Los ojos de Julia / Julia’nın Gözleri 2010 yapımı 112 dakikalık bir İspanyol gerilim filmi. Aynı zamanda yönetmeni olan Guillem Morales’in ikinci uzun metraj yapımı.
Yönetmenin en önemli özelliklerinden biri ise öncesinde efsanevi yönetmen Guillermo Del Toro ile çalışmış olması. Ustanın mistik havası dağınık olsa da hissedilebilir boyutta. Aynı zamanda ünlü yönetmen desteğini meslektaşından çekmemiş filminde yapımcılığını üstlenmiş. Yapım uzun süredir gördüğümüz en iyi gerilim filmlerinden biri. Oyuncu koltuğunda ise başarılı performansları ile Belen Rueda, Lluis Homer ve Pablo Dorqui’yi görüyoruz.
Yağmur gökten tüm hızıyla inerken sokak ışıkları sanki birazdan ne olacağını biliyormuşçasına yanıp sönmeye başlar. Ve biz yağmurun kokusuyla karanlık bir eve gireriz. Gözlerine inen perdeyle görü yeteneğini kaybeden kadın bizim göremediğimiz bir varlıkla konuşmaktadır. Fondan hafif bir müzik yayılmaktadır etrafa. Ona; sen kazandın der. En azında şu şarkıyı kapat. Ne kadar nefret ettiğimi biliyorsun. Neden böyle sessizsin? Bir şeyler söyle!
Julia, altı aydır haber alamadığı ikiz kardeşini merak etmektedir. İkisi de aynı göz hastalığından muzdariptir. Sara kör olmuş uygun donörü beklemektedir. Julia’nın ise çok az bir zamanı kalmıştır kardeşi ile aynı kaderi paylaşmak için. Fakat her şey kardeşinin intiharı sebebiyle değişecektir. Julia’ya göre kardeşi kendine kıyacak bir kadın değildir. Araştırmaya karar verir. Ve karşısına bir hayalet çıkar. Kimsenin görmediği yalnızca gözleri olmayanların hissettiği bir hayalet…
Yönetmen film boyunca bizi görme yeteneğini yitirmek üzere olan bir kadının gözlerinin içine yerleştirip görünmeyen bir adamın peşine düşürüyor. Julia onu hissetmeye başladığı ve ne pahasına olursa olsun ikizinin ölümüne sebep olan adamı bulmayı kafasına koyduğu andan itibaren sizde koltuklarınızda kendinizi kısıtlı yetinizle o bulmacanın içinde buluyorsunuz. Gözleriniz çoğu kez neyin ne olduğunu seçemez hale geldiğinde gerilim doruğa çıkıyor. Julia’ya inanmakla inanmamak arasında gidip gelmeniz yetmiyormuş gibi bir de görünmeyen bu adamın nefes alan bizlerden biri mi yoksa gerçek bir hayalet mi olduğu sorusu takılıyor aklınıza. Yönetmen istediği noktaya sizi getirip bıraktığında her şeyden ve herkesten şüphelenirken buluyorsunuz kendinizi. Kullanılan teknik ve kamera açıları göz dolduruyor bu açıdan.
Özellikle ilk yarıda gerilimin dozunu arttırmak konusunda sıkıntı çekmeyen yapım ikinci yarıda biraz tökezler gibi oluyor ve çareyi geçmiş zaman olur da alırız elimize mutfak bıçağını nostaljisine kaptırıyor. Tüm suçlu ailemdir ben böyle doğmadım kader beni bu hale getirdi klişesi bir yerlerde aslında daha farklı olabilirdi demenize sebep oluyor. Yine de kaçan, kovalanan, gören, göremeyen tüm karakterleriyle beraber başarılı bir yapım var karşımızda. Julia’nın görmeye çalışıp da göremediği yüzler size de görünmüyor ve bu durum seyri daha da keyifli hale getiriyor. Seyretmeye niyetlendiğinizde size boşa geçmiş dakikalarım serzenişinden uzak tutma garantisi veriyor.
Benim oldukça beğendiğim bir film oldu. Yeni dalga İspanyol korku sinemasının tüm özelliklerini taşıyor. Guillermo del Toro’dan izler taşıyor, zira bu yeni sinemayı neredeyse o yarattı diyebiliriz.
Yavaş yavaş kör olma duygusu resmen klostrofobi yaratıyormuş bu arada .)
Vasat bir filmi ustaca yorumlamışsınız, bu yazının aşkına izlemeyen sırf sizin gözleriniz deydi diye izler kanımca.tebrik ederim.
Renkler, çekimler oldukça başarılıydı. Yönetmen büyük bir başarıyla Julia’nın duygularını bize geçiriyor. İçinde bulunduğu durumu çok rahat hissedebiliyorsunuz. Bu filmin en başarılı kısmı. Katil arama meselesi ise bazı yerlerde klişeye kaçıyor ancak bu göze batmıyor.
Son dönemde zevkle izlediğim korkulardan biri. Tabi filmi izledikten bir süre sonra, göz doktorunun yuzde on görme kaybı yaşadığımı söylemesi direkt filmin her sahnesini tekrar hatırlamama sebep oldu. Filmin anlatımının etkisinde kör olmayı bekledim yavaş yavaş…