Geçenlerde Öteki Sinema için Vigilante’yi (1983) yazarken farkettim ki sitede aynı yönetmene ait Maniac Cop üçlemesine dair bir iki kelam da olsa edilmemiş. Bu üçleme hakkında birşeyler karalamak için zamanında pek sevmiş olduğum bu üçlemeyi tekrar izledim. Tabii ki aradan geçen onca zaman sonra eski tadı vermeyeceğinin bilincindeydim, ama emin olduğum bir şey daha vardı, o da eski dostlarla karşılaşmak her daim keyif verir.

Maniac Cop (1988)

blankManiac Cop 1988 yılı mahsulü William Lustig tarafından yönetilmiş olan ABD yapımı bir film. Senaryo, başta It’s Alive (1974) olmak üzere onlarca öteki filme bulaşmış, ‘öteki’ sinemanın kült figürlerinden Larry Cohen’e ait. Cohen aynı zamanda filmin yapımcılığını da üstlenmiş.

New York’da bir polis suçsuz insanları tek tek avlamaya başlar. Emniyet ilk başta bu cinayetlerin polis tarafından işlendiğini saklamak ister, ama davaya bakan dedektif Frank McCrae (Tom Atkins) kişisel bağlantılarını kullanarak haberi basına sızdırır. Dedektifin amacı halkın bir şekilde olası saldırılara karşı tedbirli olmasını sağlamaktır. Amma velakin bu haber tam ters bir panik havası yaratır ve bir polis görev başında iken “manyak polis” olduğu şüphesi ile yaşlı bir kadın tarafından vurulur. Bu arada gizemli katil polis tarafından işlenen cinayetlerin sayısı artar ve emniyetin üzerindeki baskı yoğunlaşır.

Jack Forrest (Bruce Campbell) sorunlu bir evliliği olan, karısını iş arkadaşlarından Theresa Mallory (Laurene Landon) ile aldatan bir polis memurudur. Yine bir gece Theresa ile otel odasında buluştuğunda karısı tarafından basılır. Şiddetli bir tartışmanın ardından karısı koşarak oteli terkeder ve katilimizin bir sonraki kurbanı olur. Ertesi sabah karısının cesedi bulunduğunda Jack emniyetin halkı yatıştırmak için aradığı fırsatı yaratır ve hemen tutuklanır. Emniyet gururla katil polisi yakaladığını duyurur. Ama manyak polisin daha görülecek hesabı vardır.

Filmde ‘öteki’ sinemanın sevilen simalarından Bruce Campbell ve Tom Atkins başrollerde iken, yan rollerde Richard Roundtree ve Robert Z’Dar gibi önemli isimler var. Ayrıca ünlü boksör Jake la Motta ve yönetmen Sam Raimi’yi birer sahnede izlemek mümkün.

blank

Aynı Vigilante’de olduğu gibi bu filmde de özensiz ve savruk bir iş çıkartmış William Lustig. Bu sefer slasher ve polisiye türlerini birleştirerek “polisiye slasher” diye uydurabileceğim bir kombo tür yaratma peşinde gibi. (Hatta Cordell’in ölümden dönüp bir nevi ölümsüz olma durumunu düşünürsek abartarak “polisiye zombi slasher” bile diyebilirim.) Maniac Cop, ilginç konusu, çamur gibi görüntüleri, abartılı oyunculukları, belli bir mantık dizgesine uymayan senaryosu, zırva diyalogları ve seksenlere özgü Carpentervari diyebileceğim harika müzikleriyle ille de seksenlerin o garip filmleri diyenler için ideal bir tercih olacaktır.

You have the Right to Remain Silent… Forever!
(Sessiz kalma hakkına sahipsin… sonsuza kadar!)

Maniac Cop 2 (1990)

blankManiac Cop 2 1990 yılı mahsulü William Lustig tarafından yönetilmiş olan ABD yapımı bir film. Senaryo gene filmin yapımcısı Larry Cohen tarafından yazılmış.

Maniac Cop 2 ilk filmin final sahneleri ile açılır. Matt Cordell (Robert Z’Dar) denize düşen arabadan sağ(!) olarak kurtulur. Aradan iki sene geçer, bu iki sene zarfında Cordell’in nerede ne yaptığı hakkında hiçbir bilgi verilmez. Aniden ortaya çıkan Cordell ilk önce yarım kalan işlerini hallederek Jack (Bruce Campbell) ve Theresa’yı (Laurene Landon) öldürür. İlk filmin hesabını kapadıktan sonra yeni cinayetlere başlar. Bu sefer kendine bir de arkadaş edinir: New York Polisi’nin aradığı striptizci kızları öldüren bir seri katil olan Turkell (Leo Rossi). Jack ve Theresa öldüğünden onların yerine Cordell’le savaşmak için yeni kahramanlar koymak gereklidir. Bu filmdeki kahramanlarımız striptizci seri katil davasına bakan dedektif Sean McKinney (Robert Davi) ile polislerin psikolojik açıdan yardım aldıkları psikolog polis memuru Susan Riley (Claudia Christian) olur. İlkindekine benzer bir şekilde gene üst seviye görevliler Cordell’in yaşadığına ve intikam için cinayetler işlediğine inanmak istemezler. Jack ve Theresa’nın görevini üstlenen Sean ve Susan, Cordell’i yakalamak için işbirliğine giderler.

