2008’in belki de en büyük sürprizi küçük bir İsveç korku filmi oldu. Let The Right One In (Låt den rätte komma in), bu sene Tribeca, Fantastic Fest, Sitges, Edinburgh, Woodstock, London Frightfest, Toronto After Dark gibi festivallerde ‘en iyi film’ ve ‘seyirci’ ödüllerini topladı! Film sadece festivalleri fethetmekle kalmadı; Sight&Sound yazarları tarafından yılın en iyi 10 filminden biri seçildi, Rottentomatoes’dan %97 gibi nadir verilen bir not aldı ve bir anda imdb’de gelmiş geçmiş en iyi 250 film arasına fırladı. Filmin Amerikan remake’i için kollar sıvanmış durumda (malesef) …
Let The Right One In, karlarla örtülü, Stockholm’un yakınlarında küçük bir İsveç kasabasında, 12 yaşlarında yalnız bir çocuğun, apartmanlarına yeni taşınan garip bir kızla olan ilişkisini anlatıyor. Çocuk, bir yandan apartmana yeni taşınan bu kızın yavaş yavaş bir vampir olduğunu anlarken, bir yandan da kızla arasında yürekleri ısıtan bir bağ kuruluyor. Adeta Angela Sommer-Bodenburg’un Küçük Vampir (Der Kleine Vampir) hikayesindeki Anna ve Anton gibi…
Bu devirde orjinal bir vampir filmi yapmanın ne kadar zor bir şey olduğu aşikar. Yüzyılı aşkın bir süredir sakız olmuş bir konu var ortada. Let The Right One In’in en büyük cazibesi burada başlıyor. Vampir teması son derece gerçekçi ele alınmış, ve buna rağmen masalsı ve naif detaylar da araya işlenmiş. Hikayenin kalbinde 2 çocuğun hikayesi anlatıldığı için bu masalsı ve naif detaylar müthiş bir uyum içerisinde filmin içindeki tavizsiz korku ve dehşet öğelerine karışıyor. Evet, film son derece romantik ve tatlı bir şekilde karanlık bir hikayeyi anlatıyor ve bunu yaparken grotesk ve dehşet detayları da bütün çıplaklığıyla seyircinin suratına vurmaktan çekinmiyor. Film adeta sevgilisini kollarına alıp tatlı tatlı onu sevip okşayan, ama fırsat buldukça dişlerini sevgilisinin tenine acımasızca geçiren, ve sevmeye devam eden, baştan çıkarıcı bir “Siren” gibi.
Film, 2004 senesinde İsveç’te büyük bir başarı yakalayan aynı adlı romanın uyarlaması. Romanın yazarı John Ajvide Lindqvist, filmin aynı zamanda da iki yönetmeninden biri (diğeri Tomas Alfredson). Bu iki yönetmen, hem kamera, hem senaryo, hem atmosfer, hem oyuncu yönetimi konusunda muhteşem bir iş becermişler. Ayrıca filmin müzikleri, ışıkları, montajı, ufak tefek görsel efektleri ve artık aklınıza gelen her detayı da muhteşem…
Varsın elalem OC’nin vampir makyajı yapılmış hali olan Twilight’i (2008) sığ bir heyecanla bekleye dursun, siz ötekisinema okuyucuları ne yapıp edip gerçek bir vampir filmi Let The Right One’i hemen izleyin, kütüphanenize katın…
Sinema tarihinin tartışmasız en iyi vampir filmlerinden biri olan, Danimarkalı yönetmen Carl Theodr Dyer’in Vampyr’inden (1932) sonra yine soğuk diyarlardan bir vampir edebiyatı başyapıtı: Let The Right One In…
bu arada arkadaslar bu en sondaki Twilight ile ilgili yorumu yaptim ama Twilight’i daha izlemedim onu belirteyim. Burda Londra’da heryerde filmin posterleri var, filmin basrol oyunculari magazin dergilerinde boy gosteriyolar. Medyada filmin pazarlanisindan edindigim itibar ile boyle bir yorum yaptim. Yani filmin posterine bakin anlarsiniz. Yuzde 90 filmin dandik olacagini dusunuyorum ama yine de bir yuzde 10 birakayim…
“Film adeta sevgilisini kollarına alıp tatlı tatlı onu sevip okşayan, ama fırsat buldukça dişlerini sevgilisinin tenine acımasızca geçiren, ve sevmeye devam eden, baştan çıkarıcı bir “Siren” gibi.”
