Çocuklarınız için ne kadar mücadele edebilirsiniz?
Bu soruya hiç düşünmeden, “Son ana kadar!” diye cevap verebilirsiniz belki. Ve belki de gerçekten her türlü zorluğa göğüs gerebilirsiniz. Peki, bu mücadele amansız bir hastalığa karşıysa ve dayanıklılığınız her seferinde bir sınavdan geçiyorsa buna daha ne kadar katlanabilirsiniz? İşte Lorenzo’nun Yağı, tüm bu sorulara yanıt olacak filmlerden biri. Michaela ve Augusto Odone çiftinin oğulları Lorenzo için verdikleri mücadeleyi beyazperdeye uyarlayan Lorenzo’nun Yağı, hemen herkesin başına gelebilecek bir olayı en yalın ve etkileyici haliyle seyircisine aktarıyor.
1983 yılında görev sebebiyle Doğu Afrika’da bulunan Odone ailesinin hayatları, Washington’a dönmelerinden kısa bir süre sonra 5 yaşındaki oğulları Lorenzo’nun ADL adı verilen ve o döneme kadar henüz çaresi bulunamamış genetik bir hastalığa yakalanmasıyla tümden değişir. Lorenzo’nun, oldukça sakin bir çocukken okulda ve evde yaşadığı sinir krizleri sebebiyle doktora giden Odone’ler, günlerce süren araştırmalar sonucunda çocuklarının sadece 5-10 yaş arası erkek çocuklarında görülen ve genetik aktarım yoluyla geçen bir hastalığı olduğunu öğrenirler. ADL, kanda anormal derecede bulunan yağların beyni tahrip etmesiyle zamanla kör, sağır, dilsiz, felçli hale getiren ve nihayetinde ölümle sonuçlanan bir hastalıktır. Teşhisten sonra iki yıl içinde tüm çocuklar hayatlarını kaybetmektedirler. On yıl öncesine kadar hastalığın ne olduğu tıbben bilinmezken, sonucu olmayan yöntemlerle çocuklar zorlu tedavilere maruz bırakılmaktadırlar. Bunun üzerine harekete geçen Michaela ve Augusto, tıp eğitimi almadıkları halde, hastalık üzerine yapılmış araştırmaları inceleyerek ve tıbbi konferanslar düzenleyerek büyük bir başarı elde ederler. Olağanüstü bir çaba sarf ederek buldukları yöntemle, hem Lorenzo hem de diğer ADL hastası çocuklar için umut ışığı olurlar.
Yönetmenliğini George Miller’ın yaptığı filmin başrollerini Nick Nolte (Augusto) ve Susan Sarandon (Michaela) paylaşırken, Susan Sarandon’ın kusursuz performansı ona Oscar adaylığı kazandırır. En iyi özgün senaryo ile birlikte toplamda iki dalda Oscar’a aday gösterilen filmin bana göre en etkileyici anlarından biri Michaela’nın Lorenzo’ya, “Artık dayanmak zor geliyorsa sana, gidebildiğin kadar çabuk İsa’nın yanına git. Annen ve baban iyi olacak.” diyerek ondan neden vazgeçtiğini açıkladığı sahnedir. Yapılacak bir şeyin kalmadığı anda yaşanan çaresizliği ve umutsuzluğu bir annenin gözlerinde gördüğünüzde, yüreğinizin acıdığını hissedeceksiniz. Odone ailesinin yaşadıklarına şahit oldukça onlarla birlikte yaşadığınız endişe yerini yeniden umuda bırakacak ve film boyunca aslında imkânsız diye bir şeyin olmadığı gerçeği aklınızı kurcalayacak. İzleyicisine hissettirdiklerinin yanı sıra güçlü oyunculukları ile göz dolduran Lorenzo’nun Yağı, bu hastalığa dikkat çekmesi, tanınması ve araştırmaların teşviki açısından da ayrı bir önem taşıyor.
Filmde Susan Sarandon ve Nick Nolte’a Lorenzo rolünde eşlik eden Zack O’Malley Greenburg’ün rol aldığı tek yapım olan filmde, usta oyuncu Peter Ustinov’u Dr. Nikolais rolünde görüyoruz. Filmde izlediğimiz Myelin projesiyle, gerçek hayatta Augusto Odone tıp doktorlarının bile gerçekleştiremediği bir şeyi başararak fahri doktora unvanına hak kazanıyor. Bu tarihten itibaren tedavisi olmayan bir hastalık türü olmaktan çıkan ADL’e yakalanan çocukların büyük bir çoğunluğu Lorenzo’nun yağı sayesinde hayatta kalmayı başarıyorlar.
Çocuklarının hastalığını öğrendiklerinde yaşadıkları çaresizlik ve umutsuzluğa rağmen çabalamaya devam eden, yaşantıları ve ilişkileri altüst olan bir ailenin bu ibret verici öyküsünü ve azmini hayranlıkla izlemekten kendinizi alamayacaksınız. Sonuna geldiğinizde ise daha filmin en başından okuduğunuz şu cümleleri yeniden hatırlayacaksınız:
“Hayat sadece mücadele ile anlam bulur. Zafer ve yenilgi sadece Tanrı’nın ellerindedir. Öyleyse yaşasın mücadele.”