Serinin en sevdiğim filmi olduğunu söylemeliyim. Genelde bilinir ki devam filmlerinden pek iyi sonuçlar alınmaz, ama bu klişe Maniac Cop serisi için geçerli değil. Maniac Cop 2 bence ilkinden çok daha başarılı. Hapishanede Cordell’in alevler içerisinde kendisini kesen mahkumlardan intikamını aldığı sahneler çizgi üstü. Karakol baskını sahnesi için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Ayrıca araba kovalamaca sahneleri Lustig’den beklenmeyecek ölçüde başarılı. Sadece bu sahneler için bile seyredilmeyi hakediyor.

blank

İlkiyle hemen hemen aynı şekilde formülize edilen filmin en büyük problemi olacağı düşünülen şey merak duygusunun ortadan kalkması ile güç kaybedeceği yönünde olabilir. (İlk filmde cinayetleri kimin, niçin işlediği bilinmiyordu, burada artık katilin Cordell olduğu ve niçin öfke dolu olduğu biliniyor.) Ama bu olası negatif etken çok fazla zarar veremiyor, çünkü bu devam filmi ile birlikte Cordell, Friday the 13th serisindeki Jason ya da Halloween serisindeki Myers gibi bir karakter olma yoluna giriyor. Zaten final sahnesinde Cordell tabutunu parçalayarak dışarı çıkardığı eli ile izleyenleri bir nevi selamlayarak serinin bu film ile bitmeyeceğinin işaretini veriyor.

Maniac Cop 3: Badge of Silence (1993)

blankManiac Cop 3: Badge of Silence 1993 yılı mahsulü William Lustig tarafından yönetilmiş olan ABD yapımı bir film. (Lustig’in bu filmin çekimleri esnasında seti terkettiği ve Joel Soisson’un filmi tamamladığı söylenir.) Serinin üçüncü ayağında senaryodaki isim gene filmin yapımcılarından Larry Cohen.

Matt Cordell efsanesinin ilk iki film ile gayet güzel bir şekilde bağlandığı gözönüne alınırsa üçüncü bir filme ihtiyaç olmadığı aşikar. Ama tabii ki yapımcılar bu şekilde düşünmüyor.

Basit bir özet ile açılış yapılır: “Officer Matt Cordell was framed, imprisoned and brutally murdered by the very criminals he put behind bars. Seeking revenge on the police force that betrayed him, Cordell returned as the Maniac Cop to terrorize New York City. When fellow officer Sean McKinney finally cleared Cordell’s name he thought the terror would end. He thought wrong.” Kabaca çevirecek olursak; “Memur Matt Cordell tezgaha getirilerek hapse atıldı ve kendi elleriyle parmaklıklar arkasına gönderdiği suçlular tarafında acımasızca öldürüldü. Kendisine ihanet eden emniyet güçlerinden intikam peşinde olan Cordell, New York şehrini terörize etmek için manyak polis olarak geri döndü. Memur Sean McKinney nihayet Cordell’in ismini temize çıkardığında bu terörün biteceğini düşündü. Yanıldı.”

Maniac Cop 3, serinin ikinci halkasının finalindeki cenaze sahnesi ile başlar. Cordell tabutundan çıkarak bir kez daha dirilir. Bunun sebebi birisinin uyguladığı kara büyü ayinidir. (Bir bu eksikti, polisiyeydi, slasherdı, yaşayan ölüydü derken seriye şimdiye kadar kullanılmamış olan kara büyü faktörü de dahil edilmiş oldu. Şimdi hiçbir eksiğimiz yok gibi.) Bu esnada McKinney’in kızkardeşi kadar sevdiği memur Kate Sullivan bir market soygunundaki silahlı çatışmada ağır yaralanır ve bitkisel hayata geçer. Basının taraflı haberleri sonrası Sullivan çatışma esnasında masum birini vurmuş gibi gösterilir. Hastanede can çekişmekte olmasına rağmen görüntüyü kurtarma peşindeki emniyet yetkilileri Sullivan’ın gıyabında hatalı olduğuna karar verirler. (Eğer yaşasa muhtemelen sonu Cordell örneğinde olduğu gibi hapishane olacaktır.) Cordell, Sullivan ile aralarındaki bu bağlantı sonrası Sullivan ile ilgilenmeye ve etrafında bu olayla ilgili suçlu gördüğü ne kadar kişi varsa birer birer ortadan kaldırmaya başlar. Cordell’i durdurma görevi bir kez daha McKinney’e düşer.

