Korku Sineması, tüm Dünya’da oldukca fazla takipcisi olan ve onlarca alt türe bölünmüş üretken bir alan…
Sinema yapan her toplum, kendi korkularını yıllardır izleyicisine aktarıyor. Meksikalı Santolar, Kurt adamlarla savaşıyor, Japon ve Koreli Uzun saçlı çocuk hayaletleri evlere musallat oluyor, Çinli Hayalet öyküleri kuşaklar boyunca insanları lanetleyerek korkutuyor ve Brezilyalı çıplak vampirler lezbiyen ilişkilere girerken kan içmekten geri kalmıyor.

Türk Sinemasının bu türe ait nitelikli örnekler verdiğini söylemek ise oldukça güç… Gerek tür’ün zorunlu kıldığı özel efekt kullanımları ve atmosfer yaratıcı setlerin mali olarak karşılanamaması, (Gerçek film yapımcılığı da Türk sinemasının en büyük sıkıntılarından biridri) gerek Türk halkının fantazyaya karşı ön yargılı tutumu yüzünden, bazı cesur denemeler dışında Türk Sinemasında asla bir korku sineması geleneği yada dili oluşturulamadı. Yine verilen az sayıdaki örneklerin zaman aralığının fazlalığı yüzünden, bu türe el atan her yönetmen farklı bir şablon denedi ve bunların çoğu hüsranla sonuçlandı.

blank

blank

Bu uzun giriş yazısında anlatmak istediğim üzere Türk Korku sinemasının tüm sıkıntılarının en önemlisi özgün senaryo açığıdır. 50’lerde ve 70’lerde verilen örneklerde işin kolayına kaçılmış, Hammervari senaryolar bize adapte edilmeye çalışılmış, fakat bu genel bir kabul görmeyince Tür kendini sabote etmiştir. Son bir kaç yıldır izlediğimiz yeni korku filmlerimiz ise yine bilinen yola sapmış ve Türk halkına ait özgün bir korku ve endişe duygusu yerine, Amerikan Teen Slasher’larından yada lanetli alanlarından (Okul : Scream-prom night Gomeda: Blair Witch – Büyü : Amitywille ) yada İspanyol Hastane Korkularından (Gen : Hipnosis), Uzakdoğu korku fenomenlerinden (D@bbe : Ringu-Kairo-Ju on) faydalanarak korkunç! olmaya çalışmışlardır. Bu saptamanın tek bir istisnası vardır, o da şimdilik izlediğimiz son korku fimi olan ve bizi türün ülkemizde ki geleceği açısından oldukca umutlandıran, Taylan Biraderlere ait “Küçük Kıyamet”

“Küçük Kıyamet”, öyküsünü, gerçekten düzgün oyunculuklarla ve acelesi olmayan bir tempo içerisinde anlatıyor (tempo merak duygusunu devamlı koruyarak finale doğru yükselerek katharsis noktasına ulaşıyor) Gerçekten Türkiye’de yaşayabilecek karakterler ve yaşanabilecek mekanlar ile bize ait olma duygusunu pekiştiriyor. Ayrıca son derece başarılı ışık ve set kullanımı ile de dikkatleri çekiyor ve hem korku türünde hem de bunun dışında dahi başarılı olan bir film haline geliyor. Senaryo ise ilk defa ve çok başarılı bir şekilde, Türk halkının 1999 yılından beri en büyük yaşamsal korku tetikleyicisi olan “deprem” kabusunu (Bu satırların yazarı deprem gecesi ve halen Gölcük’de yaşamaktadır.) gerçeküstü bir boyuta taşıyarak aktarıyor.

Aynı yönetmenlere ait “Okul” filminde, okulda gece birlikte takılan gençler Teen Slasher’lardan fırlamışcasına uyduruk ve özenti bir figürken, burada ki, depremden sonra apar topar yazlığa taşınan şehirli aileye sonuna kadar inanıyoruz. Taylan Biraderler kendi hatalarından öğrenen ve kesinlikle bu türü önemseyen, asıl amacı rant yemek olmayan, (biri “Büyü” mü dedi!) sinema dili oldukça kuvvetli yönetmenler…blank

50 yılda çok az örnek vermiş, son bir kaç yılda ise neredeyse bir o kadar daha film çekilmiş olan Türk Korku Sineması macerasında “Küçük Kıyamet”in tek başına ve haklı bir duruşu vardır. Bu sebeple bu film benim için pek çok manada “İlk Türk Korku filmi”dir.

blankblank

Not: Bu, eski adresimizden buraya taşımayı unuttuğumuz bir makaledir. Yazım tarihi 2007 olduğu için o tarihe kadar çevirilmiş filmlerle ilgili düşünceleri kapsar.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

2 Comments Bir yanıt yazın

  1. Gerçekten de arşivlik bir Türk korku örneğidir.Yazı da her zamanki gibi enfes olmuş,ellerinize aklınıza sağlık.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Gözyaşlarına Kanmayın: The Curse of La Llorona (2019)

La Llorona, latin toplumlarında tıpkı bizdeki Gulyabani’ye benzer şekilde toplumsal

Someone Behind You / Du saram-yida (2007)

Someone Behind You: Kimseye güvenme. Ne arkadaşlarına, ne de ailene,