Tam da artık güzel bilimkurgu çıkmıyor derken…

blankÖteki Sinema’nın Looper’ı  bir süredir nasıl heyecanla beklediğinin takipçileri zaten farkındadırlar. Bu cumartesi takımın Almanya ayağı olarak Looper için prensiplerimden vazgeçtim ve filmi Almanya’da sinema salonunda seyretme kararını aldım (Yolu düşenler bilirler, Almanya’da vizyon yüzü gören filmlerin yüzde doksanı Almanca dublajlıdır. Dublaj teknikleri çok gelişmiş olsa da orijinal dilde seyredememek benim için büyük zulüm). Açıkçası Looper’ın bana keyifli vakit sunacağını biliyordum ama bu kadar başarılı olmasını beklemiyordum. Biz bu senenin en büyük beklentilerini Bruce Willis’li Expendables 2 ve Joseph Gordon-Levitt’li Dark Knight Rises’a odaklarken, meğerse ikili gizlice bizi şaşkınlığa uğratmak için Looper’a hayat veriyorlarmış. Looper’ı tek cümlede nasıl özetleyebiliriz peki? En hafif ifadeyle söylemek gerekirse: 2012’nin en iyi bilimkurgu filmi ile karşı karşıyayız.

Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz

Yakın gelecekte (tam tarih verirsek 2044) dünya ekonomik krizlerin batağına saplanmıştır. Mafya örgütlenmelerinin had safhada olduğu yeni Amerika’da “looper” olarak adlandırılan yeni bir tetikçilik mesleği gelişmektedir. 2070’lere gelindiğinde zaman yolculuğu bulunacak ve kullanımı mafyanın eline geçecektir. Mafya birilerinden kurtulmak istediğinde onu 2044’e yollamakta, önceden bekleyen bir looper da bahtsız zaman yolcusunu öldürmekte, sonra da cesedi yok etmektedir. Bir looper emekli olacağı zaman ise gelecekteki hali infaz edilmek için geçmişe yollanmakta, böylece “halka kapanmaktadır”. Joe Simmons (Gordon-Levitt), Kansas’ta mafya için çalışan genç bir looperdır ve mesleğinin en iyisidir. Hayatı infaz, parti ve Fransızca dersleri rutininde geçen Joe’un tüm düzeni gelecekteki Joe’nun (Willis) infaz için geçmişe yollanması ile darmadağın olacaktır. Kendisinden çok daha deneyimli yaşlı Joe’yu elinden kaçıran genç Joe, tamamlayamadığı işten ötürü işveren mafyasının ölüm listesine eklenmiştir. Bir günde hayatı cehenneme dönen genç Joe’un artık yapabileceği tek şey yaşlı Joe’u öldürüp oluşabilecek paradoksları tamamen önlemektir.  Yaşlı Joe ise öldürülmeye hiç hevesli değildir ve geçmişte bazı şeyleri “düzeltmeye” kararlıdır…

https://www.otekisinema.com/wp-content/uploads/2012/09/Looper-01.jpg

Looper’ı seyrederken insan şimdiye kadar seyrettiği zaman yolculuğu filmlerini düşünmeden edemiyor. Türün paradoksa açık (hatta bunu zorunlu kılan) kafa karıştırıcı yapısı gereği, şükür ki bir zaman yolculuğu sineması enflasyonu yaşamıyoruz. Nadiren bir şeyler yapılıyor, çoğunluğu da seyredilesi oluyor. Ancak Looper seyredilesinin ötesinde olmayı başarmış bir film. Looper; Butterfly Effect (2004) ya da Source Code (2011) gibi türün diğer son dönem başarılı filmlerinden farklı olarak zaman yolculuğuna ve yaratacağı paradokslara odaklanmaktansa zaman yolculuğu fikrini hikayeyi domine etmeyecek dozda kullanıp aksiyonun hiç yavaşlamadığı bir kovalamaca filmi yaratmaya çalışıyor. Yönetmen Rian Johnson’ın da dediği gibi Looper, eğlencenin büyük kısmının zaman yolculuğu ve barındırdığı paradoksların algoritmasını çözmek olduğu Primer (2004) benzeri filmlerden değil. Bu sebeple filmdeki minör mantık hatalarına takılıp kalmayın, biraz tolerans gösterirseniz iki saat dolu dizgin geçecektir.

