“Köpekler beni hiç ısırmadı ama insanlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim!”
Norma Jeanne, Marilyn olma yolunda aksak adımlarla ilerlerken annesini anlamaya ve onun tekrar hissetmesini sağlamaya çalışıyordu bir yandan da. Gladys onlar gülümserken heykel misali dikilip duruyordu çoğu zaman. Ayrıca yeni bir memnuniyetsizliği daha vardı o da kızının edinmeye çalıştığı mesleği. Marilyn destek ve geldiği yerden dolayı takdir arıyordu lakin annesi de eski kocası gibi onun işinden nefret eder hale gelmişti. Bu genç kadını içinden çıkamayacağı bir kuyuya doğru sürüklüyordu. O da kafasının içindeki seslerle boğuşmaya başlamıştı. Korkusunu annesini hayata döndürmeye çalışarak bastırıyordu. Ama çabaları sonuç vermeyecekti.
Annesinin onu memnun eden tek bir uğraşı vardı yeni bağlandığı inancı “Christian Science”. Marilyn onun bu uğraşını desteklemek amacıyla bu topluluk hakkında fikir edinmek istedi. Sonraları o da bu inanışı benimseyecekti. Hatta annesini dinlenme evinden tanıyan biri Marilyn için ilginç bir teori üretmişti.
“Her zaman insan etkileşimi üzerinde uzmanlaşmaya çabaladı. Bir düşünün, durmadan şöyle davranırsam ne yaparlar, böyle yaparsam beni çekici bulurlar mı diye sorguladı. Sevilmek için nasıl bir yol izlemeliydi? Bütün hayatı boyunca bu konu üzerine çalıştı. Sanırım bunun sebebi annesinin aklının yerinde olmadığını bilmesiydi. Kendisinin de ruhsal rahatsızlıklara meyilli olabileceğini tahmin ediyordu. Çünkü hem anneannesi hem de annesi benzer bir kaderi paylaşmışlardı. Dolayısıyla insan beynini anlama ve zihninin işleyiş biçimini değiştirerek hayatını değiştirebilme kavramı ona cazip geliyordu. Tıpkı yüksek bir binanın ilk katına adım atmak gibiydi.” Genç kadın benzer bir kaderi yaşamak istemiyordu. Kafasının içindeki sesleri susturur ve sevilmek arzusunu yerine getirirse kaderini değiştirebileceğini düşünüyordu. Kendisi de bunu doğrularcasına şunları söyleyecekti; “Bu konuda şimdiden yeterince çalışırsam annemin aklını kaçırmaya başladığı yaşa geldiğimde belki durumumu daha iyi kontrol edebilirim.”
13 Eylül 1946’da Norma Jeane boşanma davası için hâkim karşısına çıktı. Savunması kocasının onu anlamadığı ve desteklemediği üzerine kuruluydu. Eşinin öfkeli bir yapısı olduğunu söyledi ve yuvası için çabalamadığını… Mahkeme tek celsede bitti ve artık o özgü bir kadındı. Kutlamayı yine onun gibi olmak istemediği annesi, kız kardeşi ve yakın dostları ile yaptı.
Marilyn bu sıralar Fox’la bir kontrat imzaladı. Fakat bir süre hiçbir filmde rol alamadı. İlk filmi “The Shocking Miss Pilgrim” 1947’de çevirdi. Bu yapımda bir telefon operatörünü canlandırıyordu. Sadece bir anlığına görünüyordu ve filmde adı geçmiyordu. Bu şekilde daha birçok filmde anlık roller de oynayacaktı. Hatta kız kardeşine filmi seyrederken “Tanrı aşkına gözünü bile kırpma yoksa beni kaçırırsın!” diyecekti bir mektubunda.
1947’de Fox genç oyuncunun kontratını yenilememeye karar verdi. Menajeri Haryy Lipton o günü şöyle hatırlıyor: “Ona Fox’un yeni bir kontrat istemediğini söylediğimde dünyası yıkılmıştı sanki. Ama tipik Marilyn davranışı sergileyerek kafasını salladı ve önemli değil, bu arz talep meselesi, dedi. Acemiliğine rağmen film piyasasını çözmüştü. Stüdyonun pek çok yıldız adayıyla anlaşma imzaladığını, bazılarının bir gecede şöhret olduğunu, bazılarınınsa kaybolup gittiğini biliyordu. Yine de gösteri devam etmeliydi.”
