Korku romanlarını/çizgi romanlarını okuyoruz, korku filmlerini seviyoruz. Peki insanlarda olumsuz duygular, korku ve dehşet ortaya çıkarmaya çalışan başka sanat dalları yok mu? Elbette ki müzik de insanlarda, sözünü ettiğimiz nahoş duyguları uyandırmak için kullanılabilecek araçlardan biri. Pek çok müzik türü bu amaç için kullanabiliyor ama benim bugün sizlere sözünü etmek istediğim bu konuda tavan yapan, iğrençliğin dibine vuran bir metal türü: Death Metal.
Bakmayın “iğrençliğin dibine vuran” falan gibi aşağılayıcı tamlamalar kullandığıma. Ben bu “iğrenç” müziği neredeyse 22-23 senedir severek dinliyorum! Sözlü ve grafik vahşetin bolca kullanıldığı bu müzik türünün korku filmleri ile olan bağlantısını, belli başlı bazı Death Metal gruplarının albüm kapaklarından, müzik anlayışlarından, vokal tarzlarından ve şarkı sözlerinden örnekler vererek anlatmaya çalışacağım. Öncelikle Gore (Splatter Filmleri.
Gore (Splatter) Filmleri
Korku filmleri içinde aşırı dozda şiddet, kan-revan, et ve hadi şirinlik olsun diye söyleyeyim, sakatat kullanımı ile dikkati çeken Gore (Splatter) filmleri 60’lı yıllarda yaygınlaşmaya başlayan bir alt tür olarak göze çarpıyor. Özellikle Jigoku (1960) ve Blood Feast (1963) bu konuda milat oluyor. 70’li yılların sonunda ve 80’li yıllarda iyice yaygınlaşan Gore filmleri, içerdiği aşırı doz vahşeti mekanik bir biçimde duygusuzca izlettiği için gore ve porno kelimelerinin birleşiminden icat edilen “Gorno” terimi ile de nitelendirilebiliyor. Çoğu zaman istismar filmleri ile aynı kulvarda görmeye alıştığımız Gore filmleri bazen de korku/komedi formatında karşımıza çıkıyor. Dawn of the Dead (1978), Cannibal Holocaust (1980), Evil Dead (1981), Re-Animator (1985), The Day of The Dead, Bad Taste (1987), Nekromantik (1987), 80’li yılların sonuna kadar bu türün önde gelen örneklerinden oluyor. 2000’li yıllarda yeniden canlanan tür, gelişmiş teknik imkanları da kullanarak halen üzerinize kan sıçratmaya devam etmekte.
Death Metal
Başlangıçta her şey bir gaz ve toz bulutudur. Sonra Black Sabbath ortaya çıkar. Blues ve (ilk zamanlar) Jazz etkili bir rock müzik tarzında müzik yapan grup yüceler yücesi, yalakalık edilesi gitarist Tony Iommi’nin 1967 yılında, fabrikadaki son iş gününde (zira ertesi gün işten ayrılıp müzik kariyerine devam etmek için Carlisle şehrine taşınacaktır) geçirdiği iş kazası yüzünden tuhaf, karanlık ve ürpertici bir tınıya sahiptir. Kazada sağ elinin iki parmak ucunu kaybeden Iommi’nin özel bir çalış stili geliştirmesi ve gitarını da pes akort etmesi bu ürpertici stilin sebebidir. Sabbath’ın, Led Zeppelin’in ve Deep Purple’ın o vakitler yapmakta olduğu müzik türü (doğal olarak henüz hard rock ve heavy metal gibi tür ayrımları olmadığı için) “heavy rock” olarak adlandırılır. Zeppelin ve Purple’dan etkilenen gruplar ana akıma daha yakın bir hard rock ve heavy metal tarzı oluştururken Sabbath’ın karanlık tarzından etkilenen gruplar metalin karanlık türlerini icat edecektir. Sabbath tek başına doom, gothic, stoner (sourthern rock, sludge) ve thrash metal gibi türlerin gaza getiricisidir. 70’li yılların ortasından itibaren Heavy Metal shaneye çıkar. 