manbitesdogposterBu gün batı sinemasının potansiyel gişe kemirgenlerinden biri haline gelen mockumentary türü, halihazırda eşelenip çıkarılmayı bekleyen nitelikli yapımları kendi kümesinde barındırmaya devam ediyor. Son on yıl içerisinde suyu çıkarılacak ölçüde sömürülmüş olsa da, taze fikirlerden güç alarak, yeni kanallarda yol kat etmeye devam eden bu tür; düşük bütçeyle keskin zekanın pratikliğini orta noktada buluşturarak evlendirmeyi başarabilmiş pek çok yapımın etiketi haline gelmiş durumda!

Öteki Sinema için yazan: Fatih Yürür

Bu noktada, emektar DeLorean’ımıza atlayıp, günümüzden 22 yıl öncesine gittiğimizde, karşımızda henüz tam anlamıyla palazlanmamış olan bu türün en güzide örneklerinden birinin dikildiğini görüyoruz. İnsanları dehşete düşürerek, koltuklarına çivilemiş olan Cannibal Holocaust’un çiğ vahşetinin üzerinden tam 13 yıl sonra (hayır hayır bu rakamlar üzerinden saçma sapan bir denklem kurma peşinde falan değilim elbette) henüz emekleme aşamasında bile olmayan found footage türüne taptaze bir nefes üfleyen Man Bites Dog; janrının en cafcaflı örneği olma iddiası taşımasa da, kelimenin tam anlamıyla buluntu belgesel türünün daha sonraki yıllarda sırt dayayacağı dramatik tercihlerin haritasını tek tek işaretleyerek, kurgusal belgesel mecrasına sırt dayayacak yeni nesil sinemacıların yol göstericisi oluyor.

Man Bites Dog006

Remy Belvaux, Andre Bonzel ve filmin başrolünde de izlediğimiz Benoit Poelvoorde üçlüsünün hayata geçirdiği bu projenin, kurgusal belgesel çeşitlemelerini yaratıcı bir takım fikirlerden yola çıkarak başarılı bir biçimde beslediği düşünüldüğünde; 1999 yılında gişeyi sallayan ve nitelik açısından da bu üç kafadarın hamlesinin bir kaç fersah gerisinde seyreden Blair Witch Project fikrinin aslında ne kadar yavan olduğunun da bir kere daha üzerinden geçmiş oluyorsunuz. Özellikle günümüzde karşımıza çıkan düşük bütçeli mockumentary çeşitlemelerinin, nefeslerini tekletmeden öyküyü nihayete vardırabilecek taze fikirlerden uzaklaşmaya başladığını göz önüne alacak olursak; yeni nesil kurgusal belgesel takipçilerinin geri dönüp Man Bites Dog’a bir kere daha alıcı gözle baktıklarında öğrenecekleri çok şey olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz!

Film, vücuda getirildiği dönem için fazla orijinal sayılabilecek bir seri katilin belgesel filminin “uygulamalı” yapım sürecine odaklanıyor. Geçtiğimiz yıllarda karşımıza çıkan, Behind The Mask: The Rise Of Leslie Vernon’un da başarılı bir biçimce taklit ettiği, “bir katilin gündelik hayatı ve cinayet işleme sanatında dikkat ettiği incelikler” üst başlığına yönelen film; slasher çeşitlemelerinden alışık olduğumuzun çok dışında bir arıza karakter sunuyor izleyiciye.

Man Bites Dog008

Her şeyden önce sosyal ilişkileri gerçekten başarılı, ailesine değer veren, travmalardan ve istismarlardan uzak bir çocukluk geçirdiği gibi, çocuklarla da iyi anlaşan; özünde son derece eğlenceli ve uyumlu görünen bir seri katil öyküsü sunarak izleyicinin gardını indiriyor film. Daha ilk saniyesinden itibaren, aradan geçen bunca zamana rağmen daha önce izlediklerinize benzemeyecek türden bir seri katil filmi izleyeceğinizi hissettiriyor sizlere.

