Masis Üşenmez İstanbul’dan bildiriyor. Şehri sel almış, ana haber bültenlerinde cesetler, sel sularına kapılanlar, yağma… Sanki bir felaket filminin sahneleri gibi. Bütün bunların olduğu hafta ben de ADA filminden gelecek haberi bekliyordum. Çekimler ertelenecek herhalde diye düşündüm. Oysa ki Cuma günü saat dört sularında cep telefonum çalıyor ve Cumartesi günkü çekimlere gelip gelmeyeceğim soruluyor. Bu havada hala çekim olabiliyorsa ben de gelebilirim diyorum. Bostancı’dan kalkan 15:25 vapuruna binmem isteniyor.
Valilik sel uyarısını yeniliyor, Cumartesi hava kapalı, işten erken çıkıp Kadıköy’e dönüyorum. Yolda yağmur çiselemeye başlıyor bile. Eve vardığımda Guitar Hero oynamaya başlıyorum, mavi sarı yeşil ve kırmızı tuşlar. Stres atmak için güzel bir yol. Bu arada gök gürültülü sağanak dedikleri şey start alıyor. Eşim hala gitmeye kararlı olup olmadığımı soruyor. “Onlar çekecekse ben de oynarım” diyorum ama yavaş yavaş da üşengeçlik üstüme çöküyor. Saat iki buçuk gibi “Gitmesem mi?” diye soruyorum kendi kendime. Zaten böyle bir çelişkiye girdiysem %90 gitmem ben. O sırada beklemediğim bir tepki alıyorum eşimden, “Yağmur yüzünden zombi olma fırsatını kullanmamak tam da sana göre bir hareket olurdu” diyor. İşte o söz beni kendime getiriyor. Zombi olmak için tek şansım bu! Hadi o zaman yolculuk başlasın diyorum.
Bostancı’dan vapura binmek için yola çıkıyorum ama su taşkınları yolları çökertmiş yer yer. Post apokaliptik bir İstanbul filminin içine düşmüş gibiyim. Vapura binerken birkaç kişiyi gözüme kestiriyorum, belli ki Büyükada’ya gezmek için değil benim gibi zombi olmak için gidiyorlar. Daha sonra tanışınca da öğreniyorum ki ana zombi kadrosundan oyuncularmış.
Ada’ya indiğimizde Serkan elindeki kartonla bizleri karşılıyor. Kabataş’tan ve Bostancı’dan gelen ekip toplanmış oluyor böylece. Herkesin gözünden heyecanları belli oluyor. Bizi sete götürecek minibüse biniyoruz. Set devlet tarafından el konulmuş bir tesisin içine kurulmuş. Oldukça güzel bir yer. Filmin düğün sahnesinin geçtiği yer burası. Sedef adası ve Kartal/Maltepe manzarası karşılıyor bizleri. Önce kostüm bölümüne giriyoruz. Seksi göbeğimi açıkta bırakan iki beden küçük bir pantolon ve 2-3 beden büyük yırtık bir gömlek veriliyor bana. Arkadaşlarla kıyafetleri giyinince hafif havaya girmeye başlıyoruz.
Makyaja çağrılmamız birkaç saati buluyor. Makyajları yapan, belki de övgüyü en çok hak eden Dükkan-ül Hayal ekibi birer ikişer alıyor bizleri. Öncelikle beyaz bir sprey boya ile açıkta kalan her yerimiz boyanıyor. Ardından kan için kırmızı boya atılıyor yüzümüze. Makyaj ekibini gerçekten başarılı buluyorum ancak kan biraz daha fazla kullanılabilir. Özellikle ellerimize fırça darbesi gibi atılan kan pek bir kolpa duruyor. Asıl ana zombi kadrosunun makyajı ise fevkaladenin fevkinde. Her ayrıntı düşünülmüş. Kıskanmıyor değilim onları, ne yalan söyleyeyim.
Yediye doğru biz hazırız ancak daha ekipten kimseler yok. Yemek geliyor, masanın başında zombiler çok eğlenceli duruyoruz. Hatıra fotoğrafları çektiriyoruz bol bol. Yavaş yavaş kaynaşan figüran kadrosu zombi filmleri ile ilgili derin bir muhabbete dalıyor.
