Kör bir adamın yaşlı annesinin evinde kocasını başka bir adamla aldatan bir kadın ve o esnada küvette erkek kardeşini boğmakta olan kadının evde yalnız bıraktığı küçük kızı… İşte efsane Mario Bava’nın oğlu Lamberto Bava’nın ilk yönetmenlik tecrübesi! Fulci, Argento ve Bava severlerin ağzına layık bir Giallo/Video Nasty kırması: Macabre!
Macabre aslında 70’lerden 80’lere geçiş döneminin, yani Giallo döneminden Video Nasty dönemine geçişin enteresan bir örneği… Şöyle bir geriye dönersek, tam o yıllarda, 70’lerin süper-stilize İtalyan Giallo filmlerinin, artık yerini ultra-vahşet dolu canilik filmlerine bırakmaya başladığını görüyoruz. Videonun çıkışıyla artık vahşet filmleri sinema seyircisi ile sınırlı kalmıyor, otoritelerin gözünden uzak bir şekilde, ailenizin vhs’cisinin raflarından korku hayranları ile buluşuyordu. 1980 ila 1984 arası iyice cozutan bu vahşet filmleri sonunda otoritelerin dengesiz hışmına uğruyor, kurunun yanında yaş da yanıyor ve insanlık daha buna hazır olmadığı için yasaklamalar başlıyordu. (Bakınız: Video Nasties)
1970’lerin öncü Giallo ustalarından Fulci ve Argento bu vahşet ivmesinin başını çekiyorlardı. En büyük Giallo ustası Mario Bava ise ömrü yetmediği için artık malesef korku sahnesinde değildi (ama asla bugünkü Argento gibi yaşlılığında art arda rezalet filmler yapmadı, seyircisini küstürmeden gitti rahmetli). Lamberto Bava, yamyam janrını başlatan en kötü şöhretli filmlerden Jungle Holocaust (1977) filminde Rugero Deodato’ya yine asistanlık yapmıştı. Ayrıca Mario Bava’nın son 15 senesinde de babası Mario Bava’yla çalışmıştı. Bu engin tecrübesinden sonra böylesine dehşet bir vahşet filmiyle beyazperdeye atılması, o dönemin akımına tam da cuk oturuyordu.
Macabre, eşini aldatan psikopat bir kadının ve onun daha da psikopat kızının hikayesini anlatıyor. Aldatan annenin küçük kızının kendi kardeşini küvette boğması sahnesi oldukça etkileyici. Anne ve babasının sadakatsizliğinin çocuklar üzerinde bıraktığı etkiyi anlatmanın oldukça manyak ve bir o kadar da Freud-sal bir yolu. Ancak olaylar burda bitmiyor. Panik içinde arabayla eve dönen kadın yolda kaza yapıyor ve yanındaki sevgilisi feci bir şekilde can veriyor. Bu olaydan bir yıl sonra, akıl hastanesinden çıkan kadın, kocasını aldattığı o eve geri gidiyor. (Ev dediğim sanırım bir otel olsa gerek).
Not: Genelde filmlerin hikayelerini anlatmayı sevmem. Ancak Macabre’nin hem eski orjinal posteri, hem de Arrow Video’nun yeni yaptığı dvd kapağı, her ikisi de filmin sürprizini daha baştan seyircinin yüzüne yapıştırıyor. Bu durumdan şikayetçi olsam mı olmasam mı bilemedim. Keza iki poster de muhteşem ötesi! Ve zaten filmin sürprizini anlamak için çok da zeki olmaya gerek kalmıyor.
İşler otel sahibi kör genç adamın, olaydan 1 sene sonra otele geri gelen kadının odasından sevişme seslerinin geldiğini duymaya başlamasıyla iyice enteresan bir hale gelmeye başlıyor. (Şimdi tekrar düşünüyorum da tam otel de değil burası, bir nevi pansiyon gibi bir yer, neyse…) Ancak kör adam ne kadar uğraşsa da odadaki erkeğin kim olduğunu bir türlü bulamıyor. Bütün bunlar olurken buzdolabındaki kilitli soğutucu ise bize korkunç bir Nekrofil hikayesinin patlamakta olduğunun sinyallerini veriyor. Ancak zaten filmin posterinde ve kapağında duzdolabı içinde kesik bir kafa olduğu için bu gizemin pek bir önemi olmuyor…
Aslında Lamberto Bava o dönemler İtalya’daki gerçek bir hikayeden etkilenmiş. Kocası öldükten sonra kafasını buzdolabında saklayan bir kadının hikayesi İtalya’da o dönem günlerce gündemi meşgul etmiş… Ancak Macabre’ın gerçek bir hikayeden esinlenerek yazılmış olması, bu küçük Giallo’nun hiç akla hayale gelmeyecek saçmalıklara sapkınlıklara yelken açmasına engel olmamış tabi ki…
(SPOILER: Filmin sonunda bütün bu anlattıklarıma rağmen yine de sizi şaşırtacak, filmin geri kalanıyla hiçbir bağlantısı olmayan olağan üstü bir final sahnesi var!)
Bu arada filmin içeriği kesinlikle 30 dakikalık bir Masters of Horror veya Tales From The Crypt bölümü olmak için daha elverişli. 90 dakikayı dolduracak materyal pek yok. Malesef birçok giallo gibi Macabre da biraz sıkıcı olabiliyor. Oyunculuklar yer yer gülünç derecede abartılı. Görüntü yönetmenliği harika. Renkler, mekanlar, kareler, atmosfer leziz mi leziz. Dönemin İtalyan tür sinemasının bütün artıları ve eksileri Macabre’da mevcut.
Bu film sonrasında Dario Argento’nun Inferno (1980) ve Tenebrae (1982) gibi ikonik filmlerinde yönetmen asistanlığı ve bütün sinema tarihinin en kötü şöhretli birkaç filminden biri olan Rugero Deodato’nun Cannibal Holocaust‘unda (1980) yönetmen asistanlığı yapan Lamberto Bava, esas olarak muhteşem kült Demons‘un (1985) yönetmeni olarak tanınıyor. Ancak ben Macabre’ı izledikten sonra internette bazı kaynaklarda Lamberto’nun en iyi filmi Macabre olduğuna dair yazılarla da karşılaştım. Bence Demons’un yeri apayrı, ancak türün severleri için Macabre (1980) de kesinlikle kaçırılmaması gereken bir film diyerek sözlerimi sonlandırayım…