komedi takımları tarafından uygulanan bir anlayışın post modern bir yansımasıdır.
Yazan: Fatih DANACI Mart 2011, İstanbul
Eline sağlık Fatih cidden çok güzel olmuş.
Uzun zamandır yayınladığımız, ansiklopedik değeri en yüksek yazı… Fatih’in tüm yazılarında sinemanın bilgeliği var. Öteki Sinema için çok ayrıcalıklı durumlar yaratıyor. Teşekkürler :)