Her ne kadar iki üç senede bir zaman yolculuğu filmi yapılıyor da olsa Looper, Minority Report’tan (2002) beri yolculuk fikrini münferit bir olay saymayıp gündelik yaşamın parçası yapan ve kendi distopik atmosferini yaratma kaygısını taşıyan ilk anaakım  bilimkurgu filmi. 2044 Kansas’ının suç ve ileri teknoloji dolu yaşamı Looper’ın ilk yarısında çok başarılı bir şekilde verilmiş. Looper evreninin kendi terminolojisinin olması (Gangsterlere “Gat Man”, tetikçilere “Looper”, tetikçi silahlarına “Blunderbuss” denmesi) hikayenin evrenine hoş bir çeşni olmuş. Açıkçası film gişede iyi bir başarı edinirse (ki edinecek gibi gözüküyor) bu evren çizgiroman spin-offlar ile güçlendirilebilir.

https://www.otekisinema.com/wp-content/uploads/2012/09/Looper-08.jpg

Spoiler’dan ırak bir şekilde hikayeden konuşmaya çalışırsam, Looper’ın son zamanlarda izlediğim en orijinal senaryolardan birine sahip olduğunu söyleyebilirim. Gerek evren tasarımında gerekse hikayede bir miktar aşırma görmeyi tahmin ediyordum ama anlaşılan o ki Looper bir bütün olarak Rian Johnson’ın zihninin eseri. Sadece filmin ikinci yarısının buram buram Omen ve Carrie türevi korku filmleri koktuğunu söyleyebiliriz ama açıkçası bu durum, filmden belki de en beklemediğim hoş hamle idi. Ne diyebilirim ki, Telekinesis bir filme hiç bu kadar güzel yedirilmemişti. Bunun yanında dikkatli seyirciler Looper’ın özellikle ikinci yarısında ciddi bir Hitchcock havası yakalayacaklardır. Gangster Jesse’nin Sara’nın evini ziyaretindeki gerilim tam aklıma bunu getirmişken filmin sonlarına doğru Joe ile Kid Blue’nun tarla yakınlarındaki çatışması parçaları tamamen yerine oturttu. Eğer bu sahne düşündüğüm kadar bilinçli çekildiyse bir bilimkurgu filminde ilk kez North by Northwest’e atıf yapılmış olabilir.

Rian Johnson’ın oyuncu kadrosunda da zekice davrandığını belirtmeliyim. Willis ve Gordon-Levitt uyumu zaten muhteşem olmuş, bunun yanında filmin ikincil kötülerinden Kid Blue’yu oynayan Noah Seagan’ı bu filmde görmek beni özel olarak mutlu etti. Seagan’ı ilk olarak aykırı korku-tecavüz filmi Deadgirl’de (2008) tanımış ve kötü karakter yaratmadaki başarısına hayran kalmıştım. Looper’a varlığıyla bir şeyler kattığı kesin. Filmin iflah olmaz bilimkurgu seyircilerine bir jesti ise Jesse rolünü Terminator: Sarah Connor Chronicles dizisinin Cromartie’si Garret Dillahunt’ın canlandırması. Genç Joe’yu yakalamakla görevli bir tetikçiyi, Terminator külliyatının önemli isimlerinden birinin canlandırması tesadüf olamaz herhalde.

Görülen o ki bozuk saatin günde iki kez doğruyu göstermesi misali, Hollywood bu sonbahar gerçekten başarılı ve özgün bir bilimkurgu macera filmini biz sinemaseverlere bahşediyor. Remakelerden gına geldiği şu dönemde özgün bir şeyler seyretmek gerçekten mutluluk verici. Yaşlı kurt Willis 12 Monkeys’ten (1995) on yedi yıl sonra bizi tekrar zaman tüneline sokuyor, iyi de yapıyor. Looper’ın ardından Willis-Gordon-Levitt-Johnson üçlüsünün bir sonraki projesini heyecanla beklememek elde değil.