şimdi bu sözün üstüne ne desek boş :D
hah.. ben senden bi yorum bekliyodum zaten : )
Yeni elime geçti bu film. İlk fırsatta izleyeceğim.
Valla Can iyi ki aramıza katıldın. Bize yeni filmlerden de iyi örnekleri sunuyorsun. Bu arada ben her şeye rağmen Twilight’ı da merakla bekliyorum hafif bi Angel tadı yakalarım diye.
Can’ın hızına yetişmek imkansız :)
Tüm yazarlarımız çok hevesli ve verimli. Açıkcası yazıların mizanpajını yapmaktan yazı yazmaya vakit bulamıyorum. Peki pişmanmıyım? Kesinlikle hayır!
Filmi ben de divx formatında izledim. Türkiye’de herhalde gösterime girmeyecek. Bu kadar gerçekçi, duygusal ve dramatik bir vampir filmi ilk defa izledim ve hayran kaldım. Çoğu güzide yönetmenin de 2008’in en iyiler listesine aldığı bu filmi en kısa zamanda izlemenizi öneririm.
ben internetten filmi 11 kre fln izledm hiç dandik te deil tamamen muhteşem bi film eğer kitabını da okursanız çk daha zevkli ve anlamlı oluyor fakat filmini kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim tapıyorum bu filme..Kitapları da NewYork best seller’lar da 1 nci şuanda.Türkiyede de öyle kısmen film 16 ocak ta gösterime giricek ve o günü sabırsızlıkla bekliyorum her ne kadar replikleri ezberlesemde filmin öyle bir havası varki 105 kere bile izlesem bıkmam.Umarım 16 ocak’a daha yakınlaştıkça her tarafta twilightın afişleri görülürr…Hepinize bu filmi izlemenizi öneriyorum müthiş bir film…
Let The Right One In’i az önce izledim. Gerçekten umduğum gibi etkileyici bir film. Özellikle vampir filmleri külliyatında şimdiden özel bir yer edindiğinden eminim.
Spoiler Alert lütfen seyretmeyenler okumasın:
Can belki bilerek yazdın, ben araştırdım Vampir aslında hadım edilmiş bir erkekmiş. Yani hafiften de bir gay hikayesi var. Bir de tartışmanıza açıyorum filmle ilgili bir saptamam da babası olarak tanıdığımız karakter aslında vampirin eski aşkı şimdi ona yardım ediyor. Vampir yeni bir aşka yelken açarken diğeri de intihar ediyor. Yeni aşıkların da sonu o şekilde olacak gibi bir çıkarım yaptım.
!Spoiler Alert! -lütfen seyretmeyenler okumasın-
kesinlikle haklisin, filmin en can alici noktasi da bu bence ama izlememis olanlar icin filmin tadini kacirmamak ici yazmadim bunu. Ama ipucunu da Siren tanimini yaparken verdigimi dusunuyorum.
Ok ozaman yanlış yönlendirmeyelim diye açıklama gereği duydum peki sonraki çıkarımım için ne diyorsun?
evet kesinlikle oyle iste. Son cumlen di mi?
Vampir temasinda hafiften bir gay hikayesi olmasina da yuzde yuz katiliyorum.
Bi tek bu hadim olma hikayesini bilmiyodum: ) ogrenmis oldum
Bu arada vampiri oynayan erkekse çok güzel bi çocuk kız ise de acaip çirkin. Umarım erkektir:)
Film o yönüyle bana biraz Vampirle Görüşme’nin tadını verdi. O filmi de çok severim.
Filmin Amerikan yeniden çevrimi için gösterim tarihi 15 Ocak 2010 olarak belirlenmiş durumda. (cmylmzvari yakarış: Amerikan sineması sözüm sana; neden her sevdiğimiz filmi deforme ediyorsun, neden?)
Tahmin edeyim. Bu filmin adı “Twilight II : Let The Wrong Prequel In” olacak. Genç kızlar için yapılmış bir proje.