77-78 ise punk’ın yılıdır. Sahneye hızla çıkıp aynı hızla kaybolan punk çoğu türü derinden etkiler. Özellikle hızlı müzik yapmak isteyen metal grupları punk ögelerini de kullanırlar. New Wave of British Metal (NWOBHM) tarzının yanı sıra Motorhead gibi metal grupları punk’ı türlerinin bir parçası olarak kullanırlar. Derken NWOBHM ve punktan etkilenen ve Motorhead gibi hızlı grupları dinleyerek büyümüş daha sert bir kuşak gelir. Ağır distortionlı sert gitar tonları ve susturmalı (palm-muted) power akor ve notalarla çalmayı seven bu adamlar müziğin hızını neredeyse ikiye katlayacaktır. Venom’un gazladığı ve Metallica’nın, Slayer’ın Exodus’un, Megadeth’in, Anthrax’ın ve Destruction’ın şahlandırdığı bu müzik türüne “Thrash Metal” adı verilir. Türün isminin kökeni de komiktir: Metallica’nın ilk albümünü dinleyen bir pop müzik DJ’i “Bu nedir böyle sanki birisi kamçılıyormuş (thrash) gibi” diye sorunca türün adı da “Thrash” kalacaktır! Özellikle Venom, thrash metal, black metal ve death metal adına ilk ortak ata olarak adlandırılabilir. 80’li yılların ortasına doğru thrash grupları tekniğin doruğuna çıkıp biribirinden nefis albümler çıkarırken Possessed ve Death adlı iki grup thrash metal’e başka bir doğrultu çizmeye hazırlanmaktadır. Thrash metal kökeninden hareket eden bu gruplar almaşık (alternate-pick) ve tremolo-pick çalma stilleri üzerine yoğunlaşarak gırtlaktan gelen çığlık (scream vokal) veya böğürtü (low guttural vokal) şeklinde yapılmış vokallerle çok daha hızlı, yoğun ve ürkütücü bir tarza giriş yaparlar. Bu türün ilk resmi albümü Possessed’in “Seven Churches” (1985) adlı şaheseridir. Possessed ile hemen hemen aynı devrede aktif olan Death ilk albümü olan “Scream, Bloody, Gore”u 1987 yılında çıkarır. Gitarist Chuck Schuldiner ve davulcu Chris Reifert’ten oluşan 2 kişilik dev kadronun kaydettiği albüm şaşılacak derecede düzgün icra edilmiş hızlı sert ve hepsinden önemlisi, özgün bir albümdür. Sonraki yıllarda death metal furyası gitgide büyür. Napalm Death, Repulsion, Carcass, Morbid Angel, Obituary, Deicide, Autopsy, Massacre ve Malevolent Creation, Suffocation bir sürü muhteşem albüm çıkartır. Grind, black metal ve doom gibi türlerle kaynaşan tür, yepyeni çehrelere bürünerek güçlenir. Özellikle Cannibal Corpse ve Carcass gibi gruplar albüm kapaklarında şok edici gore görsellerini bol bol kullanarak tepki çeker. Death metal dalgası 90’lı yılların ortasında akamete uğrar. Bizden de Cenotaph, death metal furyasının geçmesinden bir süre sonra leziz albümler çıkararak ismini duyurur. Death metal 2000’li yıllarda yeniden toparlanır. Günümüzde eski furya günlerindeki kadar olmasa da sert ve antipatik müzik yapmaya çalışan death metal emektarlarını sahnede olduğunu görmek gerçekten keyif verici bir durum! Yeri gelmişken belirtelim, adı Paris’teki Le Bataclan konser salonunda salonunda verdikleri konser sırasında yapılan terör saldırısı ile gündene gelen Eagles of Death Metal’in death metal ile uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Gelelim asıl konumuza. Bu yazıdaki amacımız ne Gore filmlerinin çetelesini tutmak, ne de Death Metal’in ayrıntılı bir tarihini yazmak. Asıl amacımız 80’li yılların sonunda Death Metal şeklinde vücut bulan bu şok edici müzik türünün kullandığı sözlü ve grafiksel vahşetin korku filmleri ve bilhassa gore filmleri ile olan dirsek temasını anlatmak ve aslında bunun o kadar da beklenmedik bir şey olmadığını ortaya koymak.
