Sinema tarihi, zaman içerisinde fenomene dönüşmüş pek çok “şakaya” maruz kalmıştır. Kimi zaman bu şakalar mütevazi birer nanik olarak, izleyicinin anlık takdirini kazanmış; kimi zaman ise, türler arası zincirlerini kırarak, bağımsız birer popüler kültür nesnesi haline gelmişlerdir.

blankAki Kaurismäki’nin ellerinde hayat bulan 1989 tarihli Leningrad Kovboyları da, bu hınzır naniklerden biridir aslında. Beşinci sınıf köhne mekanları kendilerine mesken tutan ve bir şekilde müzikal tırmanışa geçebilmek için ayak sürüyen bir grup hayat enerjisi çekilmiş adamın hikayesidir. Tabi onları tanımlarken sadece “alelade bir gruptan” bahsedebilmemiz pek de mümkün değil!

Leningrad Kovboyları, görsel anlamda öyle ya da böyle aklımıza kazınacak bir gruptur aslında. Saç ve ayakkabı tasarımlarından, donuk duruşlarına hatta yaptıkları katlanılamaz ötesi polka rock’a kadar bünyelerindeki bütün bileşenler ile çivi gibi çakılırlar hafızalarımıza! Ne var ki bütün bu abzürd duruşlarına rağmen , Rusya tundralarında en ufak rağbet göremezler. Grubun akbaba menajeri Vladimir için her şey o kadar katlanılmaz değildir elbette. Grubu yolabildiği kadar yolar fakat sığırlardan oluşan grubun diğer elemanları bu haksızlığa seslerini çıkartmazlar. Vladimir’in grubu pazarlama stratejileri Rusya’da tutmayınca da borularını Amerika’da öttürme kararı alırlar.

Yeni bir ülke, beraberinde yeni kuralları da getirecektir. Nitekim horozlar kendi çöplüklerini terk etmiştir ve başka çöplüklerde borularını öttürebilmek için, kümes sakinlerinin müzikal alışkanlıklarını dikkate almaları gerekmektedir. Karşısına çıktıkları her kitlenin antipatisini kazanmakta zorlanmayan Kovboylar, son olarak çareyi, Meksika’ya yönelmekte bulurlar. Bu uzunca yolculuk süreci, onların müzikal türler arasında yiyecekleri türlü köteklere de davet çıkaracaktır.

Ne var ki bu sürece ayak uydurmak için, alabildiğine sivri burunlu ayakkabıları (ve ayakkabılarına pararel uzayan saçları) ile, ümitsiz bir maratonu da koşmaya başlarlar. Stillerinden taviz verme gibi bir huyları da yoktur üstelik. Vladimir’in grubu yönlendirdiği rotalar zaman zaman köhne bir country barına, zaman zaman da buram buram rock kokan yosun tutmuş mekanlara kayar. Aslında bütün bu itiş kakış, neticede doğu ile batı arasındaki algı farklarını kendisine malzeme yapmaktadır. Bizim deyişimizle bir nevi “köyden indim şehire” hikayesi gibi işlenmektedir Leningrad Kovboyları. Fakat bu noktada akrabalık bağları bir nevi kaderdaşı olarak anılan This Is Spinal Tap’den ziyade Monty Python serileri ile benzeşmektedir.

blank

Geçtiğimiz yıllarda filmin meramını en doğru biçimde özetleyen bir cümleye rastlamıştım : “Fırsatlar ülkesinin fırsatlar ülkesi olmadığını her fırsatta vurgulayan bir film.” Tabirde kusur yok elbette fakat mızrağın sivri ucunu batıya (ya da doğrudan Amerika’ya) yöneltirken, Sovyet Rusya’sına da bir avuç taş sallamaktan çekinmiyor Kaurismäki.

Abzürd komedi telaffuzu geçtiği vakit ağzı sulanan sinefillerin başucu filmlerinden biridir Leningrad Kovboyları. Şu sıralar DVD pazarında ikinci defa keşfedilmiş ve yeni jenerasyonun da radarına yakalanmıştır. Elbette bunun en önemli sebeplerinden biri ara ara hortlayan müzikal eşelenmeleridir. Öyle ya, This Is Spinal Tap’de olduğu gibi, Leningrad Kovboyları’da yazının girizgahında bahsettiğim gibi sinemasal bir şaka olmaktan çıkıp, müzikal arenalara balıklama dalmakta gecikmemişlerdir. Kimileri için alternatif kaçış arayanların, adres belli olsun diye sığındıkları armonik bir çöplük olarak nitelendirilen tarzları; kimilerine göre ise, en nevi şahsına münhasır tınıları barındırmaktadır.

blank

Kaurismäki, elbette ki bu orijinal polka grubunun ardını çok çabuk bırakma niyetinde değildir. Bu takım ile işi biraz daha ileri götürme amacıyla, beş yıl aradan sonra Leningrad Cowboys : Meet Moses ile geri dönmüş fakat ilk filmin erişebildiği mertebeye yanaşamayan bu yapım, buna rağmen hayranlar arasında pek de kötü tepkiler almamıştır. Aynı yıl, grubun müzikal güncesi niteliğindeki Total Balalaika Show adlı belgesele de imza atmıştır.

Aki Kaurismäki için Leningrad Kovboyları hiç kuşkusuz filmografisinde en önemli noktalardan birini işgal etmektedir. Buradaki sinemasal tercihleri, kendisinin sonraki projelerinin de pek çoğuna sinmiştir. Fakat yine de Leningrad Kovboyları mizah dili ile “her dönemin komedisi” mertebesine erişmiş ve çoğu zaman yönetmeninin birkaç adım önüne geçmiştir.

blank

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Contagion / Salgın (2011)

Contagion buraya kadar diğer salgın ve felaket filmleriyle bir fark
blank

Into the Wild (2007)

Into the Wild, Cristopher Johnson McCandless’ın üniversiteden mezuniyeti sonrasında sunulan