“Kadın kısmı erkeğin aşık kemiğinden yaratılmıştır. Cenab-ı Mevlam neden erkeği önceden yaratmış da, kadın kısmını neden sonradan erkeğin küçücük bir kemiğinden yaratmıştır? Hak Teala hazretleri düşünmeden mi yapmış bu işi ha? Söyle. Tövbe tövbe… Düşünmez olur mu? Yaratana kurban olayım. Onun her işinde bir hikmet vardır. Kadın kısmı erkeğinin arkasından gitsin diye yapmış bu işi. Onun için kadın kısmı erkek kısmının sözünden hiç çıkmayacak.”
Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci
Kuyu filminde Osman’ın söylediği bu sözler, erkeğin/iktidarın kadın üzerinde kurmaya çalıştığı baskıyı, dini temellere oturtarak haklı çıkarmaya çalışmasının bir örneğidir. Kuyu filmi dini bir referansla; Kuran’dan bir ayetin jenerikte yazılmasıyla başlıyor: “Kadınlara iyilikle davranın”. Metin Erksan neden filmini bu sözle başlatmıştır?
“O sırada dinsel otoritelerin bazıları ‘Kadına dayak atılmalıdır, Kuran’da cevaz vardır’ diyorlardı. Ben de filmin başına Nisa suresinden 19. ayeti aldım. ‘Kadınlara iyilikle muamele edin’ diyor. Bu da filmin anlaşılmayan yönlerinden oldu.” (Ve Sinema 1, 1985)
Metin Erksan kadının dövülebileceğiyle ilgili Kuran temelli söylemlere, yine Kuran’dan “Kadınlara iyilikle davranın” ayetiyle karşılık vermiştir. Ama tek başına bu şekilde bir karşılığın hiçbir değeri yoktur. Çünkü Kuran, kadınlara iyilikle davranın demekle birlikte onun erkekten sonra, erkeğin aşık kemiğinden yaratılmış, tek başına şahitliği değer taşımayan, belli şekillerde giyinmesini şart koşan, sosyal hayatta kısıtlı şekilde var olabileceğini söyleyen, kadını erkeğin tarlası olarak niteleyen, kocasız kalmak yerine dördünün bir erkekle evlenerek onun “koruması” altına girebileceğini belirten ayetler de içerir. Bu yüzden de Kuran’daki kadınla ilgili olumsuz söylemleri çürütmek için aynı kaynaktaki bir olumlu ayeti sunmak anlamsızlaşır.
Kadınlara (yalnız kadınlara değil her canlıya) iyilikle davranmak, uygarlığın tartışmasız bir yargısıdır. Ama bu yargıyı dinsel bir referanstan güç alarak sunmak onu daha mı önemsenir kılıyor? Metin Erksan “Bakınız İslamiyet’in kutsal kitabında da söyleniyor, öyleyse kadınlara iyilikle davranın” mı demektedir? Metin Erksan bu sözü filmin başına yazmakla birlikte film boyunca tam tersini yapar. Çünkü filmde zorba erkek karakter ve toplumun diğer bireyleri, eylemlerini onaylamak için aynı kitabın başka ayetlerini kullanırlar. Böylece İslamiyet’in kutsal kitabı, kadın üzerinde hakimiyet kurmak isteyenlerin dayanak bulduğu bir kaynak haline gelir. Bu durumda kendini üstün gören erkek birey, ondan yana olan ataerkil toplum ve tutucu iktidar, haklılığını Kuran’daki söylemlerle kanıtlamaya çalışır. Osman, Fatma’yı ikna etmek için bu kanıtları sayıp döker ama Kuyu filmi asla bu kanıtlara yüz vermez. Osman’ın söylediklerinin hiçbir ipe sapa gelir yanı olmadığı gibi film de onun söylediklerini haklı bulmaz. Yalnızca Osman’ı değil, Fatma’nın ailesinin yine din temelli ahlak yapısı sonucu, onu istemediği biriyle evlendirme çabasını da hoş görmez.
Filmin en başındaki çekimde Fatma neşeyle gölde yıkanırken görülür. Bu sahnede kadın doğayla özdeşleştirilmiştir. Osman ise onu doğasından koparmaya, kendisiyle evlenip evinin kadını olmaya zorlar. Bunu onun da zorla istemesini söyler: “Ya benim karım olursun ya gebertirim seni. Bugünü başka günler gibi belleme. Bugün senin ölüm günün.” Fatma böylece daha o gün ölmüş olur. Kaçırılıp tecavüze uğramasının ardından kurtarılmasıyla Osman cezaevine giderken Fatma da evine döner. Bu sahnelerde Fatma’nın önce hareketsiz halde yattığı, sonra oturduğu ardından yürümeye başladığı planlar arka arkaya gösterilerek onun yeniden yaşamaya başladığı anlatılır ama bu yeni yaşamı da fazla uzun sürmeyecektir.
