Geçen sene çıkan Dumankara antoloji/grafik romanıyla memlekette emsaline pek rastlanmamış bir işe imza atan yazar Levent Cantek, bu kez Dumankara’da yer alan iki kısa hikayenin çizeri Berat Pekmezci’yle Emanet Şehir adında yine Ankara’da geçen ikinci bir grafik romana imza attı. Yazarı ve çizeriyle Emanet Şehir’i, grafik romanları ve gelecek projelerini konuştuk.
Öteki Sinema için söyleşen: Serap Uysal
Önce Berat’la başlayalım. Sonuçta onu ilk kez bu kadar çok sayfada gördük. Dumankara’da iki ayrı çalışmada kendini göstermişti ama…Biraz kendini tanıtır mısın bize?
Berat Pekmezci- 1986 İstanbul doğumlu bir çizerim. 7 yaşından beri kendi çizgi romanlarımı çiziyorum ve yirmi yıl sonunda bir kitabım oldu.
Hayırlı olsun :) Çizgi roman ilgisi nerden geliyor?
B.P.- Abim sayesinde çizgi roman dolu bir evde gözümü açtım. Bana da o sevdirdi çizgi roman okumayı.
Levent abi grafik roman üretmek istediğinizi, bunu hep vurguladığınızı biliyorum. Dumankara ve şimdi de Emanet Şehir. Neyi amaçladığınızı biraz anlatır mısınız?
Levent Cantek- Grafik roman yeni bir anlatım biçimi. Çizgi roman, Emanet Şehir’de anlatılan türden hikâyelerle uğraşmazdı. Edebiyat okurunun ilgisini çekmek istiyorum, başka türden bir derinliği olan çizgi romanlar olduğu fark edilirse sevinirim. Onun dışında hayat kısa, beni mutlu edecek hikâyeler yazmaya çalışıyorum. Pek çok insan, doğrudan edebiyatla uğraşmamı istiyor, grafik romanla güç ve itibar yitirdiğimi düşünüyor, bunun da farkındayım. Yeni öğrendim, Paul Auster, Art Spiegelman’in arkadaşıymış ve onun Maus’la yaptığı işi enerji kaybı olarak görüyormuş mesela. Çevremdeki kimi insanlarla hemfikirmiş yani, çizgi roman edebiyat kadar saygın değil veya sinema gibi bir endüstriye dayanmıyor, maddi kazanç getirmiyor. Bunları hesap etmiyorum ama ne olduğunu, ne getirip götürdüğünü biliyorum. Ben kendi hayallerimin peşinden koşmayı tercih ediyorum.
B.P. – Hâlâ kaldı mı o çizgi romanları saygın bulamayan? İç Anadolu muhafazakârları gibiler. Önyargı ve cehaletle yorum yapıyorlar. Birkaç kaliteli çizgi roman okusalar rahatlayacaklar aslında…
Emanet Şehir’in çizgi romanlarda alışmadığımız bir temposu ve derinliği var. Berat sen nasıl çizgi romanlar okursun, grafik romanlarla aran var mı örneğin?
B.P.- Okuduğum çizgi roman skalası oldukça geniş. Iyi yazılmış çizilmiş olduktan sonra süper kahraman veya grafik roman ayırt etmeden hepsini okuyabilirim. Ama editöryel tercihlerini özellikle sevdiğim Vertigo, Drawn&Quarterly ve First Second kitaplarını daha dikkatle takip ediyorum.
Doğru tercihler :) Levent Abi çocukluğunuzdan beri çizgi romanla ilgilisiniz, kitaplarınız var, yanılmıyorum galiba, Türkiye’de sizin kadar bu konuda yazan yok. Sonra birden çizgi roman senaryosu yazmaya başladınız. Üretime dahil olmayı neden tercih ettiniz?
