Filipinler Merkezli İstismar Sineması Çılgınlığı Amerika’yı Sallıyor!

“İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın en üretken sinema endüstrilerinden biri, senelik üretimi 350 filme kadar çıkan Filipinler olmuştur. Bu filmlerden hiçbiri okyanus ötesinde gösterime girmemiştir. 1960’ların sonunda bu durum kökünden değişti. Amerika dışında bir yerde ucuz tür filmleri üretim üssü kurmak isteyen başına buyruk Amerikalı yapımcılar, Filipinler’den yeni dünyadaki ‘drive-in’ sinemalara doğru akan filmlerden oluşan dev bir dalganın önünü açtılar. Bu Filipin istismar sinemasının anlatılmamış vahşi öyküsüdür.”

Machete Maidens Unleashed posterYukarıdaki epigraf ile açılan Machete Maidens Unleashed, o döneme bizzat birinci elden tanık (ve müdahil) olan sinemacılar ile yapılan röportajları, konu edilen filmlerden görüntülerle destekleyerek, Filipinler’de çekilen ABD yapımı istismar filmlerinin Amerika’daki ‘drive-in’ sinemaları işgalinin nedenlerini, nasıllarını masaya yatırıyor.

Avustralya yapımı belgeselin yönetmeni ise tanıdık bir isim: Mark Hartley. Uzunlu kısalı bir dolu belgeselden tanıdığımız Hartley’nin ‘ozploitation’ sevdasının yansıması olan Not Quite Hollywood: The Wild, Untold Story of Ozploitation! (2008) isimli belgeselde, dönemin sinemasal çılgınlıklarına karşı olan tutkusunun izlerini görmek fazlasıyla mümkün. Hatta hızını alamayan Hartley, 2013 yılında ‘ozploitation’ bombalarından Patrick’in (1978) ‘remake’ini de çekti. İlk 30-40 dakikasını çok beğendiğim yeniden çevrim, sonraki dakikalarda güç kaybetse de ilginç bir deneme olarak akıllarda yer etti.

Roger Corman, Joe Dante, Jack Hill, John Landis, Brian Trenchard-Smith ve Eddie Romero gibi yönetmenler, Pete Tombs, Mark Holcomb gibi sinema yazarları ve R. Lee Ermey, Sid Haig, Marlene Clark, Pam Grier, Celeste Yarnall gibi oyuncular ile yapılan taze röportajların yanı sıra Gerardo de Leon, Cirio H. Santiago, Vic Diaz, Ferdinand Marcos ve Imelda Marcos’a ait arşiv görüntüleri kullanılıyor. Bu kadar kalabalık bir grubun dakikalarca süren konuşmalarını filme alıp izlettirmek, demode bir tercihmiş gibi görünebilir (ki biraz öyle) ama anlatılanlar o kadar ilginç ki sıkılmaya vakit bulamıyorsunuz. Bu demode durumun farkında olan Hartley, bol kesmeyle konuşan kafaları sık sık değiştirerek konuşma sürelerini minimumda tutup dinamik bir tempo yakalamaya çalışmış. Bu çabasını da döneme ait hareketli müzikler ve yine dönemin ruhuna uygun araya atılan film parçaları ve fragmanlar ile desteklemiş.

Açılış jeneriğinden hemen önce John Landis olayı kabaca şöyle özetliyor: “İstismar sineması, düşük bütçe ve ikinci sınıf anlamına gelir. Düşük bütçenin ana kurallarından biri, film çekmek için en ucuz yer neresiyse oraya gitmektir. İşte Filipinler burada devreye giriyor. Cangıllar var, istismar edebileceğiniz kadınlar var, yani her şey var ve hepsi çok ucuz. Orada çekilen istismar filmlerinin çoğu ABD, Avustralya ve Avrupa için çekildi. Üstelik Marcos da çıkıp ‘Buraya gelin, size orduyu da veririm’ dedi, daha ne olsun!”

