Yazarı dahil hiç kimsenin çok parlak bulmadığı bir Fransız romanı sinemanın kült klasiklerinden birine nasıl dönüştü? 1968 yapımı ilk filmin ortaya çıkış hikayesi…
“Maymunlar Cehennemi” ya da orijinal adıyla “La Planete Des Singes” macerası hayvanat bahçesine bir geziyle başladı. Maymunlar bölümünün sakinlerini çok ilgi çekici bulan Fransız romancı Pierre Boulle şöyle hatırlıyor o günü: “Gorilleri seyrediyordum. Birdenbire hareketlerinin ne kadar insana benzediğini farkettim. Bu beni insanlarla maymunlar hakkında düşünmeye ve aralarında bir ilişki hayal etmeye götürdü.“
Böylece Boulle “La Planete Des Singes”i yazdı. Yazarın en zayıf işlerinden biri olarak gördüğü ve “Benim için sadece hoş bir fantezi” diye tanımladığı kitap çok başarılı oldu. Bu arada eski bir yayıncı olan yapımcı Arthur P. Jacobs da yeni bir proje arayışı içindeydi. Kendi deyimiyle “King Kong türü bir şeydi” aradığı ama aynı zamanda farklı olmalıydı. “Maymunlar Cehennemi” hiç kolay bir projeye benzemiyordu ama o dâ iddialı bir şey istiyordu zaten. Vakit geçirmeden kitabın haklarım satm aldı. Engeller ve hayalkırıklıklarıyla dolu üç buçuk yıllık o sancılı süreç böyle başladı işte. önce bir senaryo yazılması gerekiyordu. “Twilight Zone/Alacakaranlık Kuşağının yaratıcısı Rod Sterling bir buçuk yıl çalışarak 30’dan fazla taslak çıkardı. Bunların çoğunda maymunların dünyası, otomobilleri ve beş yıldızlı otelleriyle modern dünyanın aynısıydı neredeyse. Sadece kapılar kısaltılıp genişletilerek maymunlar için daha kullanışlı hale getirilmişti. Jacobs bu senaryonun çok pahalıya çıkacağım ileri sürerek ikinci bir yazarı devreye soktu. Michael Wilson’ın elinde son halini alan senaryo Boulle’un romanından çok farklıydı. Romanda 26. yüzyılda yaşayan Jinn ve Phyliss isimli bir çift yolculukları sırasmda uzayda dolaşan bir şişe ve şişenin içinde de maymunlar tarafından yönetilen bir gezegene gittiğini iddia eden bir gazetecinin notunu buluyorlardı. Kitap şaşırtıcı iki gelişmeyle son buluyordu. Önce Jinn ve Phyliss’in maymun oldukları çıkıyordu ortaya (ki bu kısma yapımcıları kahkahalarla güldürmüştü), sonra da kaçıp Dünya’ya dönmeyi başaran yolcu, orada maymunlar tarafından karşılanıyordu. Bütün bunlar o ünlü Özgürlük Heykeli finali uğruna bir kenara bırakıldı. Kitabın yazarı Boulle şöyle diyordu bu konuda: “Eleştirmenler bu sonu beğenmiş görünüyor. Kişisel olarak ben kendi sonumu tercih ederim ama filmi onlar yaptı ve onlar bu sonu tercih ettiler.“
Senaryo tamamlanmıştı ama Jacop stüdyonun filme yeşil ışık yakması için bunun da yeterli olmadığını görecekti. Yönetmeni ve yıldız oyuncusuyla tam bir paket görmek istiyordu onlar. Jacobs, yönetmen olarak Franklin Schaffner isminin yeterince ikna edici olacağına karar verdi ama oyuncu olarak Hollywood’un zirvesindekilerden birini seçmeliydi mutlaka. 1965 Haziran’ında Charlton Heston’ ı aradı. Romanı değilse de romandaki fikri muhteşem bulan Heston, projeyi çok riskli bulmasına rağmen yine de kabul etti. Bundan sonrasının kolay olacağını düşünen Jacobs çok yanılıyordu çünkü Fox yöneticisi Zanuck’u projeye şöyle bir bakmaya ikna etmek bile 18 ayını alacaktı. Nihayet senaryoyu okuma fırsatı bulan Zanuck, muhtemelen bir önceki yıl gişede çok başarılı olan “Fantastic Voyage” filmini hatırlatmasının da etkisiyle beğenmişti hikayeyi ancak aklını kurcalayan çok önemli bir nokta vardı. “Gerçek maymunlar kullanamayacağımıza göre makyajlı insanlar kullanacağız herhalde. Peki ya insanlar o makyajı komik bulursa ne olacak? Bu bir komedi filmi değil” diyordu. Jacobs hemen bir çare düşündü ve hiç vakit kaybetmeden makyaj dehası John Chambers’la anlaştı.