Aslında 70’li yılların sonunda ve 80’li yıllarda patlama yapan gore filmleri ile Death Metal arasındaki dirsek teması çok basit bir nedene dayanıyor: Çoğu death metal grubunun üyeleri aynı zamanda iyi birer korku/gore film izleyicisi. Ergenliklerinde ve gençliklerinde izledikleri kült korku filmlerindeki temaları müziklerine yansıtıyorlar. Bazı gruplar pek gore sayılamayacak gotik korku ögelerine sarılırken Autopsy, Cannibal Corpse ve Carcas gibi gruplar oldukça “gore” albüm kapaklarını ve şarkı sözlerini kullanmayı tercih ediyor. Hem sinemada hem de müzikte gore olayına ilginin artmasının nedeni talep artmasına bağlı. Peki 70’li ve 80’li yıllarda insanlar neden mezbaha fantezilerinden zevk almaya başladı derseniz onu incelemek bu yazının sınırlarını aşar.
Şimdi dilerseniz, bazı Death Metal toplulukları ile korku/gore filmleri arasındaki bağlantılara bakalım. Burada mümkün olan bütün bağlantıları sergilemeyeceğiz, yalnızca death metal tarihinde kilometre taşı olmuş önemli gruplara göz atacağız. Bunun yanı sıra death metal ile uzaktan yakından alakası olmayan Black Sabbath’ı metalde karanlık bir şeyin başlangıcı olduğu için, thrash metal’in öncü gruplarından olan Slayer’ı da pek çok death grubunun gaza getiricisi olduğu için listemize dahil ettik. Buyurun göz atın:
Black Sabbath
(Black Sabbath – Mario Bava – 1963)
1969 yılında Black Sabbath “Earth” adında henüz tanınmamış gruptur. Bu Earth adı da “Earth Blues Company” adının kısaltmasıdır. Bir gün bir adam gelip onlara balo veya benzeri bir toplulukta çalmaları için iş teklif eder. Aslında adamın onları pop müzik yapan Earth isimli başka bir grupla karıştırdıklarından haberleri yoktur. Gittikleri yerde daha ilk parçayı çaldıkları anda bir terslik olduğu anlaşılır ve bizim kafadarlar sahneden defedilir. Bunun üzerine. İsim değiştirmeye karar verirler. Geezer Butler, prova yaptıkları sinemada oynayan “Black Sabbath” filmini görür ve diğerlerine bu ismi almayı teklif eder. Diğerleri de kabul eder. Aslında arada sırada korku filminlerine gidip zaman öldürseler de korku filmi hastası değildirler. Hatta okültizm ve büyü gibi şeylere meraklı olan Butler bile insanların korku filmlerine para harcamasını tuhaf bulmaktadır. Grubun ismi, sanıldığının aksine Boris Karloff filmlerine olan sevgilerinden değil filmin isminin o an için onlara kıyak gelmesinden dolayı Black Sabbath olmuştur.
Slayer
(Evil Dead – Sam Raimi – 1981), (Night of The Living Dead – George Romero – 1968)
Slayer her ne kadar bir thrash/speed grubu olsa da Celtic Frost, Slaughter (Kanada), Sodom ve Kreator gibi gruplarla beraber proto-death (erken dönem death) gruplarından sayılmaktadır. Judas Priest, Black Sabbath, Venom ve Amerikan Punk/Hardcore gruplarından aldığı etkileri hızlı ve vahşi bir thrash metal formunda sunan Slayer, şarkı sözlerinde işlediği satanik yıkım senaryoları ile o dönemde oldukça gore sayılabilirdi. Özellikle ilk üç albüm olan Show No Mercy (1983), Hell Awaits (1985) ve Reign in Blood (1986) ile ortalığın altını üstüne getirirken death metal için de oldukça malzeme üretmişti.
1985 tarihli Hell Awaits albümünün ilk parçasının açılışında Evil Dead filminde kötü ruhlar tarafından sahiplenildikten sonra alt kattaki kilere kilitlenen kızın söylediği sözleri (“Join Us”) tersten kaydererek tekrarlatarak kullanmıştır. Davul girmezden hemen önce duyulan “Welcome Back” de aynen o filmdeki kötü ruhlar tarafından sahiplenilen insanlarınki gibi kükremeyi andıran bir tonda söylenmişti.