Biz yemeğimizi bitirirken yeni bir figüran kadrosu daha geliyor sete. Bir gün önceki çekimlerde bulunanlara akşam gelmeleri söylenmiş. Bu gruptan bir kısım ceset bir kısım da zombi olmak için ayrılıyor. İçlerinden biri yanıma geliyor hemen. Murat Özkan bu kişi… Bu beşinci çekim günüymüş, benden kıdemli olduğu için hemen tüyolar alıyorum. Nasıl bir zombi olduğumuzdan bile henüz emin değilim çünkü. Ağır aksak Romero zombisi miyiz, yoksa yeni nesil “infected” koşan avcı zombilerden mi? Infected olduğumuzu öğrenince biraz burun kıvırmıyor değilim.
Ancak yine de ortada bir belirsizlik var. Ana kadro zombilerin dediğine göre bazen ağır aksak yürüyormuşuz bazen de koşarak. Melez bir türüz galiba. Son noktayı şu şekilde koyuyor ağzından reçelli kan damlayan zombi kız “Canlı görünce hızlıyız ortada av yokken ağır.” Murat bu arada yürüme şeklini iyi kapmış, ben ise alışmaya çalışıyorum. Bacaklarımızı kasıp sara nöbeti geçirir gibi hareketlerle dolanıyoruz etrafta. Çekim alanına bir buçuk gibi gideceğimiz söyleniyor. Biz de manzaraya karşı muhabbete dalıyoruz. Tek eksiğimiz birkaç şişe bira ne yazık ki.
İçimizde İzmir’den, Bursa’dan, Ankara’dan sırf zombi olmak için gelmiş arkadaşlar var. Bu tarihi ana ortak olmak istemiş herkes. Aşağı yukarı zevkleri birbirine yakın insanlar olduğumuzdan muhabbette sıkıntı çekmiyoruz, ama zaman da bir türlü de geçmiyor. Havada bir yağıp bir duruyor. Su bazlı makyajımız akmasın diye sürekli bir kaçış halindeyiz yağmurdan. Ancak Bostancı tarafında işler pek iyi görünmüyor. Hatta annem merak edip durumumu soruyor. Haberlere göre yağmur şiddetini arttırmış oralarda.
İçimizde çekimin iptal olacağı ile ilgili de bir kuşku var. Bu kadar saat boşuna beklemiş olacağımızı öğrenirsek moraller sıfırlanacak. Zaten sürekli çekimin son günü olduğu için artık iyice yorgun düşmüş olan ana kadro “keşke önce gelseydiniz çok eğlendik” deyip duruyor. Sanki bugün eğlence yasak.
En sonunda minibüs bizleri sahile bırakmaya karar veriyor Bir buçuk gibi. Büyükada sahilinde 30-35 zombi şen şakrak yürüyoruz. O sırada evlerine dönen kızlı erkekli gruplar korku dolu gözlerle bizlere bakıyorlar. Esnaf ise daha bir kınayan bakışlar atıyor. Sahilde bir restoran Tarkan şarkıları ile müdavimlerini eğlendirirken biz de zombi danslarımızla yanlarından süzülüyoruz.
Çekim yeri Büyükada saat kulesinden aşağı iskeleye inen yolun üstü. Önce provalar yapılıyor Ben Murat ve Arzuhan gruptan ayrılıyoruz biz üç zombi yolun iskele kısmından sahneye girip cesetleri yemeye başlayacağız. Asıl yoğun grup ilk ara sokaktan fırlayacak, polislere saldıracağız ve cut.
Provalarda ben o kadar gaza gelmişim ki birkaç cesedi gerçekten ısırıyorum. Çocuklar dur ağabey yapma falan diyor ama dinlemiyorum. Tam çekim başlayacak diye sevinirken yağmur şiddetleniyor aniden. Hemen suyla insana dönen zombiler olarak saklanıyoruz. Böylece bir 35-40 dakika gecikme oluyor. Ancak sette olmak eğlenceli, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz.
Yağmur dindikten sonra provayı bitirip ana çekime geçiyoruz. Ancak yerdeki su işleri zorlaştırıyor. Yönetmenimiz “Fazla tekrar şansımız yok göreyim sizleri!” diyerek Fatih Terim gazı yüklüyor bünyelere. Bizim işimiz yine kolay da cesetler suların içine yatıyorlar. Bu şartlarda gerçekten çok özveri ile çalışılıyor. Polisleri de yemeye başladığımızda kıyafetler su olacağı için tekrar etmesi zor bir sahne. 2-3 tekrar sonrası sahne bitiyor ancak biz de bitiyoruz. Ceset arkadaşlara bakınca bir anne şefkati duyuyorum. Sırılsıklam olmuş tir tir titriyorlar karşımda. Ancak gözlerinden ne kadar mutlu olduklarını da görüyorum. Bu kadar insanın emek verdiği bir iş nasıl kötü olabilir ki diye düşünüyorum. Umarım haklı çıkarım.
