2007 yılı mahsulü Los Cronocrimenes, Nacho Vigalondo tarafından yönetilmiş olan İspanya yapımı bir film. Uluslararası piyasadaki İngilizce ismi ise Timecrimes.

t5Karısı ile yeni bir eve taşınan Hector, daha ilk sahnelerden gördüğümüz üzere sakar bir arkadaştır. Yeni evlerinin tadilatı dışında kalan boş vakitlerinde pek sevdiği dürbünü ile orman manzaralı evinin bahçesinden etrafı gözetlemektedir. O röntgen günlerinden birinde ormanda soyunan bir kadın görür. Daha sonra kadının izini kaybeder. Merak katsayısı fırlayan Hector çıplak kadın görüntüsünü aldığı yere doğru gider. Kadını çırılçıplak baygın bir vaziyette bulur. Yanına yaklaştığında ne olduğunu anlamadan, başı pembe sargıyla sarılı bir adam tarafından koluna makasla darbe alır. Panik halde kaçmaya başlar. Anlamsız bir kovalamaca başlar. Yakınlardaki başka bir eve gelen Hector hiç düşünmeden içeri girer. Girdiği mekân araştırma enstitüsü tadında bir yerdir. İçeride bulduğu bir telsiz ile tanımadığı bir adam tarafından enstitü dahilinde başka bir binaya doğru yönlendirilir. Pembe sargılı adam peşindedir. Gittiği diğer binada bir zaman makinası vardır. Pembe sargılı adamdan saklanmak için zaman makinasının içine girer. Makina çalışır. Hector zamanda tam bir saat geriye gider. Neler olduğunu kavramaya çalışırken kendini işleri daha da karıştırırken bulur.

Son zamanlarda yakın tarihli filmleri izliyorum, çok da fazla bir beklentim olmadan. Timecrimes’a başlarken de çok fazla bir beklentim yoktu. Ama ummadığım kadar eğlenceli bir işle karşılaştığımı söylemeliyim. Zamanda yolculuk fikri her daim ilgimi çeken bir konu olmuştur. H.G. Wells sağolsun The Time Machine isimli romanı ile zamanında bir hayli etkilemiş demek ki. Bahsi geçen roman da bildiğim kadarı ile iki defa sinemaya uyarlandı; her iki filmin ismi de The Time Machine; ilki 1960 yılı yapımı, yönetmen George Pal, ikincisi 2002 yılı yapımı, yönetmen Simon Wells ki Simon Wells H.G. Wells’in torununun oğlu. Bu filmlerin ikisi de romandan aldığım keyfi tam olarak veremese de 1960 yapımı ilk filmi ikinciye tercih ederim.

Neyse, sonuç itibarıyla mevzu zamanda yolculuk olunca nezdimde bir sıfır önde başladı Timecrimes. Hemen başlarda yakaladığı bu avantajı da en sonuna kadar korumayı başardı. Timecrimes, aslında tam bir bilim kurgu da sayılmaz. Zamanda yolculuk mevzusunu ufak bir sos olarak kullanarak eğlenceli bir macera gerilim filmi çekmiş yönetmen Nacho Vigalondo. (Kendisi aynı zamanda hem senaryoyu yazmış, hem de zaman makinasının olduğu binadaki görevliyi canlandırmış.)

page2

Timecrimes ufak bütçesi ile geçtiğimiz senelerde izlediğimiz Primer‘i (2004) anımsatıyor. Gerçi Primer’in “light sürümü” gibi dersek daha doğru olur. Bilim kurgu hastası bünyelere biraz hafif kaçsa bile sonuna kadar keyifle izleniyor. En azından Jumper (2008) gibi, Next (2007) gibi Hollywood kökenli zırva bilim kurgu soslu aksiyonlardan katbekat üstün olduğu gönül rahatlığı ile söylenebilir.

Hollywood demişken bir de kötü haber verelim; Hollywood boş durmamış, bu filmin de haklarını satın almış. Pek yakında Timecrimes’ın yeniden çevrimini izleyebiliriz.

Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

12 Comments Leave a Reply

  1. Yönetmenin 7:35 de la mañana (7:35 in the Morning, 2003) isimli kısasını aşağıdaki adresten ingilizce altyazılı olarak izleyebilirsiniz. 2005 yılında en iyi kısa film oscarı için aday olmuş ama kazanamamış.

    http://www.youtube.com/watch?v=ziqvcJsKUoE

  2. filmi izlerken çok eglendim “pick your own adventure book” tarzı kitapları anımsattı bana. bir sonraki zaman sıçramasında kahramanımızın ne yapacağını tahmin etmeye çalışmak çok zevkli. film zamanda yolculuk ve zaman yolculuğu sırasında yapılan degişiklerin hayatımızı nasıl etkileyeceği üzerine. ispanyol sineması yine yardırmış :)

  3. evet geçenlerde aradım o kitaplardan sahaflarda felan bulamadım. neyseki depoda eskiler arasında 4-5 tane çıktı. çok zevkliydi

  4. Tolga o nasıl depo öyle:) Bende de vardı Bando veriyordu zamanında az okumadık süperdir.

  5. Açıkçası ben filmi çok beğenmedim. Zamanda yolculuğu tetikleyen unsurun, kendisinin zamanda yolculuk yapmış olması gibi ‘kendine referans’ veren bir kısır döngü var.

    Ama sonuçta bizim sinemamız gibi gelişmekte olan İspanyol Sineması’nda farklılaşma görmek güzel. Elbette her filmin los lunes al sol, los amantes del circulo polar gibi başarılı filmler üretmelerini bekleyemeyiz. Olumlu bir atılım, orta derece bir film.

  6. @ Burak Çevik:
    Kısır döngü olarak bahsettiğiniz şey zaten filmin de bir yerde anafikrini oluşturuyor: Kader. Hector zaten daha önceden çizilmiş bir rota üzerinde sanki olayları kontrol edebilirmişcesine hareket ediyor ama dediğim gibi her olay önceden belirlenmiş, Hector sadece doğru zamanda doğru yerde bulunmaya çalışıyor. (Ki bu uğraşı vs de önceden bu şekilde belirlenmiş.) Sonuçta kaderci bir film Timecrimes.

    Son dönemlerde popüler olan anti kaderci yapıya ters düştüğü doğru ama sırf bu sebepten dolayı da “kötü film” olarak yaftalayamayız.

  7. Öncelikle Zaman Makinesi!nin ilk uyarlamasını ikinciye tercih eden birisini bulmak sevindirici(salyangozun sürat yaptığı sahne favorimdir George Pal’ın uyarlamasında)
    Sözkonusu İspanyol filminde ise bir kara mizah tadı yok değil(başı sargılı hektorun doğru zamanlamayla diğer Hektor’u korkutmaya çalışması mesela gayet eğlenceliydi)sondaki kabullenişse insanoğlunun zaman(döngü?)karşısındaki yılgınlığını gösteriyordu.

  8. @ ferdi:
    Bence de bahsettiğiniz gibi kara mizah filmin en büyük artısı. Sanki bütün film koca bir şaka gibi. (Özellikle bahsettiğiniz sahne hakikaten iyiydi.) Filmin sonundaki dinginliği ben daha çok kader karşısındaki kabullenmeye yordum. Sanki alttan alta “bu hayatta ne kadar uğraşırsak uğraşalım daha önceden belirlenmiş olan kaderi değiştirmeye gücümüz yetmez” gibi bir mesaj veriliyor.

    Gerçi bir noktada açık bir kapı bırakılmış (ölüm kısmı) ama ben zaten olayların her seferinde aynı şekilde geliştiğini, hiçbir şeyin değişmediğini düşünüyorum.

  9. Elbetteki olayların kısır döngüsü nedeniyle tam bir sonu yok gibi (mi acaba? belki de ben anlayamamışımdır) ancak filmden aldığımız zevki düşürüyor mu? Hayır efendim.İlk dakikasından son dakikasına kadar pür dikkat izledim.Olayların akışını, kurgusunu enfes buldum.

    -spoiler-
    Bir de keşke o bisikletli kızı feda etmesiydin be Hector! :D
    -spoiler-

  10. @ufearless:
    Eğer Hector bir kere daha “hadi baştan!” demezse filmin son sahne itibarıyla bittiğini rahatça söyleyebiliriz. Zaten son sahneye baktığımızda, Hector’un yorgunluktan (belki yılgınlıktan?) karısı ile beraber sakin sakin oturmayı tercih ettiğini görüyoruz.

    Bence “daha da gitmez zaman makinasıyla geriye” : )

  11. En baştan bakılınca olaylar zaten tek gün içersinde lineer eş zamanlı oluyor. Herşey aynı anda iç içne geçmiş.

    Sonunda tek hector kalıyor, işler bir şekilde çözülüyor ama ortada bir suç var :)

    ve bu TİME CRİME :) güzel film

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Atomic Submarine (1959)

türünün meraklılarının kaşırmaması gereken siyah-beyaz bir 1950'ler b-bilimkurgu kült klasiği
blank

Kesik Başla Tenis Oynayan Robocop ve Ghatothkachudu (1995)

1995 yılında Hindistan'da gişeyi sallamış filmlerden biri olan Ghatothkachudu, çok