“İki de bir zorla güzellik olmaz diyordun, bakalım olur muymuş olmaz mıymış şimdi göreceğiz!” Osman “zorla güzellik olmaz” deyişini çürütmeye soyunmuştur ve buna hayatını adar. Fatma’yı zorla elde etme sevdası yüzünden tüm gençliğini hapislerde geçirmek zorunda kalır ama yine de ondan vazgeçmez. Osman’ın belki başka bir yaklaşımla yüce olacak aşkı, bu zorbalığıyla alçaklaşır.
Filmdeki en güçlü karakterlerden Fatma’nın annesi Hatçe, kızının en büyük destekçisi olsa bile, o da toplumsal yapının belirlediği kurallardan kaçamaz. Fatma’nın istemediği Osman’la evlenmesine karşı çıkarken yine istemediği başka biriyle evlendirmeye çalışır. Evlenmek kızının adını temize çıkarması için tek seçenektir: “Gene sen bilirsin ama bence kısmetin çıkmışken senin evlenmen lazım. Başında bir erkek olmalı.” Buna da direnen ve düğünden kaçan Fatma evlatlıktan da reddedilerek yapayalnız kalır. Artık onu barındıran tek yer kadın vücutlarının pazarlandığı mekanlar olur. Bu da “kahpe” olmak anlamını taşımaktadır.
Kuyu filmi yalnızca köylü kadının çilesini mi anlatıyor? Filmde görülen işkenceler, zulümler, baskı ve zorlamalar yalnızca köy kadınlarına mı uygulanıyor? Artık bu konuda köy-kent ayrımı diye bir şey kalmamıştır. Hatta konu, eğitimli-eğitimsiz kadın olarak da ayrıştırılamayacak bir hale sürüklenmiştir. Fatma boyun eğmeye zorlandığı durumlara yalnızca içgüdüsel olarak doğası gereği karşı çıkar. Onu defalarca kaçıran, iple bağlayıp dağlarda sürükleyen, tecavüz eden, defalarca onurunu kıracak durumlara sokan, öldürmekle tehdit eden, boğmaya kalkan Osman’a yıkılmaz bir inatla karşı koymaya devam eder. Diğer, zorla evlendirilmek istendiği (aynı zamanda satıldığı) adamı istemediği için düğünden kaçar. Hiçbir suçu olmamasına rağmen, hayatının geçtiği çevrede artık yaşama olanağı bulamayacağını düşünerek kendini öldürmeye kalkar. Eğer Fatma iyi eğitimli biri olsaydı acaba karşılaştığı durumlar karşısındaki davranışı nasıl olurdu? Yine kendini öldürmeye kalkışır mıydı? Gerçekten artık yaşamaya hakkı olmadığını mı düşünürdü?
Milli Eğitim Bakanlığının 2015 verilerine göre Türkiye’de eğitim alan kişi sayısı önceki on yıla göre artmış gözükmektedir. Ama eğitimin kalitesi yerlerde sürünüyor. Bilinçli ve çağdaş bireylerin yetişebilmesi, ailedeki ve okuldaki nitelikli eğitimle mümkündür. Türkiye’de güya erişimin arttığı eğitim, giderek dinselleşiyor. Anaokulundan başlayarak çocuklar dini eğitimin tornasından geçmeye zorunlu bırakılıyor. Liselerin çığ gibi imam hatiplere dönüştürülmesi çağdaş eğitimin yok edilme çalışmalarının en önemli adımıdır. Din temelli eğitim en önce kadınların toplumdan silinmesine önayak oluyor. Çünkü İslamiyet kadının erkekten sonra var olarak ikincil konumda bulunduğunu, erkeğin küçücük bir kemiğinden yaratıldığını, onun sözünden çıkmaması gerektiğini, tek başına şahitliğinin geçerli olmadığını, toplum içindeki davranışlarının, giyiminin kuşamının nasıl olacağını dayatıyor. Böylece “Osman’lar” da kadına koşulsuz sahip olabileceklerini sanarak ve bunun kendilerinin en doğal hakkı olduğunu düşünerek yetişiyor. Osman “Böyle olmasını ben de istemezdim ama… Kabahat senin. Aylarca arkandan koştum. Ne diye doğru dürüst benimle evlenmeyi kabul etmedin?” diyerek Fatma’yı suçlu çıkarıyor. Sahip olduğu yüce duyguyu, aşkı bu şekilde yerle bir ediyor, sevgiyi kirletiyor. Dinsel öğretilerle yetişmiş olan Osman, kadını tanımıyor, kadına nasıl davranacağını, onu nasıl seveceğini bilmiyor. Öyleyse Kuyu filminin kadınla ilgili anlatımı, köy-kent, eğitimli-eğitimsiz olarak değil, laik eğitimli-dini eğitimli birey olarak düşünülmek zorundadır. Metin Erksan bu gerçeği, filmini Kuran’dan bir ayetle başlatıp yine Kuran’daki bu kez kadını baskılayan ayetlerle sürdürerek göstermiştir.
