Şerif Gören’in rejisinde çekilen Darbe (İki Arkadaş olarak da bilinir) filminin bir sahnesinde memur Cüneyt Arkın’ın kapısı çalınır. Arkın kapıyı açar, oğlunu (Ahmet Sezerel) kanlar içinde görür. Arkadaşları getirmiştir direnişçi genci. Büyük patronlar yine devrededir, çıbanbaşı olarak görülenlerin sonunun ne olduğu aşikârdır. Oğul son nefesini verirken arkadaşları ”mücadelenin bitmeyeceğini” dile getirir.
Öteki Sinema için yazan: Oğulcan Çomak
İsyan bayrağını çeken bu gençlerin arasında yönetmen Yavuz Özkan da vardır (Gençler arasında Sinan Çetin’i de görmek mümkün). Yavuz Özkan, Darbe filmindeki karakterini ”çeşitlendirerek” yeraltına taşıyor. Gerçek anlamındaki ”yeraltında” direnen karakter, ”hak arama” olgusu üzerinden bölünerek çoğalıyor.
Maden, zorlu çalışma koşullarında hayatlarının ucuz görülmesinden şikâyet eden maden işçileri üzerine nitelikli bir film. Ülkemizin kanayan yaralarından biri göçük altında kalan işçilerdir. Maalesef belirli dönemlerde bu acıyı tekrar tekrar yaşıyoruz. 1978 yılında dillendirilen ”tedbirsizlik”, 2013 yılında da dillendiriliyorsa ”kalkınma ekonomisinin” ne denli umut verici(!) olduğu sizler tarafından da rahatlıkla algılanabilir.
Sinemamız Muhsin Ertuğrul ile tiyatro anlayışı üzerine bir müddet ilerlemiş, istisnalar dışında yavaş yavaş melodrama kaymıştır. Melodramlar öncesi aidiyet, hak, tutku vb. üzerine tematik ve toplumsal filmler çeken Metin Erksan, Lütfi Akad vb. isimler istisnaları oluşturmaktadır. Nitekim Susuz Yaz Berlin’de Altın Ayı aldıktan sonra devlet tarafından sahiplenilmiş, Yılanların Öcü dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in ”sakıncası yok” söyleminden sonra izlenebilmiştir. Daha duyarlı bir nesil yetiştikçe filmlerin çehresi de değişmiştir. Yeşilçam’da ”poster çocuğu, babacan” gibi sıfatlara maruz kalan oyuncular bu değişime ayak uydurmuştur. Maden filminin kadrosunda bu sıfatlara ”layık görülmüş” iki usta sanatçı yer alıyor. 1970lerin ikinci yarısında Cemil, Yıkılmayan Adam, Yarınsız Adam vb. politik alt metinlere sahip filmlerde oynayan Cüneyt Arkın ve Arzu Film’den kendi isteğiyle koparak bambaşka bir dünyaya dalan Tarık Akan.
Cüneyt Arkın, kimilerine göre Yeşilçam’daki en yakışıklı jöndür. Renkli gözleri, fönlü saçları ve bilindik bakışıyla müthiş bir ”tip” yaratmıştır. Sinemamızın Alain Delon’u melodramlar yavaş yavaş sahneden çekilirken tarihi filmlere geçiş yapmış, 1980’lere gelmeden ”sözü olan birkaç filmde oynayarak çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Özellikle Yarınsız Adam ve Yıkılmayan Adam birbirlerini tamamlayan iki filmdir. Her iki filmin sonunda da bizi şaşırtır Cüneyt Arkın. Yılmaz Güney’in büyük firmaların, bankaların panolarına karşı işemesine selam verircesine (bkz.Umut) Arkın da devasa büyüklükteki panoların önünde şov yapar, saldırılara karşı yıkılmaz. Fiyatlar düşmesin diye arz edilen ürünle oynamaya kalkanlara ”kendi kurallarına göre” cezalar verir. İnşaatı devam eden bir apartmanının ”yerli giymem, üstümdeki Paris’ten” diyen müteahhidine karşı efelenir. ‘En üst katı” selde evi hasar gören yaşlı kadına verir. Bu filmlerde mafyavari bir karakter olarak ele alınmış olsa da ezilenin yanındadır. Bize uyarlanan ”Robin Hood” olur. Bu filmlerin eleştirildiği en temel nokta, yer yer gülünç olmalarıdır. Ciddiyetle filmi izlerken bir anda kavga başlar, belli ki pek sever Cüneyt Arkın dövüş sahnelerini.
Tarık Akan, sinemaya Cüneyt Arkın’dan sonra girmiştir. İlk dönem filmlerinde bebek yüzlü piyanist, fabrikatör çocuğu vb. sıradan roller oynamıştır. Ertem Eğilmez ile buluşur bir anda. Sev Kardeşim, Yalancı Yârim, Tatlı Dillim, Oh Olsun gibi filmlerde esas oğlanı oynar. Çoğunlukla ”Ferit” olarak adlandırılır. Öyle ki ”Ferit” ismi başka bir aktöre verildiğinde yadırgar seyirci. Romantik komedi türünde filmlerin arasına ”Canım Kardeşim” gibi bir başyapıt yerleştirir Tarık Akan. Bu filmi de Ertem Eğilmez yönetmiştir. Fakir edebiyatı yaptığına dair eleştiriler almış olsa da, küçük insanların büyük düşlerini resmeden çok iyi bir filmdir. Tarık Akan jön oynarken umutsuz ağabeye dönüşüverir. Öyle ki Halit Akçatepe ”bu filmde aşk yok, iş yapar mı” diye tasalanmış, ancak usta rejisör Ertem Eğilmez ” bu filmde çok büyük bir sevgi var, kimse seyretmese bile, eğer biz iyi bir şey yaptık diyebilirsek, doğru yoldayızdır demektir.” diyerek geleceği görmüştür (Sinema Dergisi, En İyi 100 Türk Filmi Özel Sayısı, syf 147). 1975 yılında Hababam Sınıfı’nda ”Damat Ferit” karakteriyle seyirci karşısına çıkan Tarık Akan, serinin ikinci filminde oynamak istemese de Ertem Eğilmez’i kıramamış ve oynamıştır. Aynı yıl ”Bizim Aile” filminde yine ”Ferit” olmuş ve ”zalim Saim Bey’e” karşı ailesinin yanında dirayetli olmuştur. Arzu Film’den koptuktan sonra bocalama dönemi yaşayan Tarık Akan Osman Seden, Natuk Baytan gibi yönetmenlere çalışmış ve günü kurtarmıştır.
Maden filmi, hem Cüneyt Arkın hem Tarık Akan için çok önemli bir basamak. İlyas karakteriyle ”işçilerin başı” hüviyetindeki Cüneyt Arkın filmde kalburüstü bir oyunculuk sergiliyor. Keza Nurettin rolünde Tarık Akan da övgüye değer. İki karakteri çok iyi işlemiş Yavuz Özkan. İlyas karakteriyle yakınlaşmamız iki kilit sahnede gerçekleşiyor: İlyas’ın kardeşinin yolladığı mektubu okuduğu sahne ve sendika başkanının düzenlediği toplantı sahnesi. İlk sahne ”yama” gibi görülebilecekken çok iyi bir manevrayla ”olmazsa olmaz” oluyor, ikinci sahnede gerçekleşen ”tepkinin” yarattığı ”etki’ de bir hayli büyük. Yeri gelmişken belirtelim, sendika başkanını ve başkanın sağ kolunu Cüneyt Arkın ile pek çok filmde çalışmış Baki Tamer ve Aydın Haberdar oynuyor. Başkanın ve sağ kolunun ”üstlerine” karşı saygıda kusur etmemeleri ve gerektiğinde infazcı rolüne bürünmeleri filmin bir diğer çarpıcı yönü. Nurettin karakteriyle yakınlaşmamız İlyas’a oranla daha kolay oluyor. Çünkü İlyas, eşi ve 2 çocuğuyla yaşıyor. Kurulu düzeni var. Diğer işçiler gibi lojmanda kalmıyor. Kısacası ”çekirdek ailenin direği” Nurettin… Babamız, amcamız, ağabeyimiz… Ne zaman yaşadıkları yere -içlerinde Hale Soygazi’nin de bulunduğu- şehir şehir gezen eğlence grubu geliyor, o zaman işler biraz değişiyor. Hale Soygazi oynadığını rolün hakkını vererek filme cuk oturuyor. Nurettin’in kafası karışıyor, hak, direniş ikinci plana atılıyor. Son tahlilde, kadının toplumdaki yerine eleştiri getiren oldukça vurucu bir sahnede bağırıyor Soygazi: ”Orospuyum, orospu”
Film, İlyas’ın kendi kontrolünde olmadan karşılaştığı tehlikelere paralel olarak, Nurettin’in bizzat kendi kontrolünde ve tehlikeden ziyade ”zevk” durumunu anlatmış ve bunda da seyirciyi şaşırtmıştır. Finale doğru, baktığı her yer beyaz olsun isteyen emekçiler için ”fedakârlık” yapılacak ve seyirci heyecan verici sahneler eşliğinde düşünmeye sevk edilecektir.
Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Hale Soygazi dışında Halil Ergün, Meral Orhonsay, Nurhan Nur, Ahmet Kostarika gibi sanatçıların kadroyu tamamladığı Maden karlı kış günlerinde çekilmiş. Çamur deryası içinde koşuşturan işçilerin dünyası bize hiç de uzak değil. İnsanların çaresiz olmamasını öğütleyen, birlikten kuvvet doğar sözünün en güzel emsallerinden biri Maden. Sinemamızın iki jönünün geçirdiği değişim için ”başlangıç” (her ne kadar Cüneyt Arkın zamanla çizgisini kaybetse de) sayılabilecek Maden filmini herkese tavsiye ediyorum. İzlemek isteyenler buraya uğrayabilir.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Not: Tarık Akan ve Yılmaz Güney’in tanışması bu film sayesinde olmuş. Akan, Maden’i Ankara’ya Sansür Kurulu’na götürürken hapisteki Yılmaz Güney’e bırakmıştır. Daha sonra arkadaşlıkları başlamıştır. Sizlerin de bildiği üzere, Yılmaz Güney’in senaryolarını yazdığı ”Sürü” ve ”Yol” Tarık Akan’ın kariyerindeki doruk noktalarıdır. (Herkes O’ndan Söz Ediyor, syf 243)[/box]
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Kaynakça
Tüm Zamanların En İyi 100 Türk Filmi, Sinema Dergisi Özel Sayı
Herkes O’ndan Söz Ediyor, Yılmaz Güney. Ahmet Soner[/box]
yazı çok iyi.. öteki sinema’da görmek istediğimiz türden :)