İkinci filmde başrolde izlediğimiz Robert Davi ile Robert Z’Dar başarılı oyunlarını sürdürüyorlar. Yeni Freddy olarak alışamadığımız Jackie Earle Haley, memur Sullivan ile bir sürü polis memurunu daha vuran basit bir suçluyu canlandırıyor. Haley’nin gözüktüğü sahneler sadece oyunculuk namına bile izlenesi. Robert Forster da kısa bir rolde görünüyor.

blank

Üçüncü film için tam olarak bir film dememiz bile mümkün değil. Ortada senaryo namına bir şey yok. Sanki farklı filmlerden alınmış birbirinden bağımsız sahneler olası en mantıklı olabilecek şekilde ard arda dizilmiş gibi duruyor. Senaryoyu bir kenara bıraktığımızda film içinde heyecan verici birkaç bölüm bulunduğunu söyleyebilirim. Mesela Mckinney’nin hastaneden kaçmaya çalışan mahkumlar ile giriştiği silahlı çatışma sahneleri sevilesi. Ama en etkileyici sahneler şüphesiz filmin finalindeki Cordell ve McKinney arasında geçen araba kovalamaca sahneleri. Filmi izlemeseniz bile bu sahnelere mutlaka göz atın.

Sonsöz
Maniac Cop üçlemesi özellikle ilk iki film ile çoktan kült statüsüne ulaşmış başarılı çöp film örnekleri. Üçü için de ortak söyleyebileceğim en önemli nokta oyuncu seçimlerinin çok başarılı olduğu. Çöp film sevenlerin toz kondurmadığı oyuncuların birçoğu bu üçlemeye olumlu yönde katkıda bulunmuş. Serinin üçüncü ayağını bir kenara bırakırsak ilk ikisini (hala izlememiş olan kaldıysa tabii) bütün öteki sinemaseverlere tavsiye ederim. Özellikle her üç filme de damgasını vuran araba kovalamaca sahneleri bütçesi kabarık filmlerle karşılaştırıldığında bile çok daha yaratıcı, gerçekçi ve eğlenceli anlar vadediyor.

Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

6 Comments Leave a Reply

  1. Bruce Campbell sevgimden dolayı ilgimi çekmiş bir filmdi. İnternetten indirmiştim ama biraz da altyazı olmamasından dolayı bir türlü izlemeye yeltenmedim. Ötekisinemada arayıp olmadığını görünce de herhalde çok da önemli bir film değil diye düşünmüştüm. Şimdi yazıyı görünce yeniden heveslendim.

  2. Her trash severin izlemesi gereken bir üçlemedir!! fakat yönetmenin MANİAC filmi şiddetle tavsiye olunur….

  3. Teşekkürler Murat! Ben de birkaç defa Maniac Cop’u yazmayı düşünmüş ama tam gereken ilham çizgisini yakalayamamıştım: )

    Maniac Cop’un büyük hayranıyım. Maniac Cop 2’yi de severim. 3. filmi hiç sevmem ama Murat’ın dediği gibi birkaç çok bomba sahne var yine.

    Ben ilk filme Murat’dan daha çok paye veriyorum anlaşılan. Keza herşeyiyle çok seviyorum filmi. ”Özensiz ve savruk” diyemeyeceğim. Aslında hakkı var Murat’ın bunu demeye. Ama yine de filmin bütününe bakınca o kadar seviyorum ki, bu negatif yorumu konduramayacağım.

    Bütün bunların dışında burda esas vurgulanması unutulmuş unsur ise filmin müziği diye düşünüyorum! Akıllara yer eden, hem hüzünlü, hem korkunç, alacakaranlık kuşağı tadında bir müzik…
    2. filmin sonundaki rap şarkısı da çok keyifli. Bir yerde şöyle diyor:
    ”Set him on fire, shoot him with an uzi,
    He’ll show up in your jakuzii…”

    ahahaha
    yani
    ”Onu ateşe verebilirsin, veya uzi’yle vurabilirsin,
    Ama sonra jakuzinde bulabilirsin…” gibilerinden

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Müzik Şiddetli Bir Tutkudur: Whiplash (2014)

‘senenin en iyilerinden’ diyerek altını çizdiğim ‘Whiplash’i sakın ıskalamayın!
blank

Uğur Dündar’ın Kült Eğlencesi: İşte Hayat (1975)

Uğur Dündar'ın ilk ve tek sinema filmi olma özelliği taşıyan