Şaka bir yana gerçekten de çok güzel, sürpriz bir filmdi. Cinsiyetleri ne olursa olsun böyle sömürmeden duygusal ürkütücülüğü vermek pek rastlanacak şey değil. Filmin bütününü sevmekle beraber o yarı-gösteren final aklımdan çıkmıyor. Twilight’ı beğenenlerin ise bu filmden Blair Cadısı’ndan yeni bir Exorcist bekleyenlerin hayal kırıklığı ile çıkmalarını tahmin ediyorum. Ne cümle ama…
Final sahnesi hakikaten masal gibiydi. Filmin bütününe zarar vermemeye özen gösteren, titiz bir (quattromosche tabiriyle) yarı-gösteren final.
cümle sorunlu :)
Twilight’ı beğenenlerin ise bu filmden Blair Cadısı’ndan yeni bir Exorcist bekleyenlerin hayal kırıklığı ile çıkmalarını tahmin ediyorum…
haddim olmayarak düzeltiyorum
Twilight’ı beğenenlerin ise bu filmden Blair Cadısı’ndan yeni bir Exorcist bekleyenlerin uğradığı türden bir hayal kırıklığı ile çıkacaklarını tahmin ediyorum
Bir itirafta bulunayım: Aslında ilk olarak “ümit” kelimesi vardı. Sonradan bir adım geri atıp “tahmin”e çevirdim. Fakat bu korkaklık içime sinmeyince cümle de bozuk kaldı.
DİKKAT BAŞTAN SONA SPOİLER!!!!!!!!
Ben masis’le, can’ın yorumlarından pek bişey anlamadım. Neyi anlamadın diye soracak olursanız, vampirin cinsiyeti hakkında söylediklerinizi anlamadım. Filmin bir yerinde vampir çocuğa diyor ki “benden hoşlanıyorsun, peki kız olmadığımı söylesem yine benden hoşlanır mısın” başka bir sahnede de açıkça “ben kız değilim” diyor. banyoda gözetleme sahnesinde de herhangi bi cinsel uzva sahip olmadığı görülüyor.
Ayrıca vampir oscar’ın yüzüne eğildiğinde gerçek yaşı belli ediliyor. buna bakarak masis’in söylediği gibi yaşlı adam büyük ihtimalle yaşlanmayan vampirimizin ölümlü eski sevgilisi.
not: eğer yazdıklarımın filmi daha önce izlemeyenlere zararı olacağını düşünürseniz yayınlamayın lütfen
Spoiler ulan Spoiler
Temizkan doğru anlamışsın ben de onu dedim işte baba olan ilk aşkı. Cinsiyette ise bir muamma olsa da hadım edildiğinden dolayı cinsel organı yerinde birşey yok diye düşünüyorum. Ben de ilk ben kız değilim dediğinde çünkü başka bir varlığım demek istediğini düşünmüştüm. Ama kitabı bir şekil bulup daha derinden irdelemek lazım bu güzel filmi.
SPOİLER!!!!!!!! SPOİLER!!!!!!!!
Banyodaki gözetleme sahnesinde görülen cinsel organı bende birşeye benzetemedim muhtemelen hadım edilme olayı var, hadım edilmiş erkek organı neye benzer hiçbir fikrim yok tabi.
Filmin birkaç karesinde vampir kızın yüzü değişiyor film hatası gibi geldi bana ilk başta ama sizin burda yazdıklarınızı okuyunca acaba bilerekmi yapılmış dedim? Çocuğun elini kesikten sonra yerden kanı içince git burdan demeden hemen önce kızın suratı bir acayip oluyor çirkinleşiyor. En bariz olarak ise sonlara doğru eve geldiğinde çocuğunun suratına yaklaştığında “benim yerime geçmelisin” dediği sahnede bariz farklılaşıyor yüzü.
Ayrıca bu “benim yerime geçmelisin” lafını anlamış değliim doğrusu.
Muhteşem bir modern sinema deneyimi.Twilight denen cıvık hollywood filmiyle aynı platform’da adının geçmesi kesinlikle bu filme bir hakarettir diye düşünüyorum.Ayrıca remake’i yapılacakmış.Ben de iyi halt yiyecekler diyorum o zaman.Sahiden Hollywood neden her başarılı modern avrupa filmlerini tekrar çevirerek içine etmekte çok merak ediyorum.(Kusura bakmayın çok kızdım haksız mıyım ama?)
