Bir film düşünün ki sinema tarihinin belki de en psikopat ailesini, olabildiğince duru bir dille, sakinliğini hiç kaybetmeden anlatsın bizlere. Ailenin tamamına psikopat demek belki pek doğru olmaz ama babanın ve onun etkisindeki annenin normal olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Açılışından son sahnesine kadar abartıdan uzak, dingin ve yavaş anlatımına rağmen son yılların en sert filmlerinden biri, Kynodontas.
Öteki Sinema için yazan: Nuri Şimşek
Son dönem Yunanistan sineması içinde adını daha sık duyar olduğumuz bir isim Giorgos Lanthimos. Reklam ve televizyonlar için çeşitli işler yaptıktan sonra, bazı kısa filmler çeken, 1973 Atina doğumlu bu genç yönetmen, ilerleyen yıllarda Avrupa ve dünya sineması içinde oldukça önemli yerlere gelecek gibi gözüküyor. Şu ana kadar yaptığı işlere bakacak olursak tarz olarak çok benzeşmeselerde, komşu, yeni bir Angelopoulos yetiştirebilmiş gibi gözüküyor. Köpekdişi’nin senaryosunu Efthymis Filippou ile birlikte yazan Lanthimos, sonraki filmi Alpeis ile de başarısının tesadüf olmadığını kanıtlıyor.
Kynodontas, yani Köpekdişi, dış dünyadan tamamen izole, büyük, çiftlikvari bir evde yaşayan 3 çocuklu bir ailenin belirli bir dönemini gösteriyor bizlere. Evin reisi baba, nedenini bilemediğimiz bir sebepten ötürü ailesinin dünyayla etkileşime geçmesini istemiyor. Dış dünyaya olan nefret o kadar büyük ki, günümüzde genelgeçer olarak görülen her türlü bilginin, yargının, düşüncenin anlamı bile değiştirilerek öğretiliyor çocuklara. Seyahat bir yüzey kaplama maddesi iken, kuku büyük lamba, zombi ise sarı renkli küçük çiçek anlamına geliyor bu dünyada. 20’li yaşlarda olan çocuklar, hayatlarında başka kimseyi görmedikleri için ebeveynlerinin kendileri için yaratmış oldukları bu dünyada herşeyin normal olduğunu düşünerek günlerini geçiriyorlar. Baba tarafından yaratılmış rekabete dayalı ortam, çocukların sürekli bir yarış halinde olmalarını gerektiriyor ve oyunlarda en başarılı olana bir çıkartma veriliyor. Ödül olarak bazı durumlarda kazananın o akşamki etkinliği belirlemesine de izin veriliyor ki bu etkinlikler genelde kendi evlerinde kaydettikleri videoları izlemekten öteye gitmiyor.
Babanın dünyanın şu an içinde bulunduğu, kapital yapıya kızıp ailesini bu şekilde bir hayat yaşamaya zorladığını düşünebiliriz fakat evin içindeki düzende o kadar kapitalist ki bu tez daha baştan kendini çürütüyor. Çünkü rekabetin yaygınlığı, mülkiyetin önemi, yaratılan güvenlik paranoyası, ödül ve ceza sistemleri dış dünyadakinden farklı değil, hatta yer yer daha bile katı. Baba ile gelen erkek egemen yapı ise iki kız kardeşe nazaran erkek çocuğun daha ayrıcalıklı bir konumda durmasına sebep oluyor. Her hafta eve gelip, erkek çocukla sevişen fahişenin ev içindeki düzeni bozmasından sonra baba hiç çekinmeden büyük kızını oğluna sunabiliyor. Ensest kavramı öğretilmediği için, daha doğrusu bizim ve insanlığın genelinin sahip olduğu ahlak anlayışına sahip olmadıkları için kardeşler arasında çok fazla travmatik bir sonuç doğurmasa da kadının gerektiği zaman nesneleştirilip kullanıldığını görebiliyoruz.
