Martin, 1978 yılı mahsulü, George A. Romero tarafından yazılıp yönetilmiş olan ABD yapımı bir film.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca
Martin (John Amplas) amcası ile beraber yaşaması için onun yanına gönderilir. Trenle yola çıkan Martin, yolda gözüne kestirdiği genç ve çekici bir kadının kompartımanına girerek kadını öldürür. Ardından jiletle kadının bileğini keser ve kanını içer. İneceği istasyona gelmeden önce etraftaki bütün delilleri bir seri katil titizliği ile ortadan kaldırır ve kadının intihar ettiğine dair bir görüntü oluşturmaya çabalar.
Martin, kendini vampir zanneden ufaktan kafayı kırmış delinin tekidir ya da hakikaten vampirdir. İşin komik tarafı Doğu Avrupa kökenli ailesi de onun vampir olduğunu düşünür. Amcası Tata Cuda (Lincoln Maazel) ondan haçlarla, sarımsaklarla korunmaya çalışır. Zaten eve geldiği ilk gün kendisine “Vampir, önce senin ruhunu kurtaracağım, daha sonra seni yok edeceğim” der.
Martin (eğer vampirse) öyle bildiğimiz vampirlere pek benzemez. Uzun köpek dişleri yoktur, güneşten ölümcül derecede etkilenmez, kurbanlarının kanını içmek için kesici aletler kullanır. Haç, sarımsak gibi bilindik koruyucu yöntemlerin üzerinde etkisi yoktur. Daha 20 yaşında bile göstermemesine rağmen 84 yaşında olduğunu iddia eder. Zaman zaman geçmişe dair oldukça canlı halüsinasyonlar görür ya da bunlar gerçek anılarıdır. Film aslında tam bu noktaya, Martin’in kimlik bunalımına odaklanır. Martin kimdir ya da nedir?
Usta yönetmen Romero, hemen herkes tarafından kabul edilir ki zombi kültünü inşa eden adamdır. Ama bu şöhret, ustanın içinde zombi olmayan filmlerini bir parça geri plana atar. Gerçek Romero ‘fan’larının çok iyi bildiği üzere, bu gözlerden ırak filmlerin her biri mücevher değerindedir. Martin ise bu mücevherlerin belki de en önemlisidir. Neden mi? Çünkü Romero, yönettiği filmler arasında en sevdiğinin Martin olduğunu, çeşitli vesilerle dile getirmiştir. Ustaya hürmetimiz sonsuz, işte bu yüzden.
Martin birden fazla okumaya müsait bir film. Vampir mitinin etrafında alt türe ait bilindik din, cinsellik, ahlak gibi babayiğit konularla güreşiyor. Diğer yandan da ergenliği henüz atlatmış birinin kendini bulma, aile içi ilişkiler, toplumda kendine yer edinme problemlerini kaşıyor.
Pek dizi sevmeyen biri olarak takip ettiğim nadir dizilerden Dexter’ın Martin’den fazlasıyla etkilendiği açık. Her iki karakter de görünürde asosyal ama şüphe uyandırmayan bir hayat sürer, kendi normlarına göre kurbanlarını seçer ve titizlikle takip edip bir aksilik çıkmadan işini görür ve en önemlisi her ikisi de kurbanlarına ağzında bir enjektör ile yanaşır.
Filmde George Romero’yu rahip Howard, Tom Savini’yi ise Christina’nın sevgilisi Arthur rollerinde izlemek mümkün. Martin’in süresi 95 dakika, ama 2 saat 45 dakikalık efsanevi bir versiyondan söz edilir. Romero, New York’taki özel bir gösterimden sonra, bu versiyonun bilindik bir kopyası olmadığını söylemiştir.
Martin, vampir mitine dair bütün ayrıntıları titizlikle masaya yatıran, türdeşlerinden farklı olmayı başaran, düşük bütçesine rağmen gerçek bir başyapıt. Hala izlememiş olanlara ‘mutlaka izleyin’ seviyesinde tavsiye ederim.
zamanında ben de bu film için bir şeyler yazmıştım ilgilenenler için ;)
http://oncewestern.blogspot.com/search/label/martin
izledim.dexter’a etkileri çok bariz.2 saat 45 dakikalık versiyona ne olmuşki çalınmışmı?
@nadir siter: O konu hakkında birçok efsane türemiş, dolayısıyla ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Ama elimizdeki tek net bilgiye göre (o da Romero’nun bizzat kendi ağzından yaptığı açıklamaya dayanarak), bugün artık (maalesef) var olmadığını biliyoruz. Neyse ki açıklamanın içinde geçen “bilindik” kelimesi, bir parça da olsa umutlanmamıza yol açıyor.