-Spoiler-
Vampir kızın hadım edilmiş olma meselesine gelince.Ben de öyle gördüm.Açıkcası garip geldi.
Ayrıca vampiri oynayan oyuncu 95 doğumlu bir kız.Erkek olsa şaşırırdım cidden :)
-Spoiler-
Twilight filmi için olmasa da filmin esin kaynağı romanlar için bir iki güzel şey söylemek gerekirse, esas “old school” vampirleri son romana kadar görmüyoruz. İster sadece hayvan kanıyla beslenen “vejetaryen” Cullen ailesi olsun ister insan avlayan Nomad’ler, son romana kadar gördüğümüz tüm vampir(imsi)ler kah kendi istekleriyle kah iz sürme ve avlanma avantajları açısından “mainstreaming” yapan ya da yapar görünen vampirler. Son romanda Volturi’yi ve bu İtalyan ailesi tarafından hakimiyet ellerinden alınmış iki Transilvanyalı vampiri ve dünyanın dört bir yanından toplanmış diğer vampir klanlarını görüyoruz. İşte alışılageldik vampirler bunlar. Dahası ilk romandan itibaren ve filmde görülen Jasper aslında ilk bakışta diğer vampirleri bile titreten bir vampir. Ne yazık ki onu da tam anlamıyla son romana kadar göremiyoruz. Niye? Çünkü romanlar ebleh Bella (insan) ve son romanda yer yer Jacob (kendini kurtadam sanan şekil değiştirici bir kızılderili) adlı karakterlerin bakış açısıyla / anlatısıyla sunuluyor. Ancak Bella son romanda vampir olduktan ve haliyle vampir duyularına sahip olduktan sonra güneydeki vampirler arasındaki iç savaştan sağ çıkmış ender vampirlerden olan Jasper’ın vücudunda üst üste binmiş yüzlerce ısırık yarası olduğunu farkedebiliyor. Bella & Edward aşkından öteye geçemeyen ilk filmden sonra tüm diğer ve esas eğlence kaynağı karakterleri birer birer yok etmezlerse Jasper, Volturi klanı ve özellikle Transilvanyalı Stefan ve Vladimir’i görmeden ezmeyin The Twilight Saga’yı derim. Lütfen.
Ayrıca bilmem Twilight serisinin bir yandan vampir mitlerini ve kızılderili efsanelerini kullanırken diğer yandan bunları yıkmayı ve Lost Boysvari anlatımıyla korkunç olmaktan çok komik olmayı hedeflediğini söylememe gerek var mı? Ha, filme ne yazık ki bunların hiç biri yansıtılmamış. Evet.
–tonla spoiler mevcuttur—
filmi bugün festivalde izledim ve karşı konulamaz bir yazma isteği uyandı içimde. Bir kere aldığı tüm övgüleri hakediyormuş film hatta daha da fazlasını. En öenmli meziyetlerinden biri bittikten sonra üzerine düşünme ( ve yazma) isteği uyandıran, düşündükçe yeni ayrıntılar yakaladığınız, ağızda “hoş” tat bırakan bir film olması. Kapkara saçlı Eli ile, neredeyse beyaz olan sarı saçlarıyla Oskar nasıl biraraya geliyorsa, film de karanlık ve rahatsız edici öğelerle en çocuksu en saf anları mükemmel bir biçimde biraraya getiriyor. Pan’ın labirenti “karanlık bir büyüme öyküsü” ise bu filme ne demeli bilemiyorum. Oskar ile Eli, tüm sinema tarihinde seyircilerin adlarına mutlu oldukları en garip kahramanlardan ikisi olsa gerek. Yönetmen de o mutlu finalle seyirciyiye istediğini vermiş gözüküyör bir an için. Ama ikiliyi bekleyen geleceği düşündüğünüzde gene karanlığı görüyorsunuz.
Bu arada filmin uyarlandığı kitapta Eli’yi yardım eden yaşlı adam pedofil eğilimleri olan eski bir öğretmenmiş ve Eli’yle tanışalı çok uzun zaman olmamış. Eli ise erkek olarak doğmuş ama hadım edilip daha sonra da vampir yapılmış. Filmde her iki durumun da muğlak bırakılması fena olmamış böylece değişik okumalar mümkün kılınmış.
