80’lerin başında ABD’de, tam bir bilim kurgu ve ilkel çağ fantastiği çılgınlığı rüzgarı esiyordu. Çoktan unutuldu sanılan ucuz “Flash Gordon” seriyalleri ve İtalyan “swords and sandal” filmleri 50’lerde yapılan seleflerinin aksine kocaman bütçeler ve Reagan yönetiminin desteklediği “yeni sağ” fikrini halka ittiren senaryolar ile izleyiciye sunuluyor, “Star Wars” yada “E.T” gibi filmler oldukca gişe rekorlarını alt üst ediyordu. Barbarlar ve uzay gemisi kalabalığının plastik oyuncakları, ulusun mağazalarından tüm amerikalılara pazarlanıyordu.  O yıllarda ABD’li her çocuk, bir kılıçla savaşmak ve Conan veya Luke Skywalker gibi biri olduğunu hayal etmekte idi.

Bu dönem, Amerikan bilim-kurgusunun kısa bir Rönesansı gibidir. Böyle bir zamanda eğer siz, Senarist Stanford Sherman olsanız, gişe geliri yüksek, popüler ne yapabilirdiniz? Hiç uğraşmaz, “nasıl olsa tutuyor” diyerek normal ölçülerin altında tür metinlerinin bir karışımını yazar, cafcaflı bir afiş ve boyundan büyük laflarla seyirciye pompalar ve parsayı toplarsınız! sonrasında ise dolarlarınızı sayarak Hollywood manzarasında kaybolursunuz.

”Bununla size suşi yapıcam!”

O yılın asıl büyük gişe filmi (Blockbuster)  “Buz korsanları”ydı. Fakat sanılanın aksine gişe de çöken bu filmin en büyük hatası 80’lerin Hallmark dramalarından fırlamış karizmadan yoksun Steve Gutenberg’i yıldız yapmak iddiası idi! Mad Max’a öykünen ama Mel Gibson’un karizmasından yoksun olan bu ilginç post apokaliptik , artık tür meraklıları dışında kimse tarafından hatırlanmamakta… Bu çılgın fantazya ve bilim-kurgu rüzgarı eserken, “Fantastik olsun çamurdan olsun!” diyerek neredeyse yapılan herşeyi tüketmek isteyen izleyiciye  yeni bir çerez sunuldu.

KRULL

Krull filmini 80’lerde küçük bir çocuk olduğum zamanlarda görmedim fakat hakında pek çok şey duymuştum. (O yıllar sadece Star Wars ve E.T ile böbürlenmeyen bir dönemdi.. Barbar Conan, Gordon gibi pek çok zengin ve vaatlerle dolu fantastik film çevrilmişti.) Fakat daha önemsiz olmasına rağmen erken 80’lerde bilimkurgu ve fantezinin hedefinde ve çevresinde hep Krull durdu. Öyleki biri, bir magazin rafından Krull tasvirleriyle bombardıman edilmeden bir çizgi romanı açamazdı…

blank

Filme gelirsek başrollerinde tek kanallı dönemde yayınlanan marco polo dizisinden hatırlayacağımız ken marshall ve ileride cici imajını yıkıp ingiliz leydisi rollerinden kurtulabilmek için playboy’a poz verecek lysette anthony oynamakta idi.

Krull gezegeni slayer denen askerlerin oluşturduğu yenilmez bir ordunun işgali altındadır. yıllardır savaş halinde olan iki krallık güçlerini birleştirip slayerlara karşı koyabilmek amacıyla barış yapar ve bunu sağlamlaştırabilmek için prenses lyssa ve diğer krallığın prensi colwyn’i evlendirmek isterler. tören sırasında yapılan saldırıda colwyn yaralanır iki kral da öldürülür ve lyssa kaçırılır. olayı izleyen sabah colwyn, ynyr isimli bir bilge tarafından bulunur ve slayerları yenip gelinini kurtarabilmek için sihirli güçleri olan 5 bıçaklı yıldız şeklindeki efsanevi silahı aramaya yollanır. yol sırasında pek çok yandaş edinecek olan colwyn kara kulede düşmanıyla yüzleşme fırsatı bulacaktır.

Kendini istediği hayvana dönüştürebilen ergo, eşkıya torquil ve arkadaşları, yaşlı medyum, karadul lyssa ve tepegöz rell colwyn ve ynyr’in kara kule yolunda karşılaşacakları renkli kişiliklerden sadece bazılarıdır.

