Amerika’da 1920’lerde uygulanan içki yasağı ve buna bağlı olarak gelişen kaçakçılık öyküleri Hollywood’un en sevdiği konulardan biridir. Bir anda türeyen İtalyan ya da İrlandalı kanunsuzlar, yasadışı içki satışından büyük paralar kazanarak kendi imparatorluklarını kurdular. Şimdiye kadar hep şehirli tarafını izlediğimiz hikaye bu kez rota değiştiriyor.
Lawless/Kanunsuzlar, Amerikan kırsalında yaşayan ve güneyli ahlakıyla içki üretip satan Bondurant kardeşlerin hikayesini anlatıyor. Üç erkek kardeşten oluşan bu aile şirketinin doğal patronu olan Jack (Tom Hardy) aile barlarını işletirken bir yandan da içki işini yürütüyor, kardeşlerine göz kulak oluyor. Diğer büyük kardeş olan Howard (Jason Clarke), sorun çıkarmayan, kendini iyi idare edebilen birisi ama en küçük kardeş Forrest’ın (Shia LaBeouf) aklı bir karış havada… Bir yandan şehirlilerle iş yapıp köşeyi dönmenin peşinde, öte taraftan kasabanın en namuslu mormon kızına aşık. İçki yasağı iyice sıkılaşıp üstüne bir de rüşvet yemek isteyen aynasızlar işin içine girince Bondurant kardeşlerin tezgahı bozuluyor ve sonu kanlı biten bir macera yaşanıyor.
Bu tür filmlerden alışık olduğumuz üzere, filmin iyi adamı yine kaçakçılar… Hollywood bu meseleyi kolay para kazanan sahtekarlar üzerinden kurgulamak yerine onları ‘yasak direnişçileri’ olarak romantikleştirmeyi seviyor. Baskıcı sisteme isyan eden kahraman klişesi asla eskimez. Bu defa da öyle oluyor.
Elbette farklı yönleri olan bir öyküleme bu… Dönemin ruh halinin başarılı bir görselleştirmesi mevcut. Mormon tarikatlarının ilginç pazar ayinlerinden tutun da, sadece beyazların su içebildiği çeşmelere kadar bir sürü önemli detayı görüyoruz. Bu anlamda filmin sanat yönetmenliğinin çok başarılı olduğunu söylemek mümkün.
Tom Hardy güçlü oyunuyla her zamanki gibi öne çıkıyor ancak bu defa karşısında hiç de ezilmeyen bir Shia LaBeouf var. Aslında hikayenin kahramanı da onun canlandırdığı Forrest karakteri… Tüm bu patırtının arasında tıfıl bir oğlanın kozasından çıkıp gerçek bir erkeğe dönüştüğünü izlioruz. Vaftiz töreni her ne kadar kanlı olsa da…
The Proposition ile kırsal western öykülerinin altından kalkabileceğini ispat eden ve The Road ile müthiş bir Post apokaliptik bir hikayeye imza atan John Hillcoat yine aile birliğini öne çıkaran iyi bir seyirlik çekmeyi başarmış ancak seyircinin katarsisi finalde dahi eksik bırakılmış.
Kanunsuzlar, ülkemizdeki geç vizyonu dışında çok da eleştirilecek bir tarafı bulunmayan, tekno-filmlerden sıkılanlar için ilaç niyetine bir kan davası hikayesi… Eski, iyi filmler gibi…