Sonradan ona bir Oscar kazandıracak bu çalışma için şöyle diyor Chambers:
“Bir sürü sorunla karşılaşmıştık. Bir kere aktörlerin kendi dudaklarıyla maymunların dudaklarının senkronizasyonu önemliydi. Maymunların konuşmalarını doğal gösterecek bir makyaj tarzı bulmamız lazımdı; yani çıkardıkları ses ağızlarından değil de vücutlarının içinden bir yerlerden geliyormuş gibi olmamalıydı.” Aylar süren çalışmalarının sonunda Chambers ve ekibi inandırıcı görünen konuşan maymunlar yaratmayı başarmışlardı. Sırf stüdyo yöneticilerine makyajı göstermek için gerçekleştirilen ve 50.000 dolara mal olan 5 dakikalık çekim stüdyo yetkililerini çok etkilemiş ve “Maymunlar Cehennemi” projesinin onaylanmasını sağlamıştı. Çekimler, 21 Mayıs 1967’de, Arizona’da başladı, ilk günden itibaren her bakımdan zor bir çekimdi. Zamanın en gelişmiş makyaj teknolojisini kullanacak olan filmin çekimleri, astronotlar için ısmarlanan takma sakallar zamanında gelmediği için daha ilk günden ertelendi. O gece Heston günlüğüne şöyle yazmıştı: “Bir filmin ilk çekim gününde, ekip ne kadar iyi olursa olsun, işlerin neden asla yolunda gitmediğini hiç anlamamışımdır.” Ne var ki bu kez sorunlar ilk günü aşarak bütün çekim sürecine yayılacaktı. 20 metre uzunluğundaki soğutuculu makyaj turları içinde çalışan 80’in üzerinde makyaj teknisyeni ekibi çekime hazırlayabilmek için her sabah saat beşte çalışmaya başlıyordu. Kızgın güneşin altında , cehenem sıcağında devam eden çekimler sırasmda ter içinde kalan oyuncuların makyajları durmadan bozuluyordu. Makyajlı halde yemek yemek ayrı bir meseleydi. Sigara içen oyuncular için uzun ağızlıklar temin edilmişti. 7 Haziran’da ekip Los Angeles’taki stüdyolara taşınınca sıcaklıktan kaynaklanan problemler çözülmüş oldu ama bu sefer de sıcaklık değişimi yüzünden Heston gribe yakalanmıştı.
Zanuck’un sıkı denetimi altındaki çekim programının sonuna yaklaşıldığı sırada meşhur final sahnesiyle ilgili tartışma patlak verdi. Problem, Taylor’ın özgürlük Heykeli’ni bulduğu final sahnesindeki diyalogtan kaynaklanıyordu. Heston’ın kendisinin yazdığını iddia ettiği “Tanrı cezalarını versin! Tanrı hepsini ceheneme göndersin!‘ şeklindeki final repliğinin, o sırada hala yürürlükte olan bir sansür yasasına aykırı bulunmasından endişe ediliyordu. Zanuck, önlem olarak üç farklı final çekilmesini istiyordu ama Heston, Zanuck’u yatıştırmayı başardı: “Ben küfür etmiyorum ki, kelimenin tam anlamıyla Tann’yı medeniyetin sonunu getiren insanları cezalandırmaya çağırıyorum.” Bilim-kurgu filmleri içindeki en karamsar ve en sarsıcı finallerden biri kabul edilen ünlü final sahnesini çöpe gitmekten kurtaran bu sözlerdi işte.
10 Ağustos’ta biten çekimlerden birkaç gün sonra Franklin Schaffner’in ofisinde içkisini yudumlayan Charlton Heston şöyle diyordu yönetmene: “Başından beri gişede başardı bir film olacağını hissediyorum zaten ama sanırım aynı zamanda iyi bir film yaptık.” Heston haklıydı. “Maymunlar Cehennemi” hem muhteşem bir hasılat yaptı hem de eleştirmenler tarafından göklere çıkarıldı. Makyaj harikası maymunlarla aksiyon kısmı çocukları, romanın da temelini oluşturan toplumsal yorum ise büyükleri cezbediyordu. O zamanlar gişede başarıh filmlere devam filmleri çekmek bugünkü kadar yaygın değildi ama “Maymunlar Cehennemi”yle birlikte yaygınlaşacaktı. Bir devam filminin nasıl karşılanacağından pek emin olmayan Heston, böyle riskli bir projeye destek verdiği için Zanuck’a bir teşekkür borçlu olduğunu düşünerek “Beneath The Planet Of The Apes”te rol almayı kabul etti, üstelik ücret almadan. İkinci film de yabana atılamaz bir hasılat yapınca devam projeleri birbirini izledi. Üç film, bir televizyon dizisi ve bir çizgi film ve uzun yıllar sonra gelen bir remake (Tim Burton) ile Maymunlar Cehennemi kült bir yapım halini aldı.
Kaynak: Sinema dergisi /Sayı 78 / Ekim 2001
Acaba Charlton Heston, Tim Burton kendinibilmez’inin yaptığı remake’i izledikten sonra da “Tanrı cezalarını versin! Tanrı hepsini ceheneme göndersin!” demiş midir
Bence “oh, filmimiz daha bir değere bindi, yaşasın” demiştir… Hatta “hem yeni bir dvd baskısı daha çıkar, bir daha hatırlanırız” demiştir. (Yeniden çevirimlerin böyle iyi tarafları da var.) “Silah koleksiyonum tekrar gündeme gelir” diye de düşünebilir.
bir dakka bu filmin çizgi filmidemi vardı adı ne söyleyebilirmisiniz
Samet buradan izleyebilirsin: http://www.youtube.com/watch?v=hdG3K90LSDs
çok saol hemen izliyoriyorum
Bence roman olarakta başarılı bir dramatik kurgusu olan Maymunlar cehenneminin sadece gişe başarısı ile değerlendirilmesi hatadır.Maymunlar cehennemi bugün bilimkurgu edebiyatında gerçek yerini bulmuş görünüyor. Şimdiki zamanda yine insanın yarattığı doğa feleketleri-iklim değişiklikleri-genetikle oynama ve nükleer savaş gibi geleceğimizi yok etme çabalarımızın farklı bir son versiyonunu yüzyılın başında görmesi ilginçtir.
serinin diger filmleri 100% ticari kaygiyla cekilmis berbat yapimlar mi?
Çok güzel bir yazı. Kendi sayfamda paylaşacağım.