Karizmatik katilimiz Ben için cinayet işlemek ve öldürdüğü insanların ganimetlerine çöreklenmek, kelimenin tam anlamıyla nefes alıp vermek gibi bir şey. Standart bir katliam gününde, postacıyı öldürerek işe başlayan; daha sonra da ufak tefek paralar kaldırabileceği orta yağlı avların peşinden koşan, en amirane tabirle memur gibi vardiyalı çalışan bir seri katil. Tabi Ben’i, emsallerinden ayıran yegane özelliği çalışma sistemi ya da bir katili “gerçekten katil yapan” dinamiklerden nasiplenmemiş olması değil! Yeri geldiğinde sağlam epistemolojik sorguların dibinde debelenen, estetik hazlardan ve sosyo-kültürel lafazanlıklardan keyif alan, sözüm ona çok katlı binalardaki bireysel yalnızlaşma üzerine durmadan kafa patlatan bir katil o! Sanat galerilerinde elinde kırmızı şarabıyla entelika havuzuna dalmaktan çekinmediği gibi piyano çalabilmek gibisinden üst sınıfa mahsus uğraşlara da sahip! İki kelimeyle özetleyecek olursak: Çok Yönlü…

Man Bites Dog003

Bütün bu ayrıksı ve orijinal özelliklerinin yanı sıra Ben her şeye rağmen, acımasız ve vahşi bir katil! Şöhret peşinde olmadığını, göz önünde bulunmak istemediğini, kendi deyimiyle “sürümden kazandığını” iddia etse de; kendisi hakkında yapılan belgesel filmin heyecanına kapılmaktan da geri durmayan biri…Üstelik ne kadar fedakar ve babacan bir katil olduğunu gösterebilmek adına, yapım ekibinin prodüksiyon masraflarını karşılamaktan ve ekibiyle birlikte rakı masasında dağıtmaktan da geri durmuyor!

Fakat Ben’in, naklen kameraya kaydedilen cinayet kıyımları silsilesi, bir noktadan sonra onun filmini çekmeye çalışan yapım ekibi için sevimliliğini yitirmeye başlıyor. Bir şantiyedeki çatışmada filmin ses teknisyeni Patrick’in öldürülmesiyle birlikte, Ben’i izleyen kameranın arkası da kana bulanmaya başlıyor! Bir sonraki kayıp ise, ekibin bir başka üyesi olan Franco’nun öldürülmesi oluyor. Benoit’in vahşet dolu yaşam öyküsünü tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren bu acısı bol belgeselin çekimleri sırasında yaşanan talihsiz ölümler, zaten küçük olan yapım ekibini de iyiden iyiye eritmeye başlıyor!

Man Bites Dog004

Genel anlamda sevimli bir vahşiliğe sahip gibi gözüken Man Bites Dog’un kendine has rahatsız edici grafik tercihleri de yok değil! Rast gele bir evi basıp, sevişmekte olan bir çifti silah zoruyla alıkoymak, adamın gözü önünde kız arkadaşının ırzına geçmek ve nihayetinde çiftin bağırsaklarını dışarı dökmek; sadece Ben’in değil, beraberindeki çekim ekibinin de sapkınlığını gözler önüne seriyor. Bu bağlamda belki Cannibal Holocaust’un şiddet şiirinin yanında liriği hafif kalsa da, rahatsız edicilikten muaf olduğunu söyleyebilmek hiç de mümkün değil!

Totalde Man Bites Dog, mockumentary anlayışının bu gün geldiği noktaya bakıldığında, hala keşif değerini korumakta olan bir hazine! Doğal ama güçlü oyunculuklar, lezzetli bir sanat yönetimi ve seyir zevkine sos katan kadrajlar; filmin emsallerinin kolaycılığına kaçmadığının en açık göstergesi.

Hayatından aksiyonu, insanları, şiddeti ve bütün bunlara garip bir şekilde eklemlenen “yaşama sevincini” eksik etmeyen Ben’in öyküsü, özünde “sevimli bir seri katil” öyküsü anlatmanın çok çok ötesinde, insanoğlunun ruhunun karanlıklarına gizlediği Benoit’ler ile yüzleşmesi için sağlam bir bahane sunuyor aslında…

Criterion DVD fragman – Tıkla izle!

Man Bites Dog002

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Synth Britannia (2009)

Synth Britannia, 80’lerde pop müzik kültüründe etkilerini hissettiren İngiliz Synth
blank

Ne Güzeldir Birlik Olmak: Yollara Düştük (2014)

1977 yılında gerçekleşen sansüre hayır yürüyüşü hakkındaki Yollara Düştük, günümüzde