Possessed
(The Exorcist – William Friedkin – 1973)
1985 tarihli anlı şanlı “Seven Churches” albümü ile Death Metal’in ilk derli toplu formülasyonunu veren Possessed, Slayer/Exodus çizgisinde bir death grubu olarak genel olarak satanik temaları işliyordu. Jeff Becerra’nın çığlık şeklindeki iblis vokalleri Death’in yanı sıra pek çok black metal topluluğunu da etkileyecekti .Seven Churches albümün esin kaynağı William Friedkin’in baş yapıtı olan “Exorcist” idi. Seven Churches albümünün ilk parçasının adını The Exorcist koymaları, bununla da yetinmeyip parçanın introsuna Mike Oldfield’ın “Tubural Bells” parçasının kısa ve bozulmuş bir bölümünü koymaları zaten herşeyi açıklıyor. (Bu parçanın nakaratındaki nefis tremolo hala kulaklarımda) İlk albümdeki başarısını daha sonraki albümlerde tekrarlayamayan Possessed maalesef piyasadan silindi. 90’lı yılların başında yeniden toparlanmaya çalışsalar da çoktan unutulmuş bir grup haline gelmişlerdi. Daha sonra sakat kalıp tekerlekli sandalyeye mahkum olan Becerra, şimdilerde grubun eski üyelerinden hiç biri olmadan Possessed adı altında konserlerine devam ediyor.
Death
(Evil Dead – Sam Raimi – 1981), (Re-Animator – Stuart Gordon – 1985)
Death Metal’in sembol ismi olan Death’in kurucusu Charles “Chuck” Schuldiner özellikle b sınıfı korku ve gore filmlerine oldukça düşkündü. Hızlı thrash/speed tarzı müziği, özgün vokalleri, kendine özgü melodileri ve virtüöz işi soloları ile dikkati çeken ve ilk iki albümünde oldukça “gore” şarkı sözleri kullanan Chuck Schuldiner özellikle Evil Dead ve Re-Animator filmlerinden oldukça etkilenmişti. İlk albümle aynı adı taşıyan “Scream, Bloody, Gore” adlı parçanın açılışındaki “Decapitated head licking your cunt/Sucking all the blood from your stump/Intestinal guts taking their hold/Leaving you dead, stiff and cold” sözleri bunun kanıtıdır. (Şimdi bunu çevirmeyeyim ben :) Re-animator’un kesik kafa sahnesini hatırlayan anlar. Hatırlamayanı çıkışta dövüyorlar.) Sonraki albümlerde müziğini gittikçe teknik, rafine ve deneysel bir hale getiren Schuldiner gore şarkı sözlerini bırakıp daha felsefi konulara yöneldi.Mükemmel albüm üstüne mükemmel albüm çıkaran ve metal müzikteki en önemli gitar virtüözlerinden biri olan Schuldiner 2001 yılında beyin sapı tümörüne karşı verdiği mücadeleyi kaybedecekti.
Autopsy
(Autopsy – Armando Crispino – 1975)
Hikayesi Death grubu ile iç içe geçmiş gruplardan biridir Autopsy. Grubun kurucusu Chris Reifert Death’in ilk albümünde baget sallamıştır. Alışılmış Death gruplarının aksine thrash/speed bir death metal anlayışına sahip olmayan Autopsy daha çok yavaş grind/punk ve doom üzerine yoğunlaşmıştı. Slow-motion grind lafı bu adamlar için icat edildi. Şarkı sözlerinde dibine kadar gore temaları kullanan Autopsy en az Cannibal Corpse kadar pis şarkı sözleri yazmıştı. Grup adını 1975 tarihli Armando Crispino filmi Autopsy’den almıştı. Autopsy hala aktif ve nazik kulaklarımızı tekmelemeye devam ediyor!
Repulsion
(Repulsion – Roman Polanski – 1965)
Death/Grind ve Gore/Grind gibi vahşi death metal türevlerinin atası olan Repulsion thrash bazlı rifflerin yanı sıra punk’ın ekstrem bir versiyonu olan grind’i de müziğine katarak “blast-beat” denilen çok hızlı davul ritmleri ile kullanarak Napalm Death ve Cannibal Corpse gibi grupları oldukça fazla etkilemişti. Repulsion, tek uzun albümleri olan “Horrified” ile kült haline geldi. Korku filmlerinin yanı sıra korku edebiyatı ve çizgi romanlarına meraklı olan grubun ismi Roman Polanski’nin baş yapıtlarından olan Repulsion filminden geliyordu.