Yıldız adayı çöküşü ilk başlarda yaşıyordu. Bu da onun kafasının içindeki sesleri, görüntüleri ve kendine olan güvensizliğini bir kez daha tetikleyecekti. İzlendiğini iddia edecek, korkacak, kendini kabinlere kapatacaktı. Kırılgan ruhu her çöküşünde Marilyn için daha da eziyet verici hale getirecekti yaşadıklarını. Yine de mücadelesine devam ediyordu. Hollywood’u çözmüştü ya çöküp gidecek ya da kendi tabiriyle arada bir ruhunu satacaktı. 1948’de oyuncu koçu Nathasha Lytess ile çalışmaya başladı. İlişkileri zamanla ilginç bir hal alacaktı. Lakin bazı söylentilere göre Nathasha Marilyn’e âşık olmuştu. Tabi genç kadın koçu gibi düşünmüyordu. Onun şimdilik Nathasha’ya ihtiyacı vardı. Tek istediği oyunculuğunu ilerletmesinde ona yardım edecek olan bir öğretmendi. Oyuncu koçu onun ilk dönemleri için şunları söyledi genç yıldız parladıktan sonra;
“Hiç cesareti yoktu. Kendi gölgesinden bile korkuyordu. Çok güvensizdi. Topluluk içinde rahatsız ve ürkekti. İnsanlarla ne konuşacağını bilmiyordu. Bana sorardı, ne demeliyim, diye. Niteliklerini kullanmasını sağlamaya çalıştım. Kendi deneyimlerini yaratmasını… Ama bana kalırsa bunu asla yapamadı. Marilyn gerçek kimliğini reddetti. Sadece cinsel çekiciliğine güveniyordu. Bunun işe yaradığını biliyordu ve cazibesini bir yüzücü ya da balerin zarafetiyle kullanıyordu.”
Nathasha ile çalışmalara inişli çıkışlı bir şekilde tam altı yıl sürecekti. Ona oyuncu olmayı ve hayır demeyi öğretecek ve Marilyn Monroe’yu tanıma lüksüne kırık bir kalple sahip olacaktı genç kadın.
14 Mart 1948’de hayal kırıklıklarının tavan yaptığı dönemde kariyeri içinde önemli bir adım attı. Columbia için düşük bütçeli bir müzikalde rol aldı, “Ladies of the Chorus”. Bu filmde başroldeydi ve iki şarkı söylüyordu. “Every Baby Needs a Da da Daddy” ve “Anyone Can See I Love You” bu kısa bir filmdi fakat genç yıldız için önemli bir tecrübe olmuştu. Yapım gösterime girdiğinde beklenen ilgiyi görmedi ve Columbia genç yıldızla yollarını ayırdı. Büyük bir hayal kırıklığıydı.
“Odama gittim, yatağıma uzandım ve ağladım.” diyecekti. “Bir hafta ne yemek yedim, ne konuştum ne de saçlarımı taradım. Sanki Marilyn Monroe’nun cenazesini kaldırmışım gibi sürekli gözyaşı döküyordum. Bu kadar aptal olduğum ve çekiciliğimle ilgili hayaller kurduğum için kendimden nefret ediyordum. Bir gün yataktan kalkıp aynaya baktım. Korkunç bir şey olmuştu. Artık güzel değildim. Karşımda kaba suratlı, sıradan bir sarışın vardı.” genç yıldız yaşadığı hayal kırıklığına maddi sıkıntıların da eklenmesini istemiyordu. Kemer sıkma politikasını başlattı. Daha ucuz bir yere taşındı, masraflarını kıstı ve reklam filmlerinde rol almaya başladı. Ona göre kariyeri başlamadan bitmişti. Fakat içindeki sesler Norma Jeane olmaya geri dönemezsin diyordu ona. Dönmedi de. Nathasha’nın sözleri doğruydu.