Kuyu filminin sonu bir fantezidir. Fatma şans eseri bir kuyuya inmeye karar veren Osman’ı kuyuya indiği sırada başına taşlar atarak öldürür. Kuyunun üstünden ona nefretle bakarak ardı ardına taşları aşağıya atarak intikam alır. Ama Fatma’nın fantezisi bile sınırlıdır. Osman’ı öldürmek ve onu kuyuya tamamen gömmek üzere attığı taş yığınlarını, aynı zamanda kendi ölümü için de kullanır. Sanki Osman’ı öldürürken, kendine de bir idam sehpası yapmaktadır. Bu sehpanın üzerine çıkarak kendini asar. Metin Erksan yıllar sonra, filmin sonunda Fatma’yı intihar ettirdiği için pişmanlığını belirtmiştir ama aslında pek çok kadının, çektiği çilelerden sonra kendine yaşamı çok görmesi bir gerçekliği yansıtıyordu. Dinsel temelli ahlak kurallarının toplumdaki yansıması, tecavüze uğrayan kadını kirlenmiş, “köpeğin kokladığı et” gibi göstermektedir. Bu anlayışın bakışları arasında bir kadının aynı topluluk içinde yaşayabilmesinin zorluğu ortada.
Osman’ın yazının başındaki sözlerinin verildiği sahne, kameranın yerden yukarıya baktığı bir açıyla, Osman yukardan kuyunun içine bakıyormuş gibi bir çekimle verilmiştir. Bu sahnede kuyuda olan kadındır. Erkek de yukarıdan, kadına kendine itaat etmesi gerektiğini söyler. 2016 Türkiye’sinde iktidar tarafından kadının kapalı giyinmesi gerektiği, toplum içinde kahkaha atamayacağı, hamileyken dolaşamayacağı, erkekle birlikte eğlenemeyeceği, iş hayatına atılmayıp evinde oturması gerektiği, kürtaj yaptıramayacağı, çocuk yaşta evlendirilebileceği sıklıkla vurgulanıyor ve bunlar dinin kurallarına dayandırılıyor. Çocuğu olmayan kadınlar yarım kadın sayılıyor. Tecavüze uğrayan kadın, tecavüzcüsü yerine cezalandırılıyor. Türkiye’de kadın, kuyunun dibine itilmiş halde ve başına taşlar atılıp duruyor. Yalnızca kadınlar değil, çağdaş ve uygar bir ülkede özgürce yaşamak isteyen ama gün geçtikçe dinin daha çok siyasallaştırılmasıyla, dini temelli yargı kararlarının verilmeye başlanmasıyla, dini eğitimin dayatılmasıyla, kurumların, yaşam alanlarının dini kurallara göre dönüştürülmesiyle kadın erkek herkes şu anda o kuyunun dibinde bir aradadırlar.
Murat Kirişçi = George Harrison’ın 1970 yılı hali
Merhabalar ,
Çağdaş toplumda ilerlemenin önündeki en büyük engel din algısıdır.Bu algı geleneksel anlamda hadis,fıkıh,icma,rivayet gibi dini öğretilere dayanan Kuran ile hiçbir ilintisi olmayan bir yapılanmayı gösterir.Metin Erksan filmin başında gösterdiği Kuran ayeti ile ataerkil toplumdaki insanların kendi uydurmaları arasındaki çelişkiyi gösterir.Kuranın hiçbir yerinde erkeğin kaburga kemiğinden yaratılma hadisesi yoktur.Aksine eşitlikçi gösteren ” biz insanları bir erkek ve bir dişi olarak yarattık…” ,”biz öğüt alasanız diye her şeyi çift çift yarattık.” Hiçbir yerinde önceliğin erkek olduğu görülmez.Aksine erkeğin kadına karşı sorumluluğu olduğunu ve üstüne düşeni yapması gerektiğini söyler.”Kadınlar sizlerin tarlasıdır” daki “sizler” toplumun tümünü kapsar.Biyolojik,sosyolojik ve psikolojik olarak Kadınlar toplumun üretici gücüdür.Toplum ne ekerse onu biçer.
Sonuç olarak Metin Erksan Toplumun davranışı ve inancı ile Kuranda bahsedilenin arasındaki farkı ortaya koymak adına; bu çelişkiyi göstererek bilinçli bir hamle yaptığına inanıyorum.