Max’i bir başına Wasteland’da (çorak topraklar) bırakalı tam 30 yıl olmuş. Max’in çılgın dünyası üç filmin ardından video furyası sırasında İtalyan ve Filipinli işgüzar sinemacılar tarafından Humungus’un (Mad Max Road Warrior’un kötü adamı) yaptığından bile beter yağmalanmış. Battletruck, 1990: The Bronx Warriors, New York 2019, Equalizer 2000, Stryker, Wheels of Fire, Land of Doom ve daha niceleri…
Bu video filmlerinin de kalbimde ayrı bir yeri olmakla birlikte yakın zamana kadar devam eden fikir yağması yüzünden (Resident Evil: Extinction’ı tekrar izleyin) o tarafta anlatılacak pek hikaye kalmış gibi görünmüyordu. İtiraf etmeliyim ki; Star Wars ya da Alien’in aksine çok fazla genişletilebilecek bir dünyası yok Mad Max’in… Aslında iki filmde o dünyanın sınırlarına gidilmişti, o yüzden de 3. film, Beyond Thunderdome daha derin bir hikayelendirme içermesine rağmen, Max’in iflah olmaz hayranları (benim gibi) dışında kimselere yaranamadı.
Ama George Miller (adaşı George Lucas’ın aksine) akıllı ve ilerleyen yaşına rağmen coşkusunu yitirmemiş bir sinemacı… Soru şuradan gelsin; Star Wars’un orijinal üçlemesinde en çok sevdiğimiz şey neydi? Elbette uzay savaşları ve Ölüm Yıldızı patlatmacılık! Peki, Lucas yeni üçlemede ne yaptı. Gereksiz bir dünya karakter ve galaktik konsey bıdı bıdılarıyla bizi salonda uyuttu. Halbuki bir Star Wars filminin bel kemiğini her zaman it dalaşlarıyla dolu epik uzay savaşları oluşturmalıydı!
George Miller, insanların 3 Mad Max filmi izledikten sonra en çok akıllarında kalan ve yeniden izlemek istedikleri şeyin ne olduğunu iyi biliyor; Road Warrior’un final sekansındaki amansız takip ve hayatta kalma savaşı… Bir tırın çevresinde onlarca yağmacı… Hareket eden bir süvari kalesi ve ona saldıran Kızılderililer… Bol kerosen patlaması, havada takla atan dublörler, paramparça olan arabalar…
İşte Mad Max Fury Road (Road Warrior’a gönderme daha isimden başlıyor) bize tam da bunları veriyor, hem de doz aşımı şeklinde… Aksiyon sinemasından muhteşem bir altın vuruş!
George Miller, eski filmlere çaktırmadan selam çakarken (Max’in silahının bayat fişekler yüzünden ateş almaması) ve tam gaz aksiyona odaklanırken Buster Keaton’un sessiz sinema zamanlarında denediği gerçekçilikten hiç vazgeçmiyor. Bu sahneleri gerçekten çektiler diyorsunuz izlerken… Yeşil ekran önünde kendi kendine dekmancılık oynamaktan çok daha fazlası var Fury Road’da…
Dikkat! bu yazı filmi izlememiş olanlara önerilmez, sonunu söyledi diye mızıkçılık yapmayın!
Filmin hikayesi basit, bu da yönetmenin tercihi… George Miller, Max ve kafilesini düz bir çizgide ilerletip sonra da aynı çizgide geri döndürüyor. Ölümsüz Joe adındaki bir tiran su ve yiyecek gibi kısıtlı kaynakları elinde tutarak halkını köleleştirmiş. Protein fakiri eciş bücüş halkı “nerde bu devlet” bile diyemeyecek kadar bitap düşmüş. Hepsinin taptığı adam su vanalarını kısa bir süre açınca şükrediyorlar ama tiranlar yoksullukla terbiye ederler, durum yine aynı. “suya bağımlı olmayın, bu kötüdür” diyor Ölümsüz Joe… Sahip olduğu zenginliği paylaşmıyor, bunu korumak için de, radyasyonun etkisiyle belli bir yaştan sonrasını göremeyecek erkekleri “War Boys” olarak yetiştirerek askeri yapmış. Kendi uydurduğu, İskandinav mitolojisinin etkisinde kalmış bir dinle hükmediyor hepsine… Testosterondan çıldırmış bu genç adamlar suratlarına galvanizli sprey boyasını sürdükten sonra Valhalla’da kutsanacaklarını sanarak ölüme gidiyorlar.
Ölümsüz Joe kendinden sağlıklı bir nesil yaratmanın peşine düşmüş ve kendine klanın güzellerinden bir harem bile oluşturmuş ama onun hesaplayamadığı şey, kurmaylarından biri olan ve War Rig’in (petrol taşıyan bir savaş tırı) sürücü koltuğuna oturan Furiosa… Furiosa, Ölümsüz Joe’nun kadınlarını alıp çocukken yaşadığı Yeşil Diyar’a kaçırmayı ve orada umutlu bir gelecek kurmayı planlıyor. Bu aslında oldukça umutsuz bir plan ve başarısız olmaya mahkum ama neyse ki Max oralarda dolanıyor!
Max’in dünyasında kadın olmak!
Mad Max filmlerini izlememiş olanlar George Miller’ın “güçlü kadın” mesajını bu filmle gönderdiğini sanıyorlar ancak Max’in dünyasında kadınlar hep güçlüydü. Mad Max Road Warrior’da çocuk yaşta kalbimi çalan savaşçı kadın (Virginia Hey) ya da Beyond Thunderdome’daki hükümdar Aunty Entity (Tina Turner) gibi…
Kimbilir, Avustralyalı yönetmen kendi ülkesindeki kadınların gücünden etkilenmiş de olabilir. Avustralya kırsalında kadın olmak zor, erkeklerle omuz omuza yaşam mücadelesi veriyor bu ülkenin kadınları… Öyleyse, daha güzel! Elbette bu filmde kadınların varlığı biraz daha öne çıkarılıyor. Charlize Theron’un müthiş performansıyla canlanan Furiosa karakterinin yanında 70 yaşından sonra aksiyona dalan Yeşil diyarın amazon nineleri geleceği kadınlar kuracak ve kurtaracak mesajının altını çiziyor. Kafayı yağmayla ve savaşarak ölmekle bozmuş erkeklere karşı tohumları saklayan ve onları yeşertecek toprak arayan kadınlar…
İzlerken, Furiosa’nın oyun çaldığını, Tom HardyMax’in bu filmde yancı olduğu gibi bir fikre de kapılabilirsiniz ancak Max’in elinde imkan varken (Nux’u esir aldığı sahnede) Ölümsüz Joe’nun değil de Furiosa’nın tarafına geçtiğini ve aksiyona asıl yön veren karakter olduğunu gözden kaçırmayın. O olmasa bacılarımız 169 gün sürecek tuz çölü yolculuğunda kavrulduğuyla kalacak. Max karakteri geçmişinden kaçıyor ve kendisini önemsemiyor. George Miller da bunun altını çizmek adına Max’i bilmiş bir karakter olarak karşımıza çıkarmıyor. The Bullet Farmer’ın işini bitirdiği sekansta göreceğiniz üzere; üstüne düşeni böbürlenmeden yapan, kendi geçmişinin hayaletleri tarafından bağışlanmak için her fedakarlığı yapan, gönülsüz bir serseriden yeniden ilk filmdeki ideallerine kavuşan kanun koruyucuya dönüşen, film boyunca “salak” ya da kan torbası” gibi aşağılayıcı isimlerle çağırılmaktan pek de şikayetçi görünmeyen Max filmin finalinde sadece Furiosa’ya söylüyor adını; “Max… Benim adım Max…”
Elbette ayakları yere basan bir aksiyon filmi McG’nin çektiği Charlie’s Angels filminden ya da kahramanların kaygısızca hava attığı Fast and Furious filmlerinden farklı oluyor. Max film boyunca ruhen ve bedenen kanıyor, aşağılanıyor, kıçını yaşlı kadınlar kurtarıyor ve filmin finalinde alıştığımız “kahraman filmlerinden” farklı olarak kızı öpemiyor!
Max’in çorak dünyasında nefesinizi tutacağınız bir aksiyona hazırsanız beklemeden sinemaya gidin! Mad Max Road Warrior için Atilla Dorsay yıllar önce “bazı filmler televizyona sığmaz” diye yazmıştı. George Miller yine aynı şeyi yapmış! Star Wars nasıl 2. Dünya Savaşı’nın uçak gemileri çevresinde gerçekleşen destansı deniz savaşlarını uzaya taşımayı başardıysa Mad Max Fury Road da, posta arabalarının peşindeki Kızılderilileri (War Boys’un düşman araçlarını oklamasına kadar) ve o heyecanlı takibi kıyamet sonrası bir dünya setine aktarıyor. Çocukluğumuzdaki gibi heyecanlanıyoruz izlerken! Bu filmde diğerlerinden farklı olarak modifiye araçların kendilerine ait karakterleri de iyice ortaya çıkmış.
En merak ettiğiniz şeyi de en sona sakladım; Tom Hardy’den Max olur mu? Olmuş hem de Mel Gibson’ı aratmayacak kadar iyi bir Max Rockatansky olmuş Hardy… Çekilmesi planlanan iki filmde Max rolünü oynamayı kabul etmiş olması da bu yüzden çok sevindirici. Remake’lerden, Reboot’lardan, 30 yıl sonra gelen devam filmlerinden nefret ederim ama Max’le yeniden karşılaşmak beni çok heyecanlandırdı. Max’e özenen onlarca tatsız tuzsuz denemeden, The Book of Eli gibi açıkça din propagandası ve iPod reklamı yapan çöplerden sonra George Miller, “az kenara çekilin çocuklar” deyip post apokaliptiğin anarşist ruhunu yeniden canlandırıyor.
Bu yazıdan sonra Öteki Sinema’da şunlara da göz atmak isteyebilirsiniz:
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Mad Max eleştirisini Öteki Sinema’da yazan biri olur inşallah dedim çünkü sizin bu tür filmlere sevgiyle ilgiyle yaklaştığınızı biliyorum. Gerçekten iştah açıcı bir yazı olmuş. Filmi izledikten sonra kafamda uçuşan fikirlerin tamamı burada var. Özellikle önceki Mad Max filmlerinde kadının kendine yeten halinin anlatılması, ilk kez burada karşımıza çıktığı yanılsamasını çürütmesi açısından iyi olmuş. Bu vesileyle sitede daha çok bilimkurgu yazısı isteriz. İyi çalışmalar dilerim.
Filmi çok beğendim 2. izleyişim fakat kafamda takılan soru işaretleri vardı , açıklayıcı makalenizden sonra hepsi son buldu bu tarz filmleri çok seviyorum umarım serinin devamı gelir.