Filmde benim en çok ilgimi çeken yaratıklarsa sırasıyla slayerlar, tepegöz rell ve firemare isimli atlardır. slayerlar tamamen siyah (kale içinde beyaz) giyinmiş kafaları bowling topuna benzeyen ve öldüklerinde içlerinden fırlayıp toprağın derinliklerine kaçan ıstakoz benzeri bir yaratığın bulunduğu askerlerdir. Kılıç ve laser kullanırlar. Rell bir tepegözdür. Onun ırkı geleceği görebilmek için tek gözlerini feda etmiştir, yine de görebildikleri tek gelecek kendi ölümleridir. Ne zaman ne şekilde öleceğini bilmenin verdiği üzüntüyle yaşayan melankolik bir yaratıktır Rell. Bu kaderi değiştirmeye kalkan tepegözleri sonsuz bir acının beklediğinin de bilincindedir. Firemare ise gezegenin en hızlı atlarıdır. uçabilirler. İsimlerini ise koşarken ayaklarından çıkan alevlerden alırlar. Kahramanlarımız kara kuleye gidebilmek için bu atların gücüne ihtiyaç duyar çünkü kara kule her gün doğumunda kaybolur ve ülkenin bambaşka bir yerinde belirir ve bir sonraki gün nerede olacağını ise hiç kimse bilemez.

film boyunca gerçekten de yüzüklerin efendisini farklı bir boyutla izliyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz… Birçoğunun kendine has özelliği olan yaklaşık 10-11 kişinin yolculuğa çıkması, uzun beyaz saçlı ve sakallı kör kahinin onlara yardımcı olması, kara kule, şeytanın askerleri, ayaklarından ateş çıkan uçabilen atlar vs…

Gelecekteki Vegas Evlendirme Merkezleri!

Krul hakında pek çok şey duymuş Birinin ilk içgüdüsü, Krull’a hayranlıkla yaklaşmaktır. film açıkça basit bir fantezi  (FRP) oyunu olmayı ister, fakat aynı zamanda görsel olarak standartları yüksek tutmak…

Buraya kadar herşey iyi olmasına rağmen Problem; kötü bir metnin ve sıkılmış aktörlerin, yeteneklerinden faydalanmadan oradan oraya macera yaşıyormuş gibi başıboş dolaşmalarıdır. “Senin hayal gücünün ötesinde bir dünya” gibi bir etiketle pazarlanan filmde aslında iki saat boyunca perdeye gelen görsellerin dışında gerçek bir duygu; keder, elem, ıstırap, neşe vs. yoktur. Film için harcadığınız  iki saatin sonunda KRULL’u yılarca hayalgücünüzü besleyen bir film olarak affetmek istersiniz ama bu onun sonra pek çok örneği çekilecek boş ve aptal bir görsel şölen olduğu ve Star Wars’ın yada Conan’ın aksine vaat ettiği hiç bir şeyi başaramadığı gerçeğini değiştirmez.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

5 Comments Leave a Reply

  1. 1) cocukken bu filmi izledigimde hayran olmustum hayran! Hala da cok guzel bir sekilde anarim.

    2) burdaki basroldeki eleman, Man on Wire’daki (2008) ip yuruyucusune benzemiyor mu?

  2. uzulerek bildiriyorum bu filmin DVD’si sansurlu malesef.

    Bu film masalsi bir fantazi olmasina ragmen cok grotesk detaylar icerdigi icin ozel bir filmdir. PG rating alabilmek icin DVD versyonunda o grotesk detaylarin hepsi kirpilmis!

    Filmin VHS’den riplenmis halini bulup izlemek lazim.

  3. Kalim’in verdiği link için upload eden kişi “don’t worry, the movie isn’t “cut” in any way.” demiş. Gönül rahatlığı ile indirilebilir. Bu arada bu yazıyı yazalı yıllar oldu (daha önce midnight.blogcu.com’daydı) Ne çok hata yapmışım!

  4. Sene 91 yada 92 idi galiba. Star tv’de gündüz vakti yayınlanmıştı. Hiç unutmuyorum yine böyle bir Ramazan günü idi. Okuldan eve gelmiş iftarın gelmesini bekliyorken tv’de bu film ile karşılaşmış ve gündüz vakti yayınlanmasına da epey şaşırmış ve sevinmiştim. Sonuçta güzel bir vakit geçirtmişti film bana. Fantasik bir film olmasından başka konusu hakkında hiçbir şey kalmamıştı aklımda şu boomerang tarzı bıçak haricinde. Yazı için teşekkürler.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

Livide (2011)

Suspiria’nın yoğun etkisinde kalmış, canlı bir kâbus olarak nitelenebilecek Livide,
blank

Star Wars: The Force Awakens (2015)

The Phantom Menace ve Attack of the Clones’u toplayın, hatta