Sahne bitince yandaki kafede tost ve hamburger ziyafetine başlıyoruz. Neyse ki eğlence henüz bitmemiş final sahnesinin çekimi varmış. Günün ilk ışıkları ile kendimizi biraz toparlayınca yerlerimizi alıyoruz. Ancak sabah ayazında sahilde uzun süre bekletiliyoruz. Bir de yanımıza geceden kalma alkol sınırını aşmış tiplerin gelmesi ile iyice çekilmez bir durum oluyor.
Hafiften uyku moduna geçen ve donmakta olan bünyem bu noktadan sonra gerçeklikten de kopuyor doğal olarak. Hayallere dalıyorum aniden. Şimdi kırlarda papatya toplayan bir zombi olarak görüyorum kendimi. Dylan Dog kovalıyor beni. Silahından çıkan kurşunlar bedenimi delip geçiyor, ancak ben aynı mutlulukla papatyalarımı toplamaya devam ediyorum. Sonra ona dönerek bir buket papatya veriyorum. Dylan bir papatyalara bir bana bakıyor. Elimdeki papatyaları çiğneyip tükürüyor ve sonra da kafama tek bir kurşun sıkıyor. Uyanıyorum hala aynı yerdeyim. Kendime gelmem ve ısınmam için zombi yürüyüşüne geçiyorum.
En sonunda motor sesi geliyor ve çalıştığımız final sahnesini çekiyoruz. Oldukça güzel bir sahne olduğunu söyleyebilirim. Ancak herhangi bir bilgi veremeyeceğim bu noktada. Artık filmin vizyona girişini bekleyeceğiz.
Sahne bittikten sonra ekip hep beraber toplanıyor ve bir teşekkür konuşmasından sonra birbirimizi alkışlıyoruz. Herkes çok yorgun ama bir şeyleri başarabilmiş olmanın mutluluğu yüzümüze yansıyor. Pazar akşam son bir sahnenin daha çekimi yapılacağı için tekrar gelmek isteyenler soruluyor. Bütün yorgunluğuna rağmen tereddütsüz el kaldıranların içinde Murat’ı da görmekten mutluluk duyuyorum. Ancak benim sette işim bitiyor ve artık evime dönüp maceralarımı kaleme almanın zamanı geliyor…
Bravo, her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır sözü yeter bunu özetlemeye. Jbid olmasa bu yazı da kareler de olmayacaktı yani :)
Evet eşime teşekkürler tekrardan:)
Gerçekten güzel bir gündü eğlenceli ve bu işin bir parçası olmak çok güzeldi.
Güzel yazı olmuş masis eline sağlık bide keşke göbeğimi içeri çekseymişim :)
zompi olasım geldi :)
Ali Murat Güven’in “Öteki Sinema” ekibine, Murat Tolga Şen’e, Masis Üşenmez’e ve diğer yazarlarına küçük bir sürprizi var. Bu sürprizin ne olduğunu görmek için “Öteki Sinemacılar”ın 4 Ekim Pazar günü bir Yeni Şafak gazetesi alıp 20’nci sayfasına (sinema) bakmaları gerekiyor.
yuuuuuuh
Pazar gitmemiş…
Çok ayıp bir itiraf: Bu filmi niyetim olmasına rağmen resmen gösterime girdiğini unutup izlemedim. Yalnız etrafta da pek bir yorumunu göremedim. Yorum yapıldı da ben mi kaçırdım? Dürüst davranayım, filmden çok yorumlarını daha bir merak ediyorum.
Sayın quattromosche yorumları merak etmeyin bence :)
Sanırım Dvd’si de ya çıktı ya da çıkacak..Ben en son Zombies Of Mass Destruction 2009 mamülü..İzledim en son bu tarz hoşuma gidiyor.Zombi geyik filmlerinden en başarılı sıyıran İngiliz örnekleri bana göre…Zira yorumların pek iç açıçı olacağını sanmam Çin seddi yıkılırda önyargılar yıkılmaz…