[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Benim çocukluk hayalim futbolcu olmaktı. Uzun yıllar futbol oynadım ve akabinde sakatlanıp futbolu bırakmak zorunda kaldım. 2011 yılında Plato Meslek Yüksek Okulu’nda Radyo ve Televizyon programcılığı ile başladı maceram. Oradan DGS ile Selçuk Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümüne geçiş yaptım. İlk anlatımımı 2012 yılında Göğe Bakalım isimli kısa film ile gerçekleştirdim. Anlatı diyorum çünkü kendimi ‘’Kısa Anlatıcı’’ olarak görüyorum.

blank

Mavi isimli kısa filmi 2015 yılında katledilen Özgecan Aslan için yazdık. Özgecan’ın katledilmesi herkesi olduğu gibi bizi de çok üzdü. Biz ekip olarak bu konuda bir şeyler anlatmak istedik. Belki bir şeyleri insanların gözüne soka soka söylemek gerekiyor diye düşündük. Tabi Özgecan’ın hikâyesini birebir olarak işlemedik. Çünkü bu bizim kaldıramayacağımız bir şey olabilirdi. Bu yüzden ülkemizde maalesef kadına şiddetin en fazla olduğu olay çocuk gelin. Çocuk gelin bir şiddettir. Hak ve özgürlüklere, kadına bir şiddettir. Bu yüzden bir kız kardeş ve iki ağabeyin isimlerini Özge, Can ve Aslan koyarak Özgecan’ı filmde böyle andık.

Filmin senaryosunu ben ve diğer yönetmen arkadaşım Ozan Yunus Engin ile beraber yazdık. Karakterleri yazarken erkek kardeşleri çok sevdik. Bu yüzden abi-kardeşi oynamaya karar verdik. İkimizde de sarışınlık var benziyoruz gibi. Sadece Ozan benden küçük olmasına rağmen ağabeyimi oynayacaktı. İnandırıcı da. Daha sonrasında filmde çocuk gelin olacak kız kardeşimizi aramaya koyulduk. Filmin hikâyesi bittikten sonra ilk olarak oyuncuları halletmemiz gerekiyordu. Çünkü filmi Konya’da çekecektik ve bu yüzden cast için çok seçeneğimiz yoktu. İlk iş castı halletmek olurdu. Küçük kız kardeşimiz Özge’ye rol verecek kişi Jale Gülsün Gür isimli kardeşimiz oldu. Onu da Oğuz Kaan Özdirektör (filmin uygulayıcı yapımcısı) sayesinde bulduk. Cast için son aşamamız babamızı oynayacak kişinin bulunmasıydı. Ozan ve ben Konya Devlet Tiyatrosu’na gidip gerçekten bu işin eğitimini almış yaşlı oyunculara bakacaktık. Gittiğimizde bizi buranın en yaşlı oyuncusu diye gösterdikleri kişiyle konuştuk. İsim vermeyeceğim ama öyle bir egoyla karşılaştık ki. Biz orada öğrenci olarak bulunduğumuzu ve bir şeyler anlatmak istediğimizi belirttik ama karşımızdaki bambaşka isteklerde bulunuyordu. Şansımız bitti diye düşünürken Devlet Tiyatrosu’na doğru yaklaşan, kabanı, kasketi ve elinde birkaç kitap olan yaşlı birini gördük. Biz hemen heyecanla bizle ilgilenen arkadaşa ‘’Bu abi işte, kim bu’’ diye sorduk. Arkadaş gülerek sadece tek bir cevap verdi: ‘’Nur Subaşı.’’