“Büyük patlamanın ne zaman olacağını bilemezsin. Ancak bu, gerçekleştiğinde anlayacaksın!” Öyle de oldu. Marilyn eski yıl yerini yeni yıla bırakırken, kısa boylu, güçlü ve sözü geçen bir adamla tanıştı. Onun “büyük patlaması” Morris Ajans’tan Johnny Hyde olacaktı. Hyde piyasa da sözü geçen bir yıldız avcısıydı. Rita Hayworth, Lana Turner ve Betty Hutton gibi yıldızlar şöhretini bu adama borçluydu. Johnny tanışmalarından kısa bir süre sonra çok etkilendiği genç kadına şunları söyledi. “Seni bir yıldız yapacak kadar güçlüyüm. Kontratlı bir oyuncu değil, gerçek bir yıldız!”
Zaman içinde söylediğini de yapacaktı. Başlangıçta düşük bütçeli önemsiz filmlerde rol aldı Marilyn ama sonrasında yıldız olacaktı. Ve karşılığında Johnny’nin istediği tek şey genç kadının kendisiydi. O da istediğini aldı. Hyde, Marilyn’e sadece şöhret kapılarını açmayacak, onunla ilgilenecek ve hasret kaldığı ilgiyi, desteği ve sevgiyi verecekti.
“Anladığım kadarıyla anlaşmaları açıktı!” diyor o günlerden bahsederken Bill Davis. “Marilyn filmlerde oynamak istediğini söyledi, Hyde’da bunu yapabileceğini. Zaten piyasada güçlüydü. Bence onunla tanışmak Mariyln’in en büyük şansıydı. O günlerde piyasada hayatlarını değiştirmek için Hyde’la beraber olmak isteyen çok fazla film yıldızı vardı. Elbette Marilyn onunla birlikte olmak zorundaydı. Yani Hyde’ın da bir çıkarı olmak zorundaydı. İşler böyle yürür!”
Genç yıldız adayı Hyde’la birlikte olmayı kabul etti. Hatta kendine bile itiraf edemese de onu sevdi. Adam güçlüydü ve güç iyi bir afrodizyaktı. Birlikte olmaya başlamalarından kısa bir süre sonra Monroe önemsiz gibi görünse de ona çok şey öğretecek olan filmlerde kısa da olsa boy göstermeye başladı. Hyde onun için öncelikli olanın kısa da olsa beyazperde de görünmek olduğunu düşünüyordu. Bu işler ona tecrübe kazandıracaktı. Kadın güzeldi, çekiciydi ve sadece orada durup bir anlığına beyazperdeyi aydınlatması bile ona nice kapılar açabilirdi. Hyde bir taraftan ona bu tarz işler ayarlıyor bir yandan da içi boş olan bu mücevher kutusunu bilgiyle doldurmaya çalışıyordu. Tarih, sanat, felsefe ve edebiyat konularında onu derslere yazdırıyor, kitaplar veriyordu. Marilyn o dersleri su gibi içiyordu. “Boş kafalı bir kadın olmak istemiyorum.” diyecekti Hyde’a. Sadece bir seks objesi olmak istemiyorum. Ben daha derin roller istiyorum. Kendimi gösterebileceğim roller…” Hyde bu isteklere hep aynı yanıtı verdi. Sabretmesi gerekiyordu. Ne de olsa artık maddi sıkıntı çekmiyordu, seviliyordu ve mesleğini öğrenmek için elinde çok fazla imkân vardı. Genç yıldız Hyde’a sarıldı ve sabretti. Bir taraftan da kendi ihtiyaçları için Johnny’ye bağlı kalmak istemiyor ve fotoğraf çekimlerine devam ediyordu. Hatta sonrasında onun için skandal olacak çıplak fotoğraf çekimini de bu yıllarda Tom Kelley ile gerçekleştirdi. Fotoğraf çekiminin karşılığında 50 dolar almıştı.