Ailenin yaşadığı dünyayı biraz daha incelememiz gerekirse, baba evin ihtiyaçlarını aldıktan sonra eve dönmeden, aldığı ürünlerin etiketlerini çıkartarak çocukların dış dünyaya dair kafalarında oluşabilecek her türlü şüpheyi, soruyu minimuma indiriyor. Kelimelerin anlamları değiştiği gibi, nesnelerin, hatta canlıların bile konumlarında ciddi değişiklikler var bu evde. Kedi, dünyanın en tehlikeli yaratığıdır ve kurbanını pençeleriyle böldükten sonra acımadan yiyen cani bir etoburdur. Erkek çocuğun bahçe makasıyla bir kedi öldürmesinden sonra baba tarafından takdir edilmesi ve bu olayla çocuklar üzerinde daha baskıcı bir tutum izlenmeye başlaması gücü elinde bulunduranın yapabileceklerini görmemiz açısından oldukça güzeldi. Fakat evde yaratmış olduğu krallığına hükmetme konusunda hiç bir sıkıntısı olmayan babanın, eğitime gönderdiği köpeği üzerindeki etkisizliği ise dikkat çekiciydi. Hayvanlar insanlardan daha mı insan?
Evden çıkmak için sadece araba kullanılabilir, ayaklarla ev dışındaki yere temas edilememektedir. Çocukların evden dışarı çıkabilmeleri için köpek dişlerinin düşmesi gerekmektedir. Fakat yürüyerek çıkamyacakları için araba kullanarak ayrılmaları gerekir. Fakat otorite kendi gücünü yine içerden destekleyen bir kural daha koymuştur. Düşen köpek dişinin yerine ne zaman yenisi çıkarsa o zaman araba kullanmak öğretilecektir. Tamamı 20’li yaşlarda olan çocuklar için dişlerin düşmesi ve yeniden çıkması mümkün değildir. Tabi ki onlar bunun farkında değillerdir ve dış dünyaya çıkacakları günü beklemektedirler. Bu bekleyişte en heyecanlı olan ise büyük kız kardeştir. Eve gelen fahişeden aldığı Rocky ve Jaws filmlerini gizlice izleyerek dış dünyaya dair zihninde yeni imgeler oluşan kız, içinde büyüyen merakına daha fazla karşı koyamaz ve eline geçirdiği ser bir cisim ile ağzına vurarak köpek dişini kırar. Babasının arabasının bagajına saklanan kız, özgürlüğe ulaşıp, dışarıdaki dünyayı görebilecek midir acaba?
Eleştirel bir film yapayım derken kendi eleştirilmekten kurtulamayan filmlerin aksine Kynodontas, yapmak istediğini çok güzel yerine getirebilmiş bir film. Eğitim sistemine, ahlak anlayışına, aile yapısına, bilgiye, doğruya dair herşeye çok farklı ve bir o kadar da etkileyici yaklaşmış yönetmen. Sürekli aynı oyuncuların yüzlerini ve mimiklerini görmekten sıkılanlar için ise büyük kız kardeş Aggeliki Papoulia’nın oyunculuğu çölde vaha gibi geliyor insana. Babanın böyle bir dünya kurma nedenini filmde göremiyor olmamız filmle ilgili belki tek eksik yan fakat bir yerden sonra nedene değil olaya kaptırdığımız için kendimizi çok da bir önemi kalmıyor. Yunanistan’ın Haneke’si diye adlandırılan Giorgos Lanthimos hafızalardan kolay kolay çıkmayacak bir işe imza atmayı başarıyor. Film ile ilgili son sözü ben değil Roger Ebert söylesin: “Kynodontas bakmaktan gözünüzü alamayacağınız bir araba kazası gibi.”
Film aynı zamanda 2009 yılı Cannes Belirli Bir Bakış Açısı Ödülü’ne (tam ismi ile “Un Certain Regard Prize”) layık görülmüştü. Her yıl takip ettiğim bu ödülün beni şaşırtmayan tercihlerinden birisi oldu Kynodontas
Mükemmel bir eleştiri olmuş. Bu film benim için çok özeldir ve aklımdaki her şeyi harfiyen okudum.