Hazır “Vinyl” gösterime girmişken, Mick Jagger’ın oynadığı, dönemine göre hayli cüretkâr öğeler barındıran kült bir filmi de anmadan geçmeyelim. Kült Filmler yazı dizisinde sırasıyla “Singapore Sling” (1990), “Jigoku” (1960), “Häxan” (1922), “The Devil Rides Out” (1968) ve “The Thing From Another World”ü (1951) ele almıştık. Sıradaki konuğumuz Donald Cammell ve Nicolas Roeg’in yönettiği, bir gangsterin hem kanundan hem de düşmanlarından kaçmak için geçici olarak sığındığı/saklandığı bir yerde başına gelenleri anlatan, halüsinatif başyapıt “Performance” (1970).
Aslında filmin çok basit bir konusu var. James Fox’un canlandırdığı Chas adında pek sevilmeyen, anladığımız kadarıyla kafası da pek basmayan, Londralı acımasız, sadist bir gangsterin bir an evvel yurtdışına kaçması lazım. Kendisi için hazırlanmakta olan sahte pasaportu alır almaz New York’a topuklayacak ama peşinde “tehlikeli” insanlar var ve ona bir süreliğine saklanacak yer lazım. İşte bu noktada devreye birkaç sene öncesine kadar zirvede olan ama artık inzivaya çekilmiş, kadınlarda ve uyuşturucuda teselliyi bulan eski bir “pop star” giriyor. Turner adındaki bu müzisyeni Mick Jagger canlandırıyor ve Chas’a kalacak bir yer temin ediyor. Turner yavaş yavaş Chas’ı uyuşturucu, seks ve şiddetten örülü karanlık dünyasına çekmeye başlıyor ve film birden klasik bir hikaye olmaktan çıkıp bambaşka bir yöne doğru yol almaya başlıyor.
Ingmar Bergman, yazdıklarından ve filmlerinden anladığımız kadarıyla Kuzey’in o soğuk insanları gibi, acımasız, sert, mesafeli hatta biyografik nitelikli çalışmasında öz çocukları ve eski eşleri hakkında yazdıklarına bakılırsa biraz duygusuz biri gibi ama nasıl bir kişiliğe sahip olursa olsun çok büyük sinemacı. Bergman’ın herşeyini tartışmaya hazırım, kötü bir insan olup olmadığını bile ama gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerden biri olduğu hususunu asla tartışmam. Yaptığı filmlerle konvansiyonel sinema anlayışını değiştirmeyi başarabilmiş, bu sanata büyük bir incelik, derinlik ve anlam katabilmiş/yükleyebilmiş nadir sanatçılardan biri o. Özellikle de modern sinemanın en önemli çıkış noktalarından birini teşkil eden o muhteşem “Persona” (1966) filmi. Sinema tarihinde kendinden sonraki kuşak üzerinde “Persona” kadar etkili olan bir filme rastlamak hakikaten zor. Woody Allen sinemasına bakıyorum “Persona” orda (“Annie Hall”, “Stardust Memories”), İtalyan spagetti westernlerine bakıyorum “Persona” orda (“Keoma”). Ha keza “Le locataire” (1976), “Fight Club” (1999), “Mulholland Dr.” (2001), “Oldboy” (2003) ve daha nicesi. İnanılır gibi değil. “Performance” (1970) da, bir tiyatro oyunundaki performansı sırasında aniden susan ve bir daha konuşmayan bir aktristi anlatan “Persona” filmine çok şey borçlu. Hatta onun rock-uyuşturucu-kadın üçgeninde yeniden üretilmiş hali bile denebilir. Her iki film de gerçek ile yanılsama arasında sürekli gitgeller yapıyor ve bir aşamadan sonra neyin gerçek neyin olmadığını bir türlü kavrayamıyoruz hatta bazen iki ana karakterden hangisinin hangisi olduğunu da. Bir tür karabasanı andıran iki film arasındaki temel fark şu, Ingmar Bergman “Persona”da size izlediğiniz şeyin bir film olduğunu sürekli hatırlatmayı yeğlerken, Donald Cammell ve Nicolas Roeg “Performance”da size izlediğiniz şeyin bir film olduğunu unutturma yolunu seçiyor.