blank

Nur Subaşı mı? Hani seslendirme sanatçısı olan mı? Olsun gidip konuşalım dedim. Arkadaş ‘’o tiyatroyu yönetmeye geldi sanmıyorum zamanı olsun’’ diyerek ümitlerimizi azalttı. Bu arada Nur Subaşı’yı tanımayanlar vardır diye söylüyorum, yönettiği oyunun oyuncularından biri şöyle bir şey der: Nur Subaşı yönettiği oyunu asla izlemez, dinler. Siz düşünün ne kadar büyük bir sanatçı olduğunu. Neyse gittik Nur Subaşı’nın yanına doğru. Provayı beklerken dışarıda bankta oturuyor ve kitap okuyordu. Arkadaşımız ‘’Hocam merhaba, arkadaşlar Selçuk Üniversitesi’nden geliyor sizinle bir şey konuşacaklarmış’’ deyip kendini kenara atıp bana kaş göz yapmaya başladı. Ben de girdim lafa. Böyle böyle dedim yardımcı olur musunuz? O ana kadar tek kelime etmedi hep dinledi kafası kitaptayken. Ben sözümü bitirince kafasını kaldırıp, ‘’Hallederiz’’ dedi. Biz şimdi Ozan’la sesi duyduk ama emin olamadık. Sesi bir yerlerden hatırlıyorduk. Hallederiz deyip bizi gönderdi ve daha sonrasında iletişime geçmek için numarasını aldık. Şimdi tek sorunumuz mekândı. Kız kardeşimizi oynayacak Jale’nin köyde de evi vardı. Mekâna gidip baktık ve beğendik. Provalar yapmaya başladık. Recce için görüntü yönetmeni Talha Terzi, yapımcı Murat Üstün, iki yönetmen mekâna gittik. Son teknik reccemizi yaptıktan sonra sete çıkmak kalmıştı. Bu arada yardımcı yönetmenliği İstanbul’dan Ahmet Toklu ağabeyimiz bizi kırmayıp setin bir gün öncesi Konya’ya geldi. Filmde emeği çoktur. Biz Ozan’la hem oynayıp hem kamera arkasında olduğumuz için çok zorlandık. Bu yüzden iki yönetmen çalışacak arkadaşlara naçizane tavsiyemdir, bir daha düşünsünler.

blankSetin ilk günü sabah 06.00’da yola çıkıp köye ulaştık. Hemen kamera konumunu belirleyip göreceğimiz kadraj doğrultusunda resmi hazırladık. Jale henüz 15 yaşındaydı ve ilk defa oyunculuk yapacaktı. O yüzden onun güvenini kazanmak için çabaladık. Onun rahat etmesi, her şeyi kolaylaştıracaktı. Toplam 2 günlük setimiz vardı. İlk gün öğleden sonra yapımcımız Nur Subaşı’yı kaldığı otelden gidip aldı. Sete geldiklerinde zamanlamamız harikaydı. Nur hocanın sahnesi için hazırlığa başladık. Nur hoca sete gelince ister istemez hepimiz gerildik. Ters bir şeyler olmasın diye çabaladık ama tamamen profesyonelmişiz gibi davrandı bize. Hâlbuki öğrenciydik ve bilmediğimiz çok şey vardı. Ama sahnelerini 13-14 tekrar aldığımız oldu ve olumsuz hiçbir şey demedi.

İkinci günün çekimlerinde yardımcı yönetmenimiz Ahmet ağabeyin doğum günüydü. Sahne gereği Ozan içeri girip Jale’yi alacak ve çıkacaktı. Sahnede ben de vardım. Bu yüzden monitörün başında Ahmet ağabey vardı. Ozan içeri girip pastayla çıkınca bir anda şenlik havasına döndü ortalık. Güzel anlardı. İkinci gün aksiliklerle başladı. Hava blankdurumu yağmurlu göstermiyordu ama yağmur yağmaya başlamıştı. Setimiz sarktı. Bu yüzden gündüz çekmemiz gereken sahneyi gece ekstra efor sarf edip, ışık kurup gündüzmüş gibi çektik. Son sahneye geçmeden önce arabalı planları çekiyorduk. Derken araba bozuldu. Ozan arabayı kullanıyordu ve ilk defa kullandığı için araba su kaynattı. Kaldık yolda. Köyden de epey uzaktayız. Allahtan tam planlar bitti öyle bozuldu ama daha sonra dış/gün olan çekimimize yetişemedik çünkü hava karardı. O sahneyi de gece çekemiyoruz ve ekipmandan dolayı da sahneyi gündüzmüş gibi yapamıyoruz. Bizim için önemli bir sahne, Ahmet ağabey dış ses olarak araba giderken sesinizi duyalım sinematografiyi bozmayız dedi. İzlediğiniz zaman son sahneyi göreceksiniz. Paydosumuzu verdik ve gidip yemek ziyafeti çekmiştik. İki gün boyunca inanılmaz çalışan ekiple birlikte bu filmi tamamladık. Son olarak kullandığımız müziği soranlar çok oldu bize. Onu da anlatmak isterim. Sete çıkmadan önce kullanacağımız araba evin önüne geldi. Biz de o sırada müzik araştırıyorduk. Araba gelince dışarı çıkıp bir tur atalım, kamerayı nereye koyarız, sallanır mı vs. diye kontrol edeceğiz. Eve döndük, içeri girdik ve filmde kullandığımız şarkıyı duyduk. Playlist akmış ve Gevende-Beboyin Yerki’ye kadar gelmiş. Filmi bitirdikten sonra da grupla iletişime geçip şarkıyı kullanmak istediğimizi söyledik. Filme şarkıyı koyup gönderin, bir izleyelim dediler ve sonucunda filmimizi beğenip şarkıyı kullanmamıza izin verdiler.