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

5 Comments Leave a Reply

  1. Bu film, çölde vaha bulmak gibi birşey. Rian Johnson’ı ilerde yeni projelerde de görmek isteriz.

  2. Film bana kalırsa mükemmeldi. Ama iyiydi, kötüydü, şöyleydi böyleydi gibi göreceli yorumları bir kenara bırakırsak; Looper, bir süredir mainstream dolaşıma girmiş en ‘özgün’ film olsa gerek.

  3. Looper, her taraftan yağan iyi eleştiriler yüzünden çok yükselen beklentilerimi üç aşağı beş yukarı karşıladı. Film ikinci yarısında, bilimkurgu havasından uzaklaşıp duygusal yönü öne çıkan bir drama kayıyor ama bu kısımlar iyi yazılıp,yönetildiği için sorun oluşturmuyor. Gene de, yazarın aksine, telekinezi mevzunun filme çok iyi yedirildiğini düşünmüyorum. Son tahlilde Looper 2012’nin en iyilerinden olan ve kanımca 4-5 aydır çok zayıf geçen vizyon programının ardından ilaç etkisi yapan bir film.

  4. Filmi ben de beğendim. Filmin zamanla değerinin daha çok anlaşılacağını ve kült noktasına gelebileceğini düşünüyorum. Filmle ilgili sadece bir noktada paradoksal anlamda çelişki bulunduğunu düşünüyorum ve bunu bir teori ile spoiler vererek açıklamak istiyorum:

    spoiler:
    TEORİ: Gelecekte bir takım şeylerin olabilmesi için geçmişte bazı eylemlerin yapılması (örneğin gelecekte Y.G.’nin ortaya çıkabilmesi, vücut bulabilmesi ve kötü eylemler yapabilmesi için geçmişinde annesinin Bruce tarafından öldürülmesi gerektiği)