L.C- Aslında birden olmadı, benim yazılı basında çıkan ilk imzam, bir çizgi roman senaryosudur. Türkiye’de bir endüstri olsaydı, otuz yıl önce bu işe girmiştim. Çalışmak zorunda olan biri olduğum için insan hayallerini de hedeflerini de realiteye göre kuruyor. Dizi ve film senaryosu yazıyorum ama bana yazmamı teklif etmeseler, yazmazdım. Geçinmeye, tutunmaya çalışırken bunları düşünemiyorsunuz. Başka şeyler yazıyordum, senaryolarım beğenilince arkası geldi. Kendimi şanslı sayıyorum, askerdeyken asistanlık sınavına çağırdılar, kazandım. Çağırmasalardı hiç bir sınava girmez, bir yerde çalışıyor olurdum ve bu iş kesin olarak yazı-çiziyle ilgili olmazdı, üniversite hiç olmazdı. Bütün hayatım değişti o sınavla. Çizgi roman hakkında yazdıklarım olmasa beni o sınava çağırmazlardı. Mutsuz bir öğrenciydim, başarılı değildim, hayat bana bir şans verdi, mutlu ve başarılı bir öğrenci oldum. On iki sene üniversitede çalışmak beni çok eğitti.
Çizgi romanla o zamanlarda da ilgilendiniz, pek çok kitap ve makale var. Serüven dergisini çıkardınız mesela…
L.C- Evet ama çizgi romanın üniversitede reel bir karşılığı yoktu, bugün bu durum kısmen değişti. Bir katkım olmuş olabilir. O tarihlerde bu konuda bir şeyler yazıyordum ama o zaman da mühimsenmiyordum, çalışkan sayılıyordum ama her zaman daha önemli konularda çalışmam öneriliyordu. Hikâyeler anlatmak isteyen biriyken hikâyeler hakkında yorum yapan biri olmuştum ama o da Hocalarımın takdirine yetmiyordu diyeyim. Herkes siyasi tarih çalışmamı istiyordu.
B.P. – Serüven dergisi okul yıllarında benim çizgi roman bakış açımı değiştiren bir yayındı. Anaakım dışındaki bir çok çizgi romanı oradan öğrendim.
L.C- Çok sağol Berat, şimdi üzerinden zaman geçti filan ama insan bir şey üretirken kafasında bir amaç belirliyor. Çizgi roman denilince akla gelenin dışında üretimler, farklı tatlar olduğunu hep göstermek istedim. Serüven de böyle bir amaçla çıkmış bir dergiydi.
Çizgi roman tutkunuzla ilgili ailenizden ve yakın çevrenizden destek gördünüz mü?
L.C- Hayır, ailem bana para ve itibar getirecek işlerle uğraşmamı arzuluyordu. Çizgi romanla uğraşmamı istemediler, sinema okumak istedim, kabul etmediler. Klasik kontrol etme hikâyesi. Yine yaparsın diyorlardı, seni rahat ettirecek bir mesleğin olsun. Yoksulluk ve yoksul kalma korkusu benzeri olmayan bir korku bence. Üniversiteye girince, asistan olunca biraz rahatladılar. Ben inat ettim, onlar kabul etmek zorunda kaldılar demek daha doğru. Kızarak anlatmıyorum, engellemeseler, kendimi biliyorum, belki sebat göstermezdim. İyi tarafından bakıyorum. Tarif edilebilir bir iş yapmıyorum. Dizi yazmam iyi oldu mesela, televizyonda görünen bir işin yazarıyım, annemlerin hoşuna gitti.
Türkiye’de çizgi roman üretmek para ve itibar getirmiyor mu?
L.C- Bir zamanlar para getiriyordu ama itibar için aynı şeyi söyleyemem. Bakın benim bir şöyle bir kıstasım var. Uzun yıllar çizgi roman üretmiş ve bununla hayatını idame ettirmiş çizgi romancılar var, bugün üretmiyorlar, niye anlamıyorum. Bu ülkede epeyce genç ve yetenekli insan var, onlar da üretmiyorlar, onları da anlamıyorum. Maddi getirisi olmadığı için üretmiyorlarmış. Oysa romancılar, edebiyatçılar da yeterince kazanamıyorlar. İnsan üretmezse çıldıracak gibi olur, eksiklik duyar. Ben o paraya çizmem diyen adama bir şey diyemem, anlarım ama katılamam. İnsanın hayali, hikâyesi yoksa sürükleniyor demektir. Sürüklenmek de kolay bu memlekette…Her gün dünya kadar itiş kakış…Olurdu olmazdı geçip gidiyor günler…
Emanet Şehir, bir hayal olarak sizi mutlu etti mi peki?
