Son yıllarda korku-komedi türünde, melezi olduğu diğer iki türe oranla daha yavaş bir üretim söz konusu diyebiliriz. Hele iş korku-romantik komedi olduğunda durum daha vahim bir seviyede. Niceli bir kenara bırakalım, kalite olarak baktığımızda da bu işin ilk örneği sayılan Shaun of The Dead’in üzerine çıkılabildiği pek söylenemez.
İlk gösterimini geçtiğimiz yıl Sundance Film Festivali’nde yapan ve yaz aylarında limitli bir gösterim imkanı bulan Jeff Baena’nın Life After Beth’i bu sebeple türün meraklıları tarafından heyecanla beklenmekteydi. Ortaya konulan iş beklentileri tam olarak karşılayamasa da farklı bir şeyler deneme çabasından ötürü seyretmeye değer. Gönül formülün daha iyi bir sonuç vermesini isterdi, ancak bir ilk yönetmenlik denemesi olarak Baena’nın kişisel sınavını geçtiğini söyleyebiliriz.
Life After Beth, bir yılan ısırığından ötürü hayatını kaybeden Beth’in kendi cenazesinin ardından gizemli bir şekilde hayata geri dönmesini anlatıyor. Beth’in ölümüyle büyük bir çöküş yaşayan erkek arkadaşı Zach, Beth’i yeniden kazanmanın büyük mutluluğunu yaşamaktadır. Buna rağmen genç adamın kafasında ciddi soru işaretleri vardır; zira ölümden geri dönen Beth, Zach’in büyük bir aşk beslediği kadından farklıdır, öldüğünü hatırlamadığı gibi kadının hafızası da gidip gelmekte, ara ara kendini gösteren sinir krizleri sonucu çevresine karşı aşırı saldırganlık gösterebilmektedir. Bu süreçte Zach’in farkettiği bir şey daha vardır, yıllardır mahallesinde görmediği eski tanıdıklar yavaş yavaş civarda belirmeye ve garip davranışlar göstermeye başlamışlardır. Görülen odur ki Beth’i hayata geri döndüren gizemli süreç sadece genç kadının başına gelenlerle sınırlı değildir.
Her ne kadar korku-komedi olduğunu iddia etse de Life After Beth aslında komedi unsurları barındıran (ve belki de korkuya tema dışında hiç yakınsamayan) absürt bir drama olarak tanımlanabilir. Baena’nın yönetmenliğinin yanında senaristliğini de üstlendiği yapım daha çok Zach’in ansızın kaybettiği sevgilisini kendisine sunulan ikinci bir şansla geri kazanmasını ve aslında bu ilişkinin pek de yürümeyeceğini idrak edişini anlatmayı dert edinmiş. Bu girişilen işin de bir ölçüde kotarıldığını kabul edebiliriz. Ancak Life After Beth, bu türün demirbaşlarından sayılan Shaun of The Dead ya da Zombieland gibi yapımlarla yarışa girebilecek bir etkileyiciliğe ne yazık ki sahip değil. “Ölülerin dirilişi”, Life After Beth için sadece görece ilginç bir temadan ibaret; aynı hikaye genç kadının uzun bir yolculuktan dönüşü ya da komadan çıkışı ile de sağlanabilirdi. Hal böyle olunca film, (korku olsun ya da olmasın) zombi hikayelerinin bir miktar ihtiyacını duyduğu gizem ve aksiyon öğelerinden kendini itinayla muaf tutuyor.
Tüm bunları bir kenara bırakır ve filmi absürt tonda bir ilişki hikayesi olarak izlersek Life After Beth’ten çok daha haz alabileceğimiz aşikar. Filmin yavaş temposu ve klimaks barındırmayan yapısına rağmen oyunculuklardaki başarı, Life After Beth’i sonuna kadar seyredilir kılmakta. Özellikle başroldeki Dane DeHaan’ın filmi iyi taşıdığını söylemek gerek. DeHaan’ın imajında kısmi bir Steve Buscemi havası kendini göstermekte ki bu da Buscemi’nin başrolünü üstlendiği, benzer bir hikayeye sahip korku-komedi filmi olan 1993 yapımı Ed and His His Dead Mother filmini insanın aklına getiriyor. Baena’nın Ed and His Dead Mother’dan etkilenerek bu sinemasal maceraya atıldığı aşikar, ancak iş korku-komedi türüne uyum kısmına geldiğinde belli ki bir bocalama yaşamış. Bunun dışında Beth rolündeki Aubrey Plaza ve kadronun tanınmış isimlerinden John C. Reilly’nin de başarılı performanslar sergilediklerini belirtmek gerek.
Peki Life After Beth seyretmeye değer bir film mi? Bu konuda cevabım olumlu. Büyük beklentiler barındırmaz ve seyrettiğiniz filmin düşük bütçeli, bağımsız bir iş olduğunun idrakında yola çıkarsanız Life After Beth size tebessümlü anlar sunabilir. Türün olmazsa olmazlarından değilse bile ilginç bir deneyselliği üzerinde barındıran, en azından yeni bir Shaun of Dead kopyası olmayan bir filmden bahsettiğimizi düşünün, kararınızı ona göre verin. Ben şahsen Life After Beth’i 2013’ün aynı kulvardaki bir filmi olan Warm Bodies’ten daha çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz