Şili’den Sağlam Bir Gerilim: Magic Magic (2013)

9 Ağustos 2013

magic_magic posterHerkes gençken çoğunu tanımadığı insanlarla bir tatile ya da bir partiye gitmiştir. Bu buluşmaların en az birinde de tuhaf bir paranoya krizi geçirmiş, herşeyden şüphe etmiş, delirecek gibi hissetmiş ve açık alanda bile klostrofobi yaşayıp bulunduğu mekanı terk etmek istemiştir. Siz de böyle tecrübeler yaşadıysanız bu filmi çok seveceksiniz. Ama bana sorarsanız, benzer tecrübeleriniz olmadıysa da seveceksiniz bu filmi.

Öteki Sinema için yazan: Ezgi Aksoy

Film, Sebastián Silva imzalı. Sebastián Silva, Şili’nin son zamanlarda çıkardığı en yetenekli yönetmenlerden. 1979 doğumlu genç bir yönetmen olan Silva’yı, festival severler La Nana (2009) ile hatırlayacaklar. La Nana; Golden Globe, Sundance Film Festivali ve Torino Film Festivali’nden aldığı ödüller dahil, 28 ödüllü harika bir filmdi. Ardından 2010’da Old Cats gelmişti ki, o da son derece başarılıydı. 2013’te ise Silva dramdan gerilime atlayarak beni şaşırttı. Acaba nedir nedir diye izlemeye koyuldum ve trailer’ı ile ters köşe yapan harika bir filmle karşılaştım.

Açık ara bu yıl izlediğim en iyi gerilimlerden biri olan Magic Magic, son zamanlarda çekilmiş ve içinde 20 yaş civarı insanlar barındıran en eli yüzü düzgün film. Buna oyuncuların performansları, sinematografi ve kurgu da dahil.

Konu kısaca şöyle; yumuşak huylu Alicia ABD dışındaki ilk tatilini kuzeni Sarah ve arkadaşları ile Şili’nin muhteşem doğasında bir yerlerde geçirecektir. Yola çıktıkları ilk saatlerde kuzeninin başkent Santiago’ya dönmesi gerekir. Alicia ise dillerini bilmediği ve tanımadığı bu insanlarla uzak bir yerlere doğru yolculuğa devam eder. Sonunda vardıkları yer bir doğa harikasıdır, ancak etrafta onlardan başka kimse yoktur. Alicia daha tatilin başından beri biraz paranoyak ve dengesiz davranmaktadır. Ama görünürde Şilili arkadaşlarının da dengesizlik konusunda ondan aşağı kalır yanı yoktur. Gerçi bu noktada Alicia’nın ve Türkiye’deki izleyicinin bilmediği bir şey var; Şililer Amerikalılara ve bizlere göre biraz fazla laubali ve “şakacı” olabiliyorlar. Neticede Alicia’nın ve aslında diğerlerinin de tatili yavaş yavaş bir kabusa dönüşür.

magic_magic orta

Zaten iyi performansları ile tanıdığımız genç oyuncular Juno Temple, Emily Browning, Michael Cera ve Şilili genç oyuncu Agustin Silva bu filmde de başarılı performansları ile filmin kalitesini yükseltiyorlar. Böyle bir film kötü oyunculuklarla okul müsameresinden başka bir şey olmazdı zira. Silva, bu genç ve yetenekli oyuncuları almış, dramadaki başarısını üstüne eklemiş, Şili’nin harika doğası ile birleştirip üzerine biraz da Mapuche kanı eklemiş. Böylece bize dalga dalga yükselen gerilimi ile hem naif, hem de insanı içten içe geren ve hipnotize eden bir film vermiş.

Filmin inandırıcılığı daha başından itibaren kendini gösteriyor. Az önce de dediğim gibi sanırım Silva’nın dramalardaki başarısı burada etkili oluyor. Özellikle yolculuk sahnesi o kadar yalın ve sadeydi ki, o doğallık bile yeterince gerilim yaratıyordu. Ayrıca Micheal Cera’nın oynadığı karakter Brink filmin ilk yarısının en sinir bozucu yanı. Brink her gençlik geriliminde muhakkak karşımıza çıkan sevişme sevdalısı “şapşal genç” prototipi diye izlerken bir anda gerçek bir karaktere dönüşen ve filme ivme katan bir karakter aynı zamanda. Zaten film ilerledikçe en sinir bozucu karakterin ev sahibi Barbara olduğuna kanaat getirdim.

magic_magic 1

Özellikle Hollywood’dan benzer hikayelere sahip filmleri yıllardır izliyoruz. Ama buna rağmen Magic Magic benzerleri arasından sıyrılmayı başarıyor. Üstelik klişelere pek girdiğini de söyleyemem. Filmin en büyük sürprizi ise filmin sonlarına doğru tanık olduğumuz Mapuche ayini. Ancak Silva burada biraz mesafeli yaklaşmış sanırım olaya. Ama bu mesafe beni rahatsız etmedi doğrusu. Mapuche’ler yıllardır Şili hükümeti tarafından topraklarına sahip çıkmak istedikleri için katlediliyorlar. Silva bu meseleye daha filmin başlarında Barbara aracılığı ile ve sadece bir cümleyle gönderme yapıyor. Silva’nın bu mesafeli yaklaşımı sanki “bu kadar söylüyorum size, gidin araştırın” der gibiydi…

Filmle ilgili tek şikayetim, son bölümde olayların nedeninin yeterince net ortaya konulmaması. Aslında başka bir şikayetim daha var sonla ilgili, ama onu söylersem spoiler vermiş olacağım.

Not: Uzun yıllardır ilk kez içinde “ot” olmayan bir gençlik gerilimi görmek güzeldi. Hayatın gerçek gerilimlerinden yola çıkarak da iyi filmler yapılabileceğini hatırlatması açısından da önemli bulduğum filmin IMDb puanını ise son derece düşük buldum.

blank

Ezgi Aksoy

Sinema yolculuğu 80’li yıllar korku filmleriyle başladı. Ucuz filmlerle büyüdü. Sinema, yazından sonraki en büyük tutkusudur. Şuan LeMan, yeniHarman ve Bayan Yanı’nda araştırma dosyaları ve populer kült yazıları yazmakta ve medeniyet üzerine kafa yormaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Poughkeepsie Tapes (2007)

The Poughkeepsie Tapes, New York’un kuzeyindeki Poughkeepsie şehrine 1992 yılından
blank

Spoorloos / The Vanishing (1988)

Aslında basit bir olay örgüsüne sahip olan Spoorloos, filmin kendine