    Bu teoriye göre; 2074′te Bruce’un ve Paul Dano’nun yaşlılığı sırasında Y.G.’nin var olduğu anlaşılıyor, çünkü Paul Dano’nun yaşlılığı 2044′te genç Paul Dano’dan kaçmadan önce Y.G.’den bahsediyor, demek ki 2044′te yaşanan o anda(yaşlı Paul Dano kaçtığında) 2074 yılında Y.G. var, yani Y.G. gelecekte vücut bulmuş, eylemlerine başlamış. 2044′te yaşanan o andan sonra sürecin devamında da Bruce’da öldürülmesi için 2044′e gönderildiğinde o da Y.G.’den bahsediyor. Yani hem Paul Dano’nun yaşlılığı hem de Bruce’un gönderildiği 2074 zamanında Y.G. var, oluşmuş. Y.G.’nin oluşabilmesi ve kötü eylemler yapabilmesi için ise annesinin Bruce tarafından öldürülmesi gerektiği düşünüldüğünde, 2074′te var olan Y.G.’nin; ortaya çıkışına kadar olan sürecin yani bir önceki döngüde 2044-2074 aralığının yaşanması ve 2044 yılında annesinin gelecekten gönderilen ve kaçan Bruce tarafından öldürülmesi gerekiyor. Yani önceki döngüde Bruce Joseph’in elinden kaçsın ve çocuğun annesini öldürsün ki gelecekte çocuk Y.G. olsun. Joseph’de yaşlanıp Bruce olduğunda Y.G.den intikam almak istesin ve geçmişe döndüğünde şimdi izlediğimiz olayları izleyebilelim. Bunun olabilmesi için de daha önceden bir kaçış döngüsünün daha olması, Bruce’un bir kez Joseph’in elinden kaçması ancak kaçtığında Joseph’e Y.G.’den bahsedememesi gerekiyor. Çünkü Y.G.’nin oluşum sürecini annesini öldürerek kendisi başlatacaktır. Ki ilerde Y.G. oluşsun, döngüleri kapatmaya karar versin ve Bruce’u da geçmişe yollayacakları sırada Bruce karısını kurtarmak için kaçıp Joseph’e Y.G. den bahsetsin ve çocuk Y.G.’nin peşine düşsün. Annesini öldürme, çocuğun Y.G. olması ve Bruce’un geçmişe gönderilip kaçması kısır döngüsü ise bu noktadan sonra başlıyor. Bu kısır döngünün başladığı an “kırılma anı” olup bu döngü sürekli kendini tekrar edecektir. Yani; annesini öldürme, çocuğun Y.G. olması ve Bruce’un geçmişe gönderilip kaçması, annesini öldürme, çocuğun Y.G. olması ve Bruce’un geçmişe gönderilip kaçması… şeklinde devam eden bir süreç olacaktır. Joseph ise bu kısır döngüyü kırmak için kendini öldürüyor. Dolayısıyla bu süreçte Joseph’in elinden kaçan Bruce’un ve yaşlı Paul Dano’nun gelecekteki Y.G.’den bahsedebilmesi için bu kısır döngüye başlanmış olması ve bu kısır döngünün içinde olmaları (belki de birkaç defadır yaşanan bir döngüdür bu) gerekiyor. Bu kısır döngünün geçmişte kaç defa yaşandığını, bilmiyoruz, belki de defalarca yaşandı. Ama bu döngü hep böyle değildi. Joseph’in geçmişe gönderilen Bruce’u öldürdüğü ve bu şekilde akıp giden bir başka döngü varken yukarıda yazılı yeni döngünün oluşabilmesi için eski döngünün kırıldığı bir anın olması gerekir. “Kırılma anı” ise gelecekten gönderilen Bruce ve Joseph’in onu öldürmesi, Joseph’in yaşlanması, gelecekten gönderilen Bruce ve Joseph’in onu öldürmesi… şeklinde devam eden standart döngünün kırıldığı bir an olup bu “kırılma anı” da Bruce’un ilk kaçışıdır. Standart döngünün kırılma anında yani Bruce’un Joseph’in elinden kaçışı sırasında Bruce’un Y.G. den haberi olamaz, çünkü Y.G. henüz oluşmamıştır. Önceki döngülerde Bruce hep geçmişe gönderilip öldürülerek bittiğinden Y.G. oluşamayacağından bu döngünün kırılma anında da Bruce Y.G.den bahsedemez. Bruce Joseph’in elinden kaçtığında eğer çocuğun annesini bir şekilde öldürmemiş olsaydı, farklı bir gelecek yazılmış olacak, Y.G.nin olmadığı yeni bir gelecek ve başka bir döngü başlamış olacaktı. Ancak Y.G.nin gelecekte oluşabilmesi için ikinci bir kırılma anı daha vardır: o da çocuğun annesinin Jospeh’in elinden kaçan Bruce tarafından “bir şekilde” öldürülmesi… Bu da ikinci bir “kırılma anı” dır, geleceği yeniden değiştirir ve çocuğun ileride Y.G. olmasının ve bildiğimiz son döngüye (Y.G.nin gelecekte döngüleri kapattığı, Paul Dano’nun yaşlı halinin genç haline bahsettiği ve bizim olayları izlediğimz son döngü) başlanmasını sağlar. Buradaki sorun; Film bize Joseph’in Bruce’u standart döngüde öldürdükten sonra Joseph’in yaşlanmasını, Bruce olmasını, Y.G.yi öldürmek ve karısını kurtarmak için yaptığı kaçışı gösteriyor ama arada Y.G. den haberinin olmaması gereken bir ilk kaçış göstermiyor bizlere. Ama göstermesi gerekirdi. Çünkü Joseph standart döngüde Bruce’u öldürdükten sonra kendisi yaşlandığında ve Bruce olduğunda Y.G.den bahsediyor ve onu öldürerek karısını kurtarmak istiyor. Bu imkansız, çünkü standart döngüde 2044′te Joseph Bruce’u öldürdü, çocuğun annesini öldüremeyince Y.G. diye birisinin gelecekte oluşma imkanı kalmadı ki Joseph yaşlanıp Bruce olup karısını kaybedince Y.G. den bahsedebilsin. Arada Y.G.den haberi olmayan bir ilk kaçış olması gerekirdi, Puzzle da eksik parça varmış gibi oluyor. Şöyle bir şey olabilir; son izlediğimiz kaçış ve intikam döngüsünün yukarıda bahsettiğim gibi defalarca yaşanmış olma ihtimali var, sonuçta bu da bir döngü, zaten Joseph de bu döngüyü farkettiği için kendini öldürdü ve döngüye son verdi. Defalarca yaşandıysa öncesinde kaç kez yaşandığı bilinemez, ama standart döngünün yani Bruce’un Joseph tarafından öldürülmesi döngüsünün bu son döngüye bir noktada dönüştüğü de ortada. Film bize sadece standart döngüyü anlatmak, Joseph’in Bruce’u öldürdükten sonra yaşlanmasını, evlenmesini vs. göstermek ve sonra da kaçıncı defa tekrar ettiğini bilmediğimiz son kaçış ve intikam döngüsünü göstermek istemiş, o yüzden ara noktada bir yerde olması gereken ilk kaçışın üzerinde durmamış olabilir.
    Film, olması gereken ilk kaçışa ilişkin bir şey göstermediği için; Bruce’un ilk kaçışının yani standart şekilde Joseph tarafından öldürüldüğü döngüyü kıran ve henüz Y.G.’den haberinin olmaması gereken ilk kaçışının nedeni, çocuğun annesini “nasıl” ve “hangi amaçla” öldürdüğü ise bu teoride muamma olarak kalıyor.
    Zaman yolculuğu temalı filmlerin genelde başarısız olduğu paradoks açıklama konusunda bu filmde çok yetkin bir şekilde kullanılabilecek ve senaryoyu eksiksiz bir daire haline getirebilecek bir fırsat varken bunu yapmayarak/ya da atlayarak her ne kadar tamamıyla özgün olamasa da taşların tam anlamıyla yerli yerine oturtulduğu ve bu haliyle de zaman yolculuğu temalı filmler arasında zirve noktasını yakalayabilecek tarihi bir fırsatı kaçırdığını düşünüyorum filmin..
    Bu konuya kafa yoran bir tek ben miyim bunu da merak ediyorum:)
    Film eleştirinizin kalitesi ortadayken bu konudaki görüşlerinizi de almak isterim..