1949 yılı genç kadın için hem başarılara hem de ruhsal kırılmalara gebe bir yıl oldu. Annesi gibi olmaktan korkan kadın annesi olma yolunda sanrıları ile ilerliyordu. Yılın sonunda o dönemin en ünlü stüdyolarından biri olan Metro-Goldwyn-Mayer (MGM) ile W.R. Burnett’in romanından uyarlanan John Huston’ın yöneteceği “Elmas Kaçakçıları (The Asphalt Jungle) için anlaştı. Elmas Kaçakçılarında her biri yaklaşık beş dakika süren üç sahne de görünüyordu. Yaşlı, evli ve düzenbaz bir avukatın metresi rolündeydi. Yapım sinema tarihi için büyük değer taşıyordu. Filmde ilk kez bir hırsızlığın planlanış öyküsü tüm detaylarıyla suçluların gözünden anlatılıyordu. Genç kadın gergindi, içindeki sesler geri dönmüştü ve tüm yıldızların kafa seslerini susturan uyku ilaçlarıyla tam da o dönemde Hyde sayesinde tanıştı.
Yapım uzun bir süre gösterime girmedi. 1950 genç kadın için hüsran dolu ve yine kısa rollerle yetindiği bir yıl oldu. O yıl oynadığı en önemli film “All About Eve(Perde Açılıyor) oldu. Eve’in öyküsü Cosmopolitan kısa hikâyesinden alınmıştı. Saf kız rolüne yatan ama aslında son derece acımasız ve komplocu Eve Harrington( Anne Baxter) kendine rol model olarak efsanevi Broadway yıldızı Margo Channing’i seçer ve şöhret basamaklarını tırmanmak için dokunduğu tüm hayatları yerle bir eder. “Perde Açılıyor” tüm zamanların en klasik ve önemli filmi olarak tarihe adını yazdırır. Tam on dört dalda Oscar adayı olarak bir rekora imza atar.
Bu yapımın ardından Monroe önemsiz rollerde boy göstermeye devam etti. Hyde onun sığınacağı liman olarak hep yanında kaldı ta ki süre gelen kalp problemi onu 1950 yılında hayattan koparana dek. Monroe bir kez daha içindeki seslerle ve kaybetmenin verdiği yıkımla başa çıkmak zorundaydı.
Marilyn Hyde’ın ölümünden sonra Fox’la kontrat imzalamayı sonunda başarmıştı. Önemsiz filmlerde oynamaya devam ediyordu. En azında maddi açıdan sıkıntısı yoktu. O yıllarda oynadığı en önemli film Fritz Lang’in “Clash by Night”(İki Sevgi Arasında) adlı yapımı olacaktı. Rolü küçüktü yine ama bu kez daha sağlam yapımlarda oynamak için doğru insanların gözüne batacaktı.
“Kız insanın içini coşturuyor, moral veriyor. Ayrıca güçlü bir oyuncu… Kesinlikle yetenekli bir yıldız adayı… Rolü büyük olmamasına rağmen oyunculuğuyla baskın hale getiriyor.” Alton Cook- New York World- Telegram and Sun
“Eğer aptal bir kızı oynuyorsam ve aptalca bir soru sormam gerekiyorsa bunu yapmalıyım! Benden ne bekleniyor? Zeki olmam mı?” Marilyn Monroe
Devam edecek…
Kaynaklar: Vikipedi, Vikisöz, J. Randy Taraborrellı, “Marilyn Monroe ve Bilinmeyen Hayatı”
Yazı dizinizin ikinci bölümünü de keyifle okudum. Kaleminize sağlık… Devamını kısa sürede görmek dileğiyle…
İki bölümü de zevkle okudum ama üçüncü bölümü aradım aradım bulamadım. Bi linkini bu sayfaya da koymanız mümkün mü? benim gibi arayanlar kolayca bulsun. teşekürler..
merhaba, elinize sağlık, 2 bölümü de okudum, çok güzeldi devam edecek demişiniz ama diğer bölümü bir türlü bulamadım. belki de ben beceremedim, nasıl ulaşabilirim acaba?
3. Bölüm bulamadım yardım lütfen….