“Performance”ın en dikkat çekici taraflarından birisi zamanda sıçramalar yapan ve kavisler çizen şaşırtıcı öte yandan oldukça kafa karıştırıcı kurgusu. Açıkçası filmin şaşırtıcı finaline kadar bu bir gangsterin gördüğü kötü bir rüya mı (nörotik), yoksa bir rock yıldızının uyuşturucunun etkisiyle gördüğü bir halüsinasyon mu (madde etkisi) anlaşılmıyor. Biz de oyuncularla beraber hayaller görmeye başlıyoruz sanki (işte filmin “Persona”yı anımsatan bir başka yönü daha). Finalden sonra daha çarpıcı bir şey oluyor, bu sefer tüm izlediklerimizin tek bir kişinin yaşadığı kişilik bölünmesi olup olamayacağı olasılığıyla başbaşa kalıyoruz (evet, gene “Persona”). Neresinden bakarsanız bakın, “Performance” deneysel sinema sanatının zirvelerinden birini teşkil ediyor ama bu film basit bir “Persona” kopyası değil, sakın öyle düşünmeyin. Film, sinemasal açıdan farklı bir yetkinlik sergileyip, “Persona”daki fikri yeniden ve başkalaştırarak üretmeyi seçiyor ve deliliğin inşasıyla son bulan özgün bir dil yakalamayı başarıyor. “Performance” (1970); olağanüstü görüntü çalışması (tabii ki, Roeg imzalı), müthiş bir set, sahne tasarımı ile harikulade sanat yönetimi (özellikle, Turner’ın detayları incelikle düşünülmüş yüzlerce eşyayla dolu mekanı), çarpıcı kurgusu, hipnotik müzikleri ve adeta rolüyle bütünleşen oyuncularıyla dört dörtlük kült bir film.
Özellikle Mick Jagger’a çok şaşıracağınızı garanti ediyorum, henüz ilk filminde oynadığını bilmek gerçekten hayret verici. Bunun sebeplerini araştırdığımızda şaşırtıcı bulgularla karşılaşıyoruz. Mesela Jagger’ın canlandırdığı Turner karakteri bir başka ‘The Rolling Stones’ üyesi Brian Jones üzerine inşa edilmiş. Jagger’ın birçok filmine kıyasla buradaki oyunculuğunun bu kadar iyi olmasının sebebi sadece uyuşturucu, müzik ve kadınlar konusunda uzman olması yani zaten o tarihlerde öyle bir hayat yaşıyor olması değil, canlandırdığı karakteri yakından tanıyor oluşu. Şu bilgi de ilginç. Film sırasında bir başka ‘The Rolling Stones’ üyesi Keith Richards küplere binmiş ve soundtrack’te yer alacak bir parçada çalmayı reddetmiş, niye mi? Çünkü filmde Mick Jagger’ın seviştiği Anita Pallenberg Keith Richards’ın gerçek hayattaki sevgilisiymiş de ondan. Ama daha şaşırtıcı olan şey şu, Pallenberg’in Richards’tan önceki sevgilisi Brian Jones’muş! Bu bilgileri duyunca sadece filmin kendi içindeki hikayesinin gerçek olanla olmayan arasındaki ince çizgiyi yitirmediğini, filmin kadrosunun da bundan muzdarip olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Bence filmin atmosferini güçlü kılan da bu çaktırmadan hayata geçen ‘metot oyunculuğu’ olsa gerek.
“Performance”ın çekimleri aslında 1968 yılının Temmuz ayında başlamış ve aynı sene içinde tamamlanmış ancak yapımcı şirketin (Warner Bros) isteğiyle 1970 yılında gösterime girebilmiş. “Performance”ı çekenler muhtemelen Jack Nicholson’ın senaryosunu yazdığı ve Roger Corman’ın yönettiği “The Trip”den (1967) etkilenmiş olmalılar. Hani şu Peter Fonda, Dennis Hopper ve Jack Nicholson’ın hatta Corman’ın grup LSD deneyimi yaşayarak hazırlandıkları ve ortaya çıkan nihai ürün bir LSD reklamınını andırdığı gerekçesiyle büyük tepki alan ve yasaklanan film. Neden böyle düşünüyorum, çünkü “Performance”ın çekimleri sırasında oyuncuların gerçekten uyuşturucu kullandığı bilgisi artık bir sır değil. Hatta bunun bizzat yönetmen Donald Cammell tarafından teşvik edildiği de. Bu da filmin sıklıkla karşı-kültür devrimi (hippi akımı) içinde değerlendirilmesine yol açıyor, ki bu değerlendirmeleri yapanlara özellikle filmdeki biseksüellik, toplu seks ve Turner’ın kişiliği vb. detaylar hesaba katıldığında hak vermemek güç.
Saykodelik fantezi şaheseri “Performance” (1970) dönemine göre hayli sarsıcı, karanlık, bazı sahneleriyle seyircisinin adeta aklını alan, deneysel bir başyapıt. Bu benzersiz film hakkında üzüldüğüm tek bir şey var, son olarak onu söylemek isterim. Keşke Marlon Brando kendisine bu film için önerilen Chas rolünü reddetmeseymiş. Keşke.
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
KAYNAKLAR
Galt, Rosalind ve Karl Schoonover (editörler), “Global Art Cinema: New Theories and Histories”, 2010. Oxford University Press, İngiltere.
McCarthy, Soren. “Cult Movies in Sixty Seconds: The Best Films in the World in Less Than a Minute”, 2003. İngiltere.
Schneider, Steven Jay (editör). “1001 Movies You Must See Before You Die”, 2011. Octopus Publishing Group Ltd, İngiltere.
Street, Sarah. “British National Cinema”, 2009. Routledge, ABD.