Terror Is a Man (1959)Belgesel, önce istismar sinemasının Filipinler’deki doğuşu ve gelişimi üzerinde duruyor ve istismar sinemasının ülkedeki ustası olarak Gerardo de Leon’u işaret ediyor. Hemen arkasından anılan isim ise onun sadık ve yetenekli yardımcısı Eddie Romero. ABD ile işbirliği de tam o dönemde başlıyor. Filipinler’de görevli bir Amerikan askeri olan Kane W. Lynn, ülkede yaşamaya karar veriyor ve yapımcılığa soyunuyor. 60’lı yılların başından itibaren, de Leon ve Romero yönetmenliğinde ABD/Filipinler ortak yapımı filmler çekmeye başlıyorlar. İlk başlarda savaş filmleri çekiyorlar ama o dönem ABD’de savaş filmleri pek tutmadığı için okyanus ötesine satmakta sıkıntı yaşıyorlar. Amerika’dan gelen ‘neden korku filmi çekmiyorsunuz’ önerisine, ‘elimizde şöyle bir şey var’ diyerek daha önceki yıllarda çekilmiş Terror Is a Man’i (1959) gösteriyorlar. Amerikalı yapımcılar The Island of Dr. Moreau replikası filme bayılınca Lynn, filmin ismini Blood Creature olarak değiştirip Amerika macerasına yolluyor. Film ‘drive-in’ sinemalarda çok popüler olunca cevabın korku filmlerinde olduğunu anlıyorlar. Böylece üç B’nin (Blood-Beast-Breast / Kan-Yaratık-Göğüs) hâkim olduğu filmlerin Amerika istilası başlıyor.

Roger Cormansız Olmaz!

1970 yılında kurulan New World Pictures’ın (yani Roger Corman’ın) devreye girmesi, Filipinler macerasına dahil olması ve sonrasında yaşananlar da belgeselin içinde önemli bir yer kaplıyor. Jack Hill’in yönettiği The Big Doll House (1971), Corman’ın yapımcısı olduğu Filipinler’de çekilen ilk film olmasının yanı sıra istismar sinemasının gözde alt türlerinden W.I.P. (Women In Prison) furyasının da başlangıcı sayılır. Corman, filmin bitmiş halini ilk gördüğünde hiç sevmediğini itiraf ediyor ama 100.000 dolarlık bütçesine karşılık 4 milyon dolar kazandırınca “hadi bundan bir tane daha yapalım” dediğini de eklemeyi unutmuyor.

Machete Maidens Unleashed! - SAVAGE SISTERS

Belgeselde ayrıca istismar sinemasında kadının temsili de tartışılıyor. İşkenceye, tecavüze ve daha akla hayale gelmeyecek tonla aşağılamaya maruz kalan kadınların resmedildiği (özellikle W.I.P.) filmler hakkında, filmleri yapanların ve finanse edenlerin görüşlerine yer veriliyor. Ama daha da ilginci bu filmlerde rol alan kadın oyuncular, hem o dönemde neler hissettiklerini, hem de şimdi genel olarak istismar filmleri ve özel olarak kendi rolleri hakkında neler düşündüklerini beyan ediyorlar. Bu kısımlar bence belgeselin değerini katbekat arttırıyor.

Bütün bunların dışında çılgınlıkta sınır tanımayan yönetmen Cirio H. Santiago, cüce ajan Weng Weng, Filipinler’de çekilen Apocalypse Now (1979), Filipinler’de yaşanan askeri darbe ve diktatör Marcos’un yönetimi ele geçirmesi, akabinde Marcoslar’ın Filipinler’i Asya kıtasının Cannes’ı yapma hayali ile ilgili bölümler de fazlasıyla ilginç detaylar barındırıyor.

Machete Maidens Unleashed, her sinemaseverin ilgisini çekecek anekdotlarla dolu ama özellikle istismar sinemasına meraklı olanların mutlaka izlemesi gereken, çok eğlenceli bir belgesel.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

Belgesele Konu Olan Filmlerden Seçme Posterler

Not: Posterleri tam boy görebilmek için üzerlerine tıklayabilir, sağ ve soldaki oklara basarak da galeri içinde gezebilirsiniz.

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Soykırım Silahı Olarak Gıda: Food Will Win the War (1942)

Food Will Win the War, ABD Tarım Bakanlığı’nın siparişi üzerine,
blank

Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir (2011)

Bir an önce Ekümenopolis belgeselini izleyin. Böylece içinde yaşadığınız şehir