En son olarak amerikan versiyonuyla ilgili şöyle bir tahmin yapıyım bakalım tutacak mı?: çocukların yaşları büyüyecek, kız güzelleşecek, cinsiyetsizliğine hiç vurgu yapılmayacak, gerçekçi çekilmiş kanlı şiddet sahnelerinin yerini bol aksiyon ve yakın planda uçan duvara tırmanan vampirler alacak.
Artık görmek istediğimiz türden bir vampir filmiydi.Okulda gördüğüm twilight delilerine izlemelerini önerdim bu filmi.Hepsi filmden sonra ayy ne iğrenç filmdi , çok saçmaydı diyolardı.Onların yorumlarına karşı sadece dinledim birşey diyemedim :D
Türün en iyi örneklerinden biri.Farklı bir vampir filmi yapıp vampir mitlerini boşvermemişler.Yani bildiğimiz güneş ışığına çıkamayan , insan kanı içen vampirler var , okula gidip hayvan kanı içenler değil:D
Çok güzel bir film keşke hiç yeniden çekmeselerde aklımızda hep bu haliyle kalsa.
Beyazperde.com’dan Serdar facebook üzerinde güzel bir video yayınlamıştı. Onu paylaşayım istedim. Bende filmin bıraktığı his buraya çok güzel geçmiş
Filmi biraz geç de olsa seyrettim.Hakikaten dört dörtlük bir film.Hollywood versiyonu İsveç versiyonunun eline su dökemeyecek bence:)
Selamlar, ben kitabi da okudum. Birkac sey yazmak istedim.
SPOILER!!!
Hadimlik meselesi dogru. Eli yillar once vampir bir derebeyi tarafindan hadim edilip vampire cevriliyor. Bunu Eli Oskar’a dokunup “biraz ben ol” dediginde, ikisinin arasindaki bir telepati vasitasiyla ogreniyoruz.
Babasi ise, yine dediginiz gibi, aslinda Eli’nin sevgilisi. Daha dogrusu, Eli’nin hayatta kalmak icin kullandigi bir pedofil. Kitapta cok da seytani bir adam olarak yansitilmamis. Daha cok cinsel gudulerinin ve Eli’ye olan askinin kurbani olan bir adam gibi. Oldukten sonra bir zombi-vampir olarak geri geliyor.
Kitap Stephen King’in ergen kahramanlari olan kitaplarini hatirlatti bana biraz. “It” ve “The Body” gibi. Yine toplum disina itilmis ve kendisinden buyuk cocuklar tarafindan eziyet goren bir cocuk var, ve benzer bir kotumserlik havasi hakim.
Bir de kitabin en ilginc yanlarindan biri, vampir mitine yeni birtakim eklemeler yapmasi. Vampirlerin kalbine kazik cakilarak oldurulmesinin nedeni kalpleri etrafinda ikinci bir beyinlerinin olmasi. Bu nedenle catisan iki beyin soz konusu. “Insan” beyinleri aslinda oldurmek ve kan icmek istemiyor, ama “vampir” beyinleri ve yeni metabolizmalari onlari zorluyor. Eli’nin, kendi avlanmaktansa bu isi Hakan’a yaptirmasinin sebebi de bu.
spoiler sanırım :)
filmi yeni izledim, çok etkileyici bir film gerçekten.ama şimdi burda spoiler alarmlı yazıları okuyunca bir afalladım.ben eli’nin yanında babası kılığında dolanan ve feci şekilde can veren adamın, oskar gibi küçük bir çocukken eli ile tanıştığını düşünmüştüm.oskar’ı kendisine bağladığı gibi vakti zamanında onu da kendine aynı şekilde bağlamış ve işi bittiğinde yeni bir kurban :D
filmi bu şekilde yoruma açık bitirmeleri çok daha güzel olmuş, o final olmasa bu film bu kadar olamazdı sanırım.
hepsi bu, teşekkürler 8)
Mrehaba ,
Film yorumlarına bakıyodum da burası denk geldi geldiği de iyi oldu . Filmde Eli’nin ne sebeple hadım edildiği ve nasıl vampire dönüştüğü anlatılmıyor , kitapta yazıyo mu Eli’nin ge.mişi hakkında herhangi birşey_?