man_of_steel_poster_by_hammond09-d5930z8Çizgiromanlarda her şey mümkündür. Modern zaman şövalyeleri olan süper kahramanlar umut ve adalet dağıtırken her macerada yeniden sınanırlar. Tüm bunlara dayanma gücünü ise sahip oldukları toplumsal ahlak duygusundan alırlar. En azından bir zamanlar öyleydi. Yıllar geçtikçe çizgiroman içeriğinin şiddet dozu arttı. Yeni nesil kahramanların öfke kontrol sorunları ayrıca tartışabilir ancak çizgi romanın altın çağındaki şövalye kahramanlar dağının tepesinde kırmızı pelerinli, mavi taytlı biri oturur; Superman!

Superman’i okumayan, bilmeyen yoktur. 1938’den bu yana, çizgi romanların dışında, animasyonlarda, TV dizilerinde ve 80’lerdeki 4 bölümlük sinema serisiyle tepemizde uçmaya devam ediyor. 2006’daki oldukça başarısız “Superman Dönüyor” macerası yüzünden seyirciler dahil herkes kırmızı pelerinlinin günümüz çizgi roman uyarlamaları için eskimiş bir fikir olduğuna inanmıştı. Batman’in bile fantastikten hızla uzaklaşarak polisiye köklerine döndüğü bir zamanda Superman animasyon ve çizgi roman sahası dışında dokunulmaması gereken bir masala dönüşmüş gibiydi.

Superman’i 2006’da uğurladığımız Yalnızlıklar Kalesi’nden (kutuplardaki gizli sığınağı) geri çağıran ise Dark Knight serisiyle çizgi roman uyarlamalarının yol haritasını değiştiren Christopher Nolan oldu. Nolan, filmi yönetmek yerine Watchmen’le gerçekçi ve etkileyici bir çizgi roman uyarlamasına imza atan Zack Snyder ile çalışmayı tercih etti. Nolan filmlerinin etkisini katlarca arttıran müzikleriyle Hans Zimmer de ekibe katılınca yeni bir Superman macerası için kollar sıvandı ancak ortada içini dışını bildiğimiz bir kahraman varken, seyirciye “şimdiye kadar hiç görmediğiniz bir macera” nasıl izletilebilirdi? Christopher Nolan ismi ve vadettikleri yüzünden aklımdaki soru şuydu; bu Superman filmi gerçekten öncekilere benzemiyor mu?

Man of Steel006

Nolan ve Snyder, Superman mitini yeniden yoğururken pek çok ekleme ve çıkarma yapıyorlar. Bu filmde izleyeceğimiz “Superman, General Zod’a karşı” çatışması aslında 1980 yapımı Superman II’de işlendi ve bence bu şimdiye kadar yapılmış en iyi Süpermen filmiydi. Zod’un azılı ve karizmatik bir ‘kötü’ olmasının dışında yönetmen Lester, The Godfather’ın yazarı Mario Puzo’nun elinden çıkma senaryoyu, içerdiği harika mizah duygusunu koruyarak çekmeyi başarmıştı.

İzleyeceğimiz yeni macerada ise Nolan’ın tercihi olduğu belli bir şekilde Superman’in yaşam hikayesi yeniden yazılıyor. Kripton artık insanlarının uçan yaratıklara binerek dolaştığı, Star Wars evreninden ödünç alınmış bir gezegen. Superman’in “gezegenin son umudu” olarak dünyaya yollanması ve General Zod’un buna dahil edilmesi de şimdiye kadarki ezberimizi bozuyor.

Gelelim Kriptonlu bebek Kal-El’in içinde olduğu uzay gemisini bulan ve onu evlat edinen Martha ve Jonathan Kent çiftine… Her ne kadar Kal-El süper güçlerle donatılmış olsa da, onun erdem sahibi bir şövalyeye dönüşmesine yol açan kişi Jonathan Kent’tir. Çok okumuş biri değildir ama gönül gözü açıktır ve Clark’ın duru bir akılla süper kahramanlık yapmasının en büyük sebebidir. Çizgi romandaki Superman’le filmlerde izlediğimiz arasındaki en büyük fark budur. Superman’in, Örümcek Adam ya da Batman gibi kahramanlardan farklı olarak morali hep yüksektir ve sürekli bir ahlak sorgulaması içine girmez. Bu onu biraz mankafalı bir kahraman olarak gösterse de aslında o 2. Dünya Savaşı gazisi basit bir vatanseverin ruh haline sahiptir.