Cannibal Corpse
(The Shining – Stanley Kubrick – 1980), (The Exorcist – William Friedkin – 1973)
Gore deyince akla ilk gelen topluluk hiç kuşkusuz Cannibal Corpse’tur. Brutal death/grind’in sembol ismi olan Cannibal, thrash/speed odaklı yoğun, sert, hızlı ve karmaşık müziklerinin ve eski vokalist Chris Barnes’ın “Hömünü Hömünü” vokallerinin yanı sıra dibine kadar gore olan şarkı sözleriyle bir ekoldür. Cinayet, yamyamlık, işkence, nekrofili gibi temalarla ilgili şarkı yapan grup Eaten Back To Life (1990), Butchered At Birth (1991) ve Tomb of The Mutilated (1992) albümleriyle efsane olurken bu üç albümün yoğun vahşet içeren kapakları çoğu ülkede yasaklanmıştır. 90’lı yıllarda Cannibal Corpse albümlerini yasaklanmış orijinal kapakları ile Türkiye’de yayınlayan Hammer Müzik’in yaptığının cengaverlik olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor. İyi bir korku filmi izleyicisi olan basçı Alex Webster The Shining ve Exorcist filmlerine bayılıyor. Webster, gore şarkı sözleri konusunda da şunları söylüyor: “Tüm şarkı sözlerimiz, dileyenin korku filmi olarak düşünebileceği şeyler. Gerçekten, hepsi bu. Vahşi ve korkutucu filmlerden hoşlanıyoruz ve şarkı sözlerimizin de böyle olmasını istiyoruz. Evet, şarkı sözlerimiz insanları öldürmek ile ilgili ama insanları öldürmeye özendirmiyor. Temelde kurgusal hikayeler bunlar, hepsi bu. Bundan rahatsızlık duyanların olması gerçekten çok saçma.” Vokalist George Fisher ise şöyle diyor: “Bizim, insanların okuyup çılgına dönmesini sağlayacak ciddi şarkı sözleri yazdığımızı düşünen insanlar olduğunu görünce birazcık rahatsız oluyoruz. Halbuki sadece hikaye bunlar. Metal müzikli kısa korku filmi hikayeleri sadece.”
Carcass
(Dead of The Night – Alberto Cavalcanti – 1945), (Curse of The Demon – Jacques Tourneur – 1957)
Napalm Death’ten ayrılan Bill Steer’in kurduğu Carcass Gore/grind ve Death/grind’in ilk ve en önemli gruplarından biri. İlk iki albüm biraz daha grind iken diğer albümler albümler daha death/thrash ağırlıklı idi. Haeartwork (1993) albümü melodik yapısı ve usta müzisyenlik ile grubun en iyi albümü olurken 1996 yılında çıkardıkları Swansong grubun tüm emeklerini mahveden bir albüm olarak tarihe geçti. Bu albümden sonra dağılan grup 2013 yılında çok başarılı bir thrash/death albümü olan Surgical Steel ile geri döndü. Genelde tıbbi ve anatomik terimlerle süslü gore şarkı sözleri kullanan grubun başı kadavra resimlerinin kolajlanması yapılan albüm kapakları yüzünden sık sık derde girdi ve bu kapaklar sansürlenerek yayınlandı. Grubun basçısı Jeff Walker bilhassa 40’lı ve 50’li yılların korku filmlerine bayılıyor, yeni korku filmlerinin ve eski korku filmlerinin yeniden çevrimlerinin “zırva” olduğuna inanıyor. En sevdiği filmler Dead of The Night (1945) ve Curse of The Demon (1957). Jeff Walker şarkı sözleri ve gore albüm kapakları ile ilgili eleştirilere söyle yanıt veriyor: “Şarkı sözlerimizin vahşice olduğunu düşünmüyorum hiç. Bence zararlı olmaktan ziyade saçma ve komikler.”
proto death metal…. tanım olarak zorlama olmuş
Utku Bey, Proto-death metal benim türettiğim bir kelime değil. Başta bnrmetal olmak üzere çeşitli yabancı sitelerde kullanılan bir terim. İlk dönem thrash grupları arasında biraz daha vahşi görünüp de thrash ile death arasında köprü olmuş gruplar için kullanılıyor. Sonuçta bu kategoride olanların çoğu tutup da “biz proto-death yapmıştık” demiyor. Hatta çoğu death metal ile alakalı olduklarını bile kabul etmiyor. Ama örneğin Chuck schuldiner’in falan röportajlarda death metal’in brütal vokalinin orijini için Venom ve Slayer gibi grupları adres göstermesi şaşılacak bir husus değil. Böyle pek çok köprü grup bulunabilir. Venom’un Death ve Massacre üzerindeki etkisi, Celtic Frost’un başta Obituary, Repulsion, Slaughter ve Napalm Death üzerindeki etkisi, Slayer’ın bir sürü death grubu üzerindeki etkisi falan var. Yanlış olmadığı için kategorik olarak bu kelimeyi kullanmakta hiç bir sakınca görmüyorum.