  5. james cole,

    teorinizi inanın eksik nokta kalmasın diye defalarca okudum. cevabım sizin yorumunuza kıyasla çok kısa olacaktır, bunu yanlış anlamayın lütfen. “Y.G.’nin annesi ölmez ise Y.G. oluşamaz, o halde Bruce Willis kimden intikamın peşinde?” şeklinde özetlemeyi deneyeceğim paradoksunuz bence de büyük bir soru işareti. ancak filmin bu paradoksu kendi içinde yedirdiğini ve seyirciyi tatminsiz bir noktaya sürüklemediğini söyleyebilirim o yüzden çok dert etmiyorum. yazıda da belirttiğim gibi looper bir primer olsa idi bunların üstünde dururdum ama durmamayı seçtim.

    gene de kendimi nasıl teselli ettiğimi söyleyeyim:) Joseph’in Bruce’u öldürdüğü ve Y.G.’nin annesinin hayatta kaldığı gelecekte anne, belki de joseph ve bruce ile karşılaşmamaktan ötürü farklı bir sebeple öldürülüyordu. Bruce josephten kaçıp filmin hikayesi kendini gösterdiğinde kelebek etkisi misali olaylar bir alternatif senaryoyu tamamen kapattı. yani belki de her ne kadar bruce Y.G.’yi öldürmek için koştursa da belki de tüm örgütü taradığı kısımda farkında olmadan Y.G.’yi oluşturan asıl yolağı kapadı (belki ordaki gangsterlerden herhangi biriydi bruce’un geldiği zaman çizgisinde Y.G.’nin annesini öldüren ya da çocuğu aynı amaca yöneltecek başka bir motivasyona sebep olan). ancak aslında süreci tamamen değiştirdiğini bilmediği ve arada josephten ötürü yeni bir süreç yazılmaya başlandığı için gene de Y.G.’y saldırması gerektiğini hissetti. bu da filmin kalanını doğurdu. tabii bu dediklerim tamamen züğürt tesellisi, filmin dediğiniz gibi halkayı tamamlamak için bana bunlar hakkında fikir vermesi gerekirdi. ama ben affediyorum ekibi, sonuçta geçen senenin en iyi bilimkurgularından biri oldu gene de looper.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Uçan Daireler İstanbulda (1955)

Orhan Erçin Uçan Daireler İstanbulda filmindeki uzay gemisini, gemideki robotlar
blank

Thomas Est Amoureux / Thomas In Love (2000)

Pierre-Paul Renders’in yönetmenliğini yaptığı Thomas In Love adlı bu filmi