21 Şubat 2009… Kanal D stüdyoları… Saat geceyarısını çoktan geçmiş… Okan Bayülgen’in hazırladığı Disko Kralı’nın konukları stüdyoda hararetli bir şekilde “Erotik Türk Sineması”nı tartışıyorlar. Aslında tartışmaktan öte, yere yatırmış tekmelemeye çalışıyorlar. O dönemin ve o furyanın fenomen erkek oyuncusu Aydemir Akbaş ile aslında bir “erotik star” olmayan fakat Killing serisinde canlandırdığı fettan kadın karakteri ile o kadınların cisimleşmiş hali olarak stüdyoda bulunan Mine Soley çok kibar ve biraz da mahçup bir şekilde gelen eleştirileri karşılamaya çalışıyorlar… Asıl oyuncular sayılabilecek Zerrin Egeliler, Arzu Okay, Figen Han gibi isimler akıllıca davranıp başlarına gelecekleri sezdikleri için programa katılmamışlar… Daha ilk dakikalardan itibaren kıymeti isminden menkul bazıları ise ortalığı boş bulmuş bir şekilde ve bizim insanımıza has bir özellik olan “bilmediği sevmediği şeylerden herkes adına nefret etme” patavatsızlığı ile aradan geçen 30 yıla rağmen aslında pek de bilmedikleri bir konuda ahkam kesiyorlar ve Stüdyonun demirbaşı sayılabilecek (Aynı zamanda 4 erotik filmde rol almış) bir isim de onlara arka çıkıyor! Bir de üniversite tezini “Erotik Türk Sineması” üzerine vermiş bir kızımız var ki hiç konuşmamasından bu tezin bizim lise’de son gün hazırladığımız abuk dönem ödevleri gibi bir şey olduğunu anlıyorum.
3 gün önce… Hayatım sakince akıp giderken akşam üstü mail kutuma düşmüş bir e-posta ile irkiliyorum. Başlarda “Öteki Sinema” bloguna olan tutkumu bilen bir arkadaşın yolladığı bir şaka zannettiğim şey giderek ciddileşiyor, verilen telefonu arıyorum; karşımda “Makina” ekibinden Aziz Kedi… “Seks furyası ile ilgili bir program yapıyoruz, katılırsanız çok seviniriz…” diyor, “Elbette, teşekkürler…” deyip kapatıyorum ve sıradanlığıma karışmış bir kafa ile dönüveriyorum.
“Neden ben?” sorusu ilk aklıma gelen şey oldu. Evet, blogda “seks furyası” üzerine çok yazı yazıp o insanlara takdir-i iade etme amacı taşıyorduk ama koskoca Türkiye’de, ulusal bir TV’nin yayınına çıkıp konuşabilecek çok daha başka insanlar da olmalıydı… Aklıma ilk gelen isimler “Erotik Türk Sineması” kitabının yazarları kıymetli Giovanni Scognamillo ile rahmetli abimiz Metin Demirhan oldu. Bu gecikmiş yayına mutlaka katılması gereken asıl isimler onlardı… Başka hiç kimse, amaçlanan “Erotik sinema ile Türk insanını barıştırma” gayretini başaramazdı çünkü… Onların teknik bilgisi ve sinema sevgisi olmadan böyle bir konu tartışıldığında ortalık karışırdı ve karıştı da…
Karın ağrıları, yemeden içmeden kesilme ve kafamda “Sevgili Okan o öyle değil aslında böyle!” ile geçen binlerce hayali konuşmadan sonra “Türk Seks Sineması” konulu “Disko Kralı” başlamak üzere… Evden çıkmadan önce, epey yanlış bir zamanlama ile (programa çıkmama 8 saat kala!) 2 şişe birayı, Metin Demirhan’ın mantar panomda ki resmine bakıp “Senin için abi” deyip hızlıca kafama dikerek içiverdim.
Yayın başladığında ilk çıkan grupta değildim ve aslında son yarım saatte Bayülgen’in önündeki notlarda tesadüfen ismimi görmesiyle çağırması olmasa, programın tamamını kulisteki monitörden izlemek zorunda kalabilirdim. (Arada sırada gelip benimle sohbet ederek sıkıntımı geçiren Aziz ve kız arkadaşına teşekkürler…)
Fakat aslında son derece ızdıraplı anlardı… İçeride arkadaşları dövülürken eli kolu bağlanmış biri gibi hissediyordum ve sürekli “Ah orada bir Metin abi olacaktı, nasıl yerdin sen o lafları!” diye söyleniyordum ki ancak, ölmüş ama yaşayanların hayatını hala anlamlandırabilen birinin başaracağı bir şey yaşandı; Stüdyonun elektirikleri kesildi! Öyle ki mecburen verilen reklam arasına rağmen bir türlü gelemeyen elektirikler yüzünden yayın karanlıkta başladı ve az önce gemi azıya almış bir çok değerli! eleştirmen-yazarın 30 yıl öncesinin sinemasını pataklama isteği bu sayede sonlanmış oldu. İnanıyorum ki bu Metin’in bir işareti idi… O sıkıntı biraz daha devam etseydi Metin’in iyiden iyiye cisimleşerek adamın boynunu gövdesinden bile ayırabileceğini düşündüm sonradan… (Masada yuvarlanan bir kafa, kanlar fışkıran bir vucut, panik içinde kaçışan izleyicilere ve gür bir Demirhan Kahkahası… Tam da Metin abinin seveceği bir sekans)
Öncesinde ya da sonrasında Disko Kralı’nda bu tarz bir “elektirik kesilmesi” vakası yaşanmadı, o yüzden bu olaya gayet “supernatural” bir yaklaşım getirebiliyorum ki zaten böyle bir şeyi öteki tarafa geçenlerden sadece Metin Demirhan başarabilirdi! O işareti de aldıktan sonra programda yer alabildiğim sürece tüm çabam Metin’in anlatmaya çalıştığı şeyleri savunmak adına oldu… Elbette orada ki varlığım ancak Metin Ağabeyin gölgesi kadar kıymetlenmiş olabilir…
Metin Demirhan ölümünün 2. yılında hala bizlerle… O ölmedi. Tüm büyük ve iyi insanlar gibi ilham ve işaret vermeye devam ediyor ve bazı insanların ölümünün sadece fiziksel bir yokluk olabileceğini ispatlıyor. Yıldönümünde mutlaka şerefine içeceğim. Öte tarafta binlerce fantastik ögenin tepesindeki tahtında oturup bizleri izlerken hayal ediyorum seni ağabey… Çok yaşa sen sinema yazanların Kralı!