blank

Filmin ilk festivali okuduğumuz okul Selçuk Üniversitesi’nin Kısaca Uluslararası Öğrenci Kısa Filmleri Festivali oldu. Buradan Mansiyon Ödülü aldık. Daha sonrasında 13 festivalde daha gösterildi. Filmimizi, festival süresi dolduğu için herkesin huzuruna açıyoruz. Biz ekip olarak hâlâ çalışmaya, öğrenmeye devam ediyoruz. Umarım bir gün uzun metraj filmimizi hep beraber izleriz. Sevgiyle…[/box]

[box type=”info” align=”” class=”” width=””]

MAVİ FİLMİNİN KÜNYESİ

  • Yönetmen: ÖMER SEVİNÇ, OZAN YUNUS ENGİN
  • Yapımcı: MURAT ÜSTÜN
  • Uygulayıcı Yapımcı: OĞUZ KAAN ÖZDİREKTÖR
  • Akademik Danışman: PROF. DR. AYTEKİN CAN
  • Senaryo: ÖMER SEVİNÇ, OZAN YUNUS ENGİN
  • Kurgu: ÖMER SEVİNÇ, OZAN YUNUS ENGİN
  • Yardımcı Yönetmen: AHMET TOKLU
  • Reji Koordinatör: HALİL İBRAHİM ALP
  • Öykü: ÖMER SEVİNÇ, OZAN YUNUS ENGİN
  • Görüntü Yönetmeni: TALHA TERZİ
  • Sanat Yönetmeni: MİRAY ALÇINKAYA
  • Işık: SİMAY YAYKIR
  • Müzik: GEVENDE
  • Set Amiri: MESUT KARAMAN
  • Ses: AHMET TARIK KAPLANOĞLU
  • Afiş Tasarımı: AHMET TARIK KAPLANOĞLU
  • Altyazı: SÜHEYLA ÖZTÜRK
  • Oyuncular: NUR SUBAŞI, JALE GÜLSÜN GÜR, ÖMER SEVİNÇ, OZAN YUNUS ENGİN [/box]

blank

[box type=”note” align=”” class=”” width=””]

Not: Sizler de festivallere katılan filmlerinizin yapım hikayesini bu yazı dizisine eklemek isterseniz serdar@antalyasinemadernegi.org adresi üzerinden iletişim kurabilirsiniz.[/box]

blank

Sidar Serdar Karakaş

Çok küçükken kiralık VHS’lerden dayısıyla birlikte zombi filmleri izledi. Zombilerden çok korktu. Büyüyünce o filmleri George A. Romero’nun yaptığını öğrendi. Üstada hayran oldu. Sinema öğrencisiyken Andrzej Zulawksi filmlerini keşfetti. Zulawksi filmleri ona her zaman güç verdi. En zor anlarında kurtarıcı filmi Possession (1981) oldu. 2006 yılında Öteki Sinema’yı düzenli okumaya başladı. Korku filmlerini ve B Filmleri burada sevdi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Baskın (2013)

Şehrin ücra bir köşesindeki karanlık bir ayine yapılan polis baskınını
blank

Soykırım Silahı Olarak Gıda: Food Will Win the War (1942)

Food Will Win the War, ABD Tarım Bakanlığı’nın siparişi üzerine,