L.C- Güzel ve sevdiğim bir hikâye oldu, Berat da iyi çizdi. Emanet Şehir kafamdaki hikâyelere, yapmak istediklerime yaklaşan bir çalışma oldu. O bakımdan mutluyum, bana yeni hikâyeler anlatma iştahı verdi.
Berat iyi çizdi dediniz. İlk kez bu kadar çok sayfa çizdi, değil mi?
L.C- Evet. Ben şuna inanırım, yetenek ve çalışma çok içiçe geçmiş şeylerdir. Her zaman çok çalışmanız gerekiyor, ancak ve ancak çok çalışan insanlardan yetenekli diye söz ediyoruz. Berat, bu hikâye için daha önce çalışmadığı kadar çalıştı. Yıllar geçecek ve bu kitabı, o çalışma günlerini başka türlü bir duyguyla hatırlayacak. O artık benim kardeşim, yan yana olsak da olmasak da kalbimin bir parçası onunla olacak. Bir tutkuyu paylaşabilen insanların birlikte üretebilmesi çok güzeldir…
Berat, ilk kez böyle bir albüm yapıyorsun. Böyle bir çalışmanın en önemli zorluğu ne oldu? Hikayeye göre çizgiyi biçimlendirmek mümkün mü? Sen Emanet Şehir için bir üslup belirledin mi?
B.P.- Günlük işlerimi bitirdikten sonra akşamları çizerek bitirdim Emanet Şehir’i. En çok zorlayan da bir yılın sonundaki fiziksel yorgunluğu oldu. Hikayenin ağırlığına göre biraz ciddileştirmem gerekti çizgimi. Ama hikaye göre çizgiyi değiştirmek yerine çizeri değiştirmek daha doğru olur bence. Çünkü çizer kendini üslubunu katamayacaksa kitaba bir faydası olmuyor.
Ankaralı değilsin ama Ankara hikayesi anlattın. Senin çizdiğin Ankara nasıl bir şehir sence?
B.P.- Ankara o dönemin bir proje şehri. İstanbul’dan bağını koparıp yeniden doğmaya çalışan bir ülkenin başkenti olmak için seçilmiş. Ama kolay kabul edilebilir bir durum olmadığı için sancılar çekiliyor.
Bir senaryoya bağlı olarak çizdin. Ortak çalışma yapmanın avantajları neler sence?
B.P.- Ortak çalışma yapmak yalnız yapmaktan çok daha iyi bence. Senaryo kısmı usta birinin elinden geldiği için bana sadece elimdekini en iyi şekilde anlatmak kalıyor.
Türkiye’de çok sayıda yetenekli çizer var ama yeterince üretim yapılmıyor, neye bağlıyorsun bu azlığı?
B.P.- Çizgi roman üretimi ticari olarak sadece haftalık mizah dergilerinde yapılabiliyor. Bu format dışında kalan çizerlerse kendilerini geliştirebilecek bir alan bulamıyorlar. Hayatlarını sürdürebilmek için de başka işlerde çalışmaları gerekiyor. Çizgi roman çizerliği de başka bir işin yanında yapması kolay bir şey değil. Çok sabırlı ve tutkulu olmak lazım ki sonunu görebilesiniz.
Dumankara ve Emanet Şehir karşılaştırması yapar mısınız Levent Abi?
L.C- Dumankara bir antoloji, sevdiğim hikâyeler var, geriye dönüp baktığımda uzun uzun anlatmak istediğim hikâyeler var ama galiba ben Emanet Şehir’i daha çok seviyorum.
Ankara hikâyeleri devam edecek mi?
L.C- Edecek. İki hikâye var aklımda. Aslında biri için uzun süredir düşünüyorum, gece yaşayan insanlarla konuşuyorum, günümüzde geçen underground nitelikli bir suç hikâyesi. Bunu yazarım diyordum ama çalışırken yeni bir hikâye geldi çöreklendi içime, 1951 yılında geçen başka bir şey…Birini yazacağım.
Berat mı çizecek?
L.C- Hem daha yazmadım hem de Berat biraz dinlensin…Sonra konuşuruz biz onunla.