İnilti, karanlık ve şimdi de gözyaşı
Dario Argento, 1977’de “Suspiria” ile başlatıp 1980’de “Inferno” ile devam ettiği “Three Mothers” üçlemesini “La Terza Madre” ile tamamlıyor.
Bundan yaklaşık 30 sene öncesine gidersek Mater Suspiriorum, Freiburg’da cadılık uygulamalarıyla dolu senelerini geçirirken, o sırada kendi hakkında anlatılan bütün hikayelerin önüne geçebilecek bir mitoloji başlıyordu. Üzerinden hiçbir zaman mor, yeşil ve kırmızının eksik olmadığı dans öğrencisi Suzy Bannion’ın sanatçı kişiliği, Argento’nun onun için yarattığı muazzam dünyada korkan fakat hayranlığını gizlemeyen bakışlarıyla iyice ortaya çıkmıştı. 3 yıl sonra, haritada alınan uzun bir yol bizi New York’a götürdüğünde ise kayıp kız kardeşini ararken tehlikeli sulara yelken açan Mark Elliot’la tanışıyorduk. Bu ilk tanışma kadar dizleri titreten bir tecrübe değildi. Ne Mater Tenebrarum ne alşimist Varelli ödümüzü kopartabiliyor, ne de renk cümbüşü havadaki çiğlik duygusunu yok edebiliyordu. Bu içerideki seslere kulak vermemize ve fısıldayan adamın sesiyle kendimizi ‘Suspiria’nın melodisine bırakmamıza neden oldu. Paranoyak bir şekilde sağı solu kontrol ederek girilen, rahat olmayan bir uykuya dalındı. 27 senelik, pek de kısa sayılmayacak bir uyku…
Üçlemenin son filmi “La Tarze Madre”de ise kaosun mekanı Roma. Çekicilik tabirinin tanımı olan kızı Asia’yı tarihi eser uzmanı bir müze görevlisi olarak bize tanıtan Argento, yanlış zamanda, yanlış yerde olan ve hayatın şiddetli yanı karşısında gözü açılması muhtemel stereotype bir karakteri önümüze sunmakta bir sıkıntı duymuyor. Biraz sonra üzerine eğileceğini bilerek Sarah Mandy’i bir kenara bırakınca muhteşem bir giriş sahnesiyle karşılaşıyoruz. 3 zebani, bir maymun ve ağzından başlayarak ameliyata alınan bir kadını içeren bu sahneler Argento’nun eski formuna geri döndüğünü haykırır nitelikte. Buna açık bir örnek olarak, tüm dehşete tanık olmuş Sarah Mandy olayların ardından suratında en ufak bir değişkenlik olmadan “3 zebani ve bir maymun vardı, dün gece birtakım garip olaylar gerçekleşti” diyor. Anlayacağınız, Argento her zamanki gibi replik, hikaye ve oyuncu yönetimi konusunda yine çok formda(!)
‘Suspiria’da adı geçen ve Suzy Bannion’un gizemi çözmesine manevi desteği bulunan Elisa Mandy, artık öbür dünyada yaşayan, iyi kalpli bir cadı eskisi olarak Sarah’ın yol gösterici annesi göreviyle filme girince filmin gideceği nokta belirlenmeye başlıyor. Mater Lachrymarum’la karşılaşmak Sarah’nın kaderinde var, bu olay bir kendini kurtarma hikayesinden çok aile köklerine de inen bir melodrama bulanmak zorunda… Dario Argento genel anlamda fiyasko olarak niteleyebileceğimiz bu olay örgüsünü kendine has dokunuşlarıyla izlenmesi keyif veren bir deneyime dönüştürmeyi başarıyor. Mater Lachrymarum’un serbest kalmasıyla Roma sokaklarında yaşanan şiddet eylemleri, kullanmayı sevdiği mekanlarda (kütüphaneler, yer altı mezarları, metro istasyonları, karanlık sokaklar) dolaştırdığı gotik makyajlı modern cadılar, şiddet pornosunu değil de sanatsal şiddeti yücelten cinayet sekansları Roma’nın ikinci düşüşünü başarılı bir biçimde resmediyor. Bu esnada devamlı rotadan sapan hikayesinden kopmamamızı sağlamak için belden aşağı oynamayı da ihmal etmiyor Argento. Hiç de gerek yokken lezbiyen sevişmeler, grup seks yapan tarikatlar, kalçalarını ve göğüslerini göstermeyi çok seven Mater Lachrymarum sahnede sık sık arz-ı endam ediyor. Bu haliyle “La Terza Madre” bir B-Film klasiğine dönüşme yolunda önemli adımlar atıyor. Şunu da belirtmemiz gerekir ki Argento da bunu istemiş gibi görünüyor.
Aslına bakarsanız filmin bize verdikleri değil de vaat ettikleri bile ‘La Terza Madre’ye sıkı sıkıya sarılmamız için bir neden. “Profondo Rosso”, “Suspria”, “Tenebre” gibi filmlerin müthiş müziklerinin yaratıcısı Goblin’in beyni Claudio Simonetti, Argento’nun hayat arkadaşı, birçok önemli filminin ortak yazarı Daria Nicolodi, makyajcısı Sergio Stivaletti, yapımcı koltuğunda abisi Claudio Argento ve aileye geri dönen Asia Argento’dan oluşan bu birinci sınıf birlik, Argento evreninde yapılacak en keyifli yolculuklardan birine işaret ediyor. Dario Argento’nun çoğu zaman tutarsız, kimi zaman saçma ama hiçbir zaman klişe olmayan sanatçılığını bir kez daha tatmak için iyi bir fırsat “La Terza Madre”. Hala tabuları kırmaya devam eden 68 yaşındaki usta “Non ho Sonno” ile yeniden harekete geçirdiği giallo türünden sonra elini doğaüstü korkuya bir daha atıyor. Tabi ki yeni bir “Suspiria” beklemememiz gerekiyor. Ne Argento’dan ne de ölü ya da yaşayan diğer tüm yönetmenlerden…
Öteki Sinema için yazan: Fırat Ataç / firatatac.tumblr.com
le tarze madre.diyebilirimki en sevdiğim yönetmen olan darıo argento ustadın bu cadılar üçlemesinin son halkası aradan geçen 30 sene sonrası kimilerince muhteşem dönüş kimilerince benimde savunmuş olduğum gibi hayal kırıklığı bir dönüş olmuştur.murat tolga şeninde belirttiği gibi b sınıfı özelliği ve tadında olan yapım bence uykusuzun çok çok gerisinde kalmıştır.bu olay örgüsünde bu kadar uzun tutması hikayeyi hafifletti gibime geldi.