Saygıyla anıyoruz!
Metin Demirhan gibi bir ismin bu şekilde aramızdan ayrılmış olması hala inanılası gelmiyor bana. Hele de onun sahip olduğu parayla ölçülemeyecek değerdeki arşivin ne hale geldiğini duyan biri olarak anısına yapılan saygısızlığı da kınıyorum.
sahibinden.com’da arşivinin nadide parçaları kısım kısım satılmakta.
Bu arşivin heba olması kısmını ben bilmiyorum arkadaşlar… Biraz açabilir misiniz?
Ah Metin… Güzel kardeşim Metin… Çok erken gittin… Halbuki daha yeni açılıyorduk… Bak ne güzel, HD kameralar da ucuzlamaya başlamıştı. 1980’lerin Türkiye’sinde, gariban semtimiz Gaziosmanpaşa’dan bakınca gözümüze oldukça ütopik görünen bütün o hayallerimizin yolunu açmıştı Youtube, internet ve dijital teknoloji…
Tek tesellim, şimdi artık Sony’nin bile yapamayacağı kadar hassas, insan aklının tasavvur edemeyeceği kadar kaliteli olan öte âlem kameralarıyla çalışıyor olman…
Bilesin ki seni unutmuyoruz, unutturmuyoruz.
Yasin’in dediği gibi işte arşivi çarçur ediliyor üstadın. Başka bir ülkede olsa müzede falan değerlendirilirdi bu kaynak.
Merhaba
Çok güzel bir yazı olmuş. Ben yorumları okurken bir noktayı tam olarak anlayamadım arşivinin çok pahalıya mı satıldığına mı dikkat çekiliyor?? yoksa arşivin dağıtılıp satıldığından mı?
Masisin isteği çok güzel ama o arşivi satın olacak mercii/makam kim olmalı? :) Zengin bir işadamı dışında alternatif gelmiyor aklıma…
ben o arşivden bir kaç dvd ve vhs kaset edindim
Sinematik dediklerinin ikisi de problem. Metin’in hayatını vererek hazırladığı dev arşiv birdaha birleşmemek üzere dağılıyor önemli olan bu. 2.si de o arşivden kalanları bari birarada tutmak isteyenlere de uçuk fiyatlar söyleniyor. Gün geçtikçe daha da eriyor :(
Masis, sana işin duygusal yönden katılıyorum yani ben de kendi dagılmadan arşivimi bırakacak birkaç kişi isterim :( yani o açıdan aynen öye …. o emek ve göznuru
Ancak Metin ekonomik zorluklarla boğuşuyordu zaten Ölümünde bu durum var, 4-5 kişi olayı duyurduk çağrı yaptık o dönemde hatırlarsan. Yeşil kart durumuda vardı. Ben açıkcası arşivinin satışa çıkacagını bekliyordum. Bu noktada bize düşen o arşive birlikte sahip çıkmaya çalışmak olabilir. Akbabalık yapmadan onu düzgünce yaşatmak. Anlamayan birilerinin elinde olmaktansa onu yaşatacak insanların arasında bölünmüş olması ve mali olarakta ailesine bir destek olmak bence en güzeli olur.
bir gece evinde yatıya kaldığımda sabaha kadar didiklemiştim arşivini.bana istediğin filmi seç izle yaa fazla karman çorman hale getirmeden dergilere vb.. bak deyip uyumuştu.şimdi böyle dağılıyorsa yazık.televizyondan kasete çekip ona verdiğim cem yılmaz’la katıldıkları bir sinema programı vardı onu isterdim bak…
metin’in arşivini kardeşi 2. el sitelerde satıyor. bayağıda pahalı fiyat koyarak. ben hayli şey aldım ama afişlerden ve vhs kasetlere dokunmadım. yersorunu ve eski teknolojinin getireceği sorunlar nedeniyle.
eski zaman, öğrencilik yılları. dükkanına film sormaya gittim. film vardı ama pahalı geldi bana. sonraya kalsın dedim, çıkacaktım; sanırım, nostromo dergisi olacak, “al bunu, güzel dergi,oku bunu” diye elime tutuşturdu. ben de ikna oldum, alıp çıktım. iyi ki almışım. bu kadardır kendisiyle olan tanışıklığım. bu da böyle bir anı mıdır peki? bir anıdır. arşiviyle ilgili kısmı da denildiği gibiyse, yazıktır.