Chuck Schuldiner, Slayer olmasaydı Death Metal olmazdı demişti… Ne güzel her şeyi açıklamış ama buradan yola çıkıp Slayer’ı bir yerinden death metal ile birleştirmek bana saçma geliyor… Mesela Jimi Hendrix hem seattlelıdır hem de bütün grunge gruplarını etkilemiştir, bir dergi veya birkaç yazar ona da proto grunge derse biz de proto grunge mı diyeceğiz? :)
Birileri bu terimi kullanmış olabilir ama bu onun doğru olduğu veya her yerde kullanılabilecek bir terim olduğu anlamına gelmez. Slayer ve Venom ilk defa 88 yılında tanıştım hunting the chapel için speed derdik bazı tanımlar zaman içinde oturuyor ve janr haline geliyor ancak o janr haline geleni etkileyen grupları başka bir şey ile etiketlendirmek açıkçası garip… slayera death metal demek de bana garip geldi.
Slayer için Death Metaldir demedim, proto-death metaldir dedim. .Yazının diğer bölümlerini de hiç okumamışsınız sanırım: ” thrash metal’in öncü gruplarından olan Slayer’ı da pek çok death grubunun gaza getiricisi olduğu için listemize dahil ettik.” “Slayer her ne kadar bir thrash/speed grubu olsa da Celtic Frost, Slaughter (Kanada), Sodom ve Kreator gibi gruplarla beraber proto-death (erken dönem death) gruplarından sayılmaktadır.” Bu terimi kategorik olarak kullandığımı da tekrar edeyim. Doğru terimdir. Hendrix ile grunge furyası arasında 3 yıl olsaydı, hendrix’in tarzı ile grunge arasında thrash ve death arasında olan kadar bezerlik olsaydı kullanırdınız proto-grunge lafını, bir itirazım olmazdı, ama kör talihe bakınız ki Hendrix baya erken ölmüş, etkilenme olayı bir gerçek olsa da türler arasında (Hendrix’in türü ile grunge arasında) hatırı sayılır bir fark söz konusu.
Şimdi bir de burada azıcık daha ekstrem iddialardan bahsetsem, Celtic Frost’tan Thomas Gabriel Fischer’in celtic frost’un ilk albümlerinden “death metal” diye bahsettiğini, kreator’ın ilk thrash grubu olarak Motorhead’i gösterdiğini söylesem kıyamet kopacaktı herhalde :)
Velhasıl kelam, o terimi yalnızca bir yerlerde kullanıyorlar diye değil aynı zamanda benim bakış açımdan doğru olduğu için kullandım ve bu konu ile ilgili yazdıkça kullanmaya devam edeceğim. Siz de aynı konu ile ilgili yazı yazarsanız kullanmazsınız olur biter!
ben de zaten yazının girişinde thrash diye yazıp sonra proto metal yazdığın için yorum yazdım…
bizi bu bitmez tükenmez etiketlemeler bitiriyor :)
sana da ev ödevi… Pearl Jam – Yellow ledbetter ile Jimi Hendrix – little wings arasındaki 5 farkı, yıl farkını düzgün bir dille a4 kağıdına kompozisyon şekliyle alalım :)
ooooo…Ödev falan da vermeye başladık ha :) Ben 16 yılda yeterince ödev yaptım, almayayım bundan sonra. Sonra efendime söyleyeyim, hocalarla aşık atmak benim ne haddime! Velim falan okula çağrılmadan bu polemiği burada keseyim bari:) İstediğiniz gibi yazın yorumları, sayfalarca yazı döktürün bundan sonra cevap yazmayacağım. Ama sakın “hocama” saygısızlık olarak algılanmasın alınırım sonra.