“Makkueyydddd!” diye bağırıyordu David Carradine… Filmi her hatırladığımda aklıma gelen ilk şey bu nara ve sonrasında Çak (Chuck) abimizin önüne atlayarak hain kurşunlara hedef olan, sevdiği yiğidin yani bu El Paso rencirının kollarında ölen güzeller güzeli bir Barbara Carrera…
80’lerde, Adem elması fırlamış, yüzü sivilceli bir ergen olarak yapmayı en sevdiğim şey sinemaya gitmekti. Favori türdeki filmlerim ise her zaman post apokaliptik bilim kurgular olmuştur. Bir Cumartesi gündüzünde, annemi son anda ikna edip bilet ve gazoz parasını denkleştirerek koşar adım Gölcük Garnizon sinemasına ulaştım. filmin afişine bile bakacak zamanım yoktu, maksat sinemada film izlemekti ama kazara gözüm afişe kaydığında “Ahan da süper bi kıyamet sonrası film!” diye heyecanlanıp sinemaya daldım. Bir arkadaşımın “macara filmi olm bu! çuk norris oynuyo (o zamanlar adının böyle söylendiğini sanıyorduk) demesiyle irkildim ve içimi bir üzüntü kapladı. Oysa ki az sonra tüm zamanların en beğendiğim patlat-çatlat aksiyon filmlerinden birini izleyecektim.
Yine afişe az bakmamla alakalı bir yanılsama olabilir ama sanki bu film bizim sinemalarımızda “Beyaz Kurt” adıyla gösterilmişti? Neyse, salona girdikten hemen sonra ışıklar karardı ve her zamanki büyülü sinema yolculuğum başladı. O da ne! Spagetti westernlerinden alışık olduğumuz ıslık, gitar ve ağız armonikası ile yapılmış muhteşem bir müzikle açılan film bir anda aklımdaki tüm olumsuzlukları sildi. Sonraları bu inanılmaz film müziğinin Francesco de massi adlı bir İtalyan tarafından yapıldığını öğrendim.
İntronun ardından, Meksikalı pis at hırsızları çaldıkları atları bir yerlerde toplamaya çalışıyordu fakat Çak abim dağın tepesinden çalan müziğin de havasına girmiş bir şekilde onları kesiyordu. az sonra arıza çıkacaktı bunu hissedebiliyordum ve çok seviniyordum!
“Lone Wolf” şu anda yüzlerce örneğini izlediğimiz standart bir avantür temasını işliyor. Yalnız ve yorgun bir Teksas şerifi sert ve vakur tavırlarla ortalığa düzen getirmeye çalışırken yolu silah kaçakçılığı yapan tehlikeli bir adamla kesişiyor. Adamın güzel metresi ona aşık oluyor, ranger başlarda ilgisiz davransa da “ben de insanım” diyerek bu aşk kuyusunun içine düşüyor, Adam işlerine sekte vuran bu kızıl sakallı, pasaklı polise, bir de sevgilisine kanca atınca hepten uyuz kapıyor ve ailesine musallat olarak hayatının hatasını yapıyor. Finalde Ranger ve sanço panço’su genç bir Meksikalı polis, herkesi döverek ve her yeri havaya uçurarak kötü adamları temizliyorlar. El Paso daha güvenli bir yer oluyor vs.
Okuduğum bir yazıda, Senaryonun Clint Eastwood düşünülerek yazıldığı fakat kabul etmeyince Chuck Norris‘e önerildiği bilgisine ulaşmıştım. Filmi izlediğim tarihe kadar sadece tek bir Norris filmi görmüştüm, o da Bruce Lee‘nin kendisini Collesium’da madara ede ede dövdüğü ünlü “The Way of The Dragon” idi. Orada da kendisine pek sempati beslememiştim açıkçası… Ezilen bir Asyalının bu ukala Amerikalıyı dövmesi pek bir hoşuma gitmişti! Fakat “Lone Wolf Mcquade” kafamdaki tüm Chuck Norris önyargılarını sonsuza dek değiştirdi. öyleki hayatımda ilk kez bir filme sinemadan çıkar çıkmaz tekrar girmiştim! (sonra “No retreat, No Surrender“da da tekrarladım bunu) Filmde ki dikkat çekici bir noktada başroldeki iki aktörün zıt performansı: iyi aktör, kötü dövüşçü : David Carradine vs. iyi dövüşçü, kötü aktör Chuck Norris.. Barbara Carrera ise filmin güzeli rolünde çok başarılı…
“Lone Wolf” aslına bakarsanız tam bir tür kırması: biraz “Cehennem Silahı”, biraz “İyi Kötü ve Çirkin” Biraz da “Ejderin Yolu”… Karate, wstern, avantür… Üçünün harmanı ve içindeki “kitsch” aşk temaları ile havai fişek eğlencesi tadında bir aksiyon paketi…
Aktörün son zamanlarda çevirdiği “Orman Savaşçısı” gibi ekolojik aksiyon saçmalarına kadar ilgili bir takipçisi oldum. Bay Norris, bizim Cüneyt Arkın’ımızın USA’daki özdeşi adeta! Amerikalılar tarafından kendisinin ve sinemasının algılanışı da bizim Cücü filmlerimiz ile eşdeğer…
Bu aralar Genç bir üniversite öğrencisinin sitesinde yayınladığı “Chuck Norris Gerçekleri” ile yine gündemde ve kült imajını devam ettiriyor.
[box type=”warning” align=”” class=”” width=””]
* Evrim teorisi diye bir şey yoktur. sadece Chuck Norris’in yaşamasına izin verdiği bir yaratıklar listesi vardır.
*Chuck Norris saat takmaz, saatin kaç olacağına o karar verir.
*Irak’ta kitle imha silahı bulunmamaktadır. Chuck Norris Oklahoma’da yaşamaktadır.
*Genel kanının aksine ABD demokrasiyle yönetilmemektedir. Ülkenin rejimi Chucktatörlüktür.
*Chuck Norris seyrederken su daha hızlı kaynar.
*İsa suyu şaraba dönüştürdü. Chuck Norris de o şarabı biraya dönüştürdü.
*Chuck Norris’in gözyaşları kanseri iyileştirebilir ancak ne yazık ki kendisi bugüne kadar hiç ağlamadı.[/box]
bu posterler muhtesemmis ya!