Mesajı Aldık Mı?
İlk filmle bağı olmayan ve başka bir konuya odaklanan, bu bağlamda başarı elde eden herhalde çok az yapım vardır. Messengers 2, ilk filme çok büyük bir bağ kurmadığından hemen herkesin kolaylıkla izleyebileceği bir film. Korku sinemasındaki dindarlık ve muhafazakarlık kavramlarının altını çizen yapım her ne kadar TV filmi olarak verilmiş olsa da bence ilk filmden bir tık daha üstte bir yapım. Film klişe bir konuyu ilk filme oranla daha güzel ele almış diyebilirim. İlk film 2007 yapımı Messengers, ergen vampir Kristen Stewart’ı arkasına alarak bir perili çiftlik ev vakasını aktarıyordu. İkinci film de yine bir perili çiftlik evi vakasını anlatıyor ama zemininde verdiği mesajlarla bence ilk filme oranla görevini daha iyi yerine getiriyor.
Öteki Sinema için yazan: Egemen Tokatlıoğlu
Varını yoğunu harcayarak bir kasabanın çiftlik arazisinde ev alan Rollins ailesinin başından geçenler hem dini referanslar hem de ahlak sorgulaması ile günümüzde TV’ye uyarlanan korku filmleri içerisinde fena bir iş değil. Filmin notunun düşük olması, TV için çekilmiş olması tabii ki bu filmin geri planda kalmasına ve önyargı ile yaklaşılmasında etken. Ancak yine de bu türü sevenleri az da olsa tatmin edebilecek bir yapısı var.
Dindar ve ailesine sadık John Rollins, karısı ve iki çocuğu ile birlikte yeni çiftlik evlerinde yaşamaya başladıklarında tuhaf olaylar da kendisini gösterir. Kargaların istila ettiği arazisi ile hasattan yeterli ürünü alamayan John büyük hayal kırıklığı yaşar. Bununla birlikte garajda bulduğu korkuluğu arazinin ortasına dikerek karga derdinden kurtulmaya karar verir. Tabii ki bu korkuluk sıradan bir korkuluk değildir. Bunu ilk anlayan da evin küçük erkek çocuğu Michael olur. Babasına ısrarla o korkuluğu atmasını söyler ama korkuluk işini layığı ile yaptığından ve hasattan da istediği ürünleri almaya başladığından John bu duruma aldırış etmez. Olaylar da tam bu şekilde cereyan etmeye başlar. John’un gördüğünü sandığı illüzyonlar, yakın çevrede ölmeye başlayan insanlar tehlike çanlarını çalmaya başlar. John bundan sonra her ne kadar korkuluktan kurtulmak istese de bu o kadar kolay olmayacaktır. Keza korkuluğu yakmaya çalışır ancak ertesi gün sapa sağlam ayaktadır. Bunun gibi birkaç deneme yapsa da John başarılı olamaz, artık farkındadır, korkuluk ailenin başına kabus gibi çökmüştür.
Burada dini referanslar ve John’un günaha itilme işlemi sadece ve titiz bir şekilde aktarılmış. Filmde belki de en hoşuma giden olay bu oldu. Alkol almayan, İncil’i yanından ayırmayan John’un değişimi karısında huzursuzluk yaratır, John’a dinine bağlı bir adam olduğunu ama değişmeye başladığını imalı şekillerde iletir. Korkuluğun yaydığı terör ile hayaller gören John artık bambaşka bir insan olmuştur. Hatta yine bir gece gördüğü hayaletten aldığı korkuluk hakkındaki kitabın aslında kendi incili olduğunu fark etmesi ile iyice dehşete düşer. Akıl oyunlarıyla neyin gerçek neyin hayal olduğunu bir türlü ayırt edemeyen hatta buna karısını bile inandıramayan John bölgede işlenen cinayetler ile birlikte zanlı durumuna düşer. Ailesi parçalanmanın eşiğine gelen John için geri sayım başlamıştır. Ya bu kabustan kurtulacak ya da elinde ne varsa kaybedecektir.
Korkuluk ile yaşanan mücadele aslında mecazi bir savaştır. John kendi içinde saklanan günahları ile savaşmak zorundadır. Bu bizlere korkuluk olarak aktarılmış olsa da, dini inanca ters hırs ve aç gözlülük kavramları inanç ve kuralların ötesine insanın bu bitmek bilmeyen arzuları nedeniyle geçmektedir. Hasattan yeterli ürün alınması, oluk oluk para akması bazı bedelleri de beraberinde getirecektir. John burada parasız ama mutlu yaşayacakken çevresinde olanlara duyarsız kalıp ‘ama para geliyor’ mantığı ile gözlerini, kulaklarını kapattığında durum daha da raydan çıkacak, ailesini kaybetmeye kadar varacaktır. Günahlarımızın bedelini bir şekilde çekeriz. En büyük kabuslar filmin referans gösterdiği dinin temel kuralları çiğnendiği takdirde kendisini gösterecektir.
John’un aslında istemeyerek de olsa dindar bir adamdan hırslı bir adama dönüşmesi, çevresinde gördüğünü sandığı hayaller ve delirmenin eşiğine gelmesiyle fark ettiği gerçekler, toplamda bize denklemin dürüst yaşamak, aç gözlü olmamak ya da dinin temel kurallarından dışarı çıkmamak olduğunun bir göstergesi. Pek çok korku filminde bize dayatılan bu kurallar bütünü aslında korku sinemasının temelinde olan muhafazakarlığın göstergesidir. Sonunda kazanılan savaş ise bizlere yoldan çıkanın nelerle karşılaştığını ve sınırların iyi belirlenmesi gerektiği dipnotunu yerleştiriyor. Bu bağlamda her ne kadar çok adı bilinmese de Messengers 2: The Scarecrow mesajını iletmeyi başarıyor.
Son dönemin popüler TV serisi The Walking Dead ile adı günümüzde oldukça öne çıkan Norman Reedus filmin başrolünde. 2009 yapımı film ilk filmdeki sıradan anlatıyı da bir nebze değiştirerek bağ kurmak yerine yeniden inşa ediyor. Bu bağlamda da hikayesiyle oldukça dikkat çekiyor. Film, evdekileri kaçırmaya çalışan hayaletler yerine bu sefer hedef oklarını daha farklı alanlara kaydırıyor. Bu da ilk filmdeki gereksiz klişelerden çok daha iyi bir işe imza atılmasına neden oluyor. Her ne kadar Tv yapımı olsa da ilk filme oranla daha çok sevdiğim (hatta ilk filmi sevmedim demek daha doğru) bir film olan Messengers 2: The Scarecrow türün hayranlarını çok tatmin etmese de keyifli vakit geçirmelerine vesile olabilir.