Man of Steel002

Man of Steel’de izleyeceğiniz, Kevin Costner tarafından canlandırılan Jonathan Kent ise tam bir ukala! Ağzını açtığı zaman susmak bilmiyor ve bir Amerikan başkanı yetiştirme hevesi çok belli. Beni en çok rahatsız eden değişiklik de bu oldu. Bir sahnede çocuk Kal-El sürekli bıdı bıdı yapan bu karaktere “keşke beni sadece babam olarak sevseydin!” bile diyor. Bu karakterin Superman: All Seasons çizgi romanında çizilmiş hali korunmalıydı. Anne Martha Kent’e ise pek dokunulmamış ve Diane Lane bu role çok yakışmış. Henry Cavill ve Diane Lane dışındakiler içinse aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Amy Adams, dünya üzerinde Lois Lane’i canlandıracak son kişi, Michael Shannon da çok iyi oynamasına rağmen Terence Stamp’ın General Zod performansına yaklaşamıyor. Ayrıca oyuncuyu öne çıkarmak için Zod’un iki yardımcısı olan Ursa ve Non karakterleri iyice geriye çekilmiş.

Hikayede başka değişiklikler de var. Örneğin Yalnızlıklar Kalesi’nin Superman’in attığı ve arktik bölgeye düşen kristalden oluşması yerine Kripton’dan binlerce yıl önce gelmiş bir uzay gemisi olması, Jor-El’in bilincinin bir akıl gösterenden arka kollayıcıya dönüşmesi… Ayrıca bu yazıda pek çok kez Superman diye yazsam da filmde bu tanım sadece 1.5 kez geçiyor (birinde yarım söylendi). Kahramanı artık daha çok Clark ya da Kal-El adıyla hatırlıyoruz. Telif hakları sorunundan haberdarım ama bence Nolan, Superman isminin de modası geçmiş olduğunu düşünüyor olmalı. Tüm bu değişiklikler bize daha önce izlemediğimiz bir macera olduğu hissini güçlendirmek için yapılıyor elbette ancak gerçekten öyle mi?

Man of Steel007

Mitosa bu kadar müdahil olunmasına biraz içerledim ancak filmi iştahla izlemeye devam ettim elbette… Sonra iyice düşünüp karar verdiğim şu oldu; bu Nolan’ın tahrif ettiği bir Süpermen hikayesi ama çeken kişi sanki Zack Snyder değil de Roland Emmerich ya da Michael Bay… Yine dünyalıların üzerinde dev uzay gemileri, onların ışınlarıyla tarumar edilen Metropolis şehri ve gökdelenler arasında bir kapışma… Oluşan hasarı temizlemek için Transformers’dan sonra 1000, The Avengers’dan sonra 2000 hafriyat kamyonu gerektiyse bu filme 10.000 tanesi gerekecek! Hani neredeyse “şehri kurtarmasan da olurdu Süpermen!” diyesiniz geliyor.

Kendi adıma Nolan, Snyder ortaklığından daha derin, felsefik yanı güçlü bir Superman macerası bekliyordum ancak sanırım asıl metin buna uygun değil. O yüzden ikili bir yerden sonra aksiyon sever seyirciyi ödüllendirme çabasına girişmiş ve bunu başarmış. İzlediğim en görkemli filmlerden biri Man of Steel. Bu anlamda son Iron Man macerasından çok daha fazla keyif aldım. Henry Cavill, zırha dönüştürülmüş yeni kostümü ve peleriniyle harika görünüyor. Nihayet kaslı bir süper kahraman! Hans Zimmer’in müzikleri aksiyon anlarına büyük katkı sağlıyor. Her şey bir yana, bu macera 2006’daki gibi kahramanı unutturacak bir başarısızlık değil. Son Kriptonlu’nun yeni maceralarını, özellikle Doomsday’le olan kapışmasını izleyeceğim günü iple çekiyorum!

Murat Tolga Şen / Beyazperde.com sitesi için yaptığım kritiktir.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Mortal Engines ya da Seni Yeneceğim Londra!

Mortal Engines gençler için yazılmış bir bilimkurgu olsa da film
blank

City of The Living Dead (1981)

City of The Living Dead, Fulci'nin en en iyi filmlerinden