Kirlenmek Güzel midir?

Metro Manila posterMetro Manila, Filipinler’in başkenti olan Manila’nın da içerisinde bulunduğu bölgelerden meydana gelmiş devasa bir metropol alanıdır. 10 milyonu aşkın insanın hayatını sürdürdüğü ve günden güne daha fazla genişleyerek kalabalıklaşan bu bölge; tamı tamına 17 şehrin bir araya gelmesinden oluşan devasa bir çöp tenekesi gibidir. Bu gün her ne kadar bu metropol alanı dünyanın önemli kültür – ekonomi merkezlerinden biri olarak görülse de, şehri her geçen gün daha da şişmanlatan kalabalık nüfus, zaman içerisinde beraberinde çevre kirliliklerini ve iklim değişikliklerini de getirmiştir.

Öteki Sinema için yazan: Fatih Yürür

Malum, tozu, isi ve pisi bu kadar dert olan kalabalık bir şehri arka planına alan bir öyküden, cıvıl cıvıl bir içerik beklemiyoruz. Bilakis, tıpkı Metro Manila’nın arka sokaklarının, varoşlarının sunduğu türden, olabilecek en karanlık ve kasvetli göç öykülerinden biri duruyor karşımızda!  Öyle ki, öykünün merkezinde yer alan Ramirez ailesi ile empati kurmaya çalışmak bile bir süre sonra sizi ciddi ciddi rahatsız etmeye başlıyor!

Film, çalıştığı ipek fabrikasının kapatılmasının ardından, geçimini çiftçilik yaparak sağlamaya çalışan Oscar ve ailesinin hikâyesiyle açılıyor. Zamanla, toprağa ekmek için satın aldığı tohumların parasını da karşılamayan Oscar, çareyi ailesini de yanına alarak mega kent Metro Manila’ya kapak atmakta buluyor. Gel gelelim Ramirez ailesi, bu mega çöplüğe adım attıkları ilk saniyeden itibaren, Metro Manila denen obez canavar bu insanları çiğneyip tükürmeye çalışıyor. Oscar, şehrin varoşlarında kafasını sokacak bir çatı bulduğuna sevinirken, sahip olduğu tüm parayı dolandırıcılara kaptırdıktan sonra, iki çocuğu ve karısıyla birlikte çaresizce ortada kalan Oscar, tesadüf eseri Ong ile tanışıyor. Bu tanışma Ramirez ailesine, Metro Manila’nın kalbine yolculuk bileti kazandırıyor.

Metro Manila 3

Ramirez’in şans eseri rastladığı Ong, PATPAO adındaki bir güvenlik şirketinin lideridir.  Bu şirket, kırmızı zırhlı araçlarla şehirde nakil işi yapan bir şirkettir ve şirket elemanlarının hepsi de silahlıdır. Ong, Oscar’a kol kanat gerer ve genç adamı, kendi şirketinde işe alır. Nitekim Ong’un bu yakın ilgisi, emsal öykülerden alışık olduğumuz üzere pek de hayra alamet değildir. Bu hırslı ve yozlaşmış adamın, Oscar üzerinde bambaşka planları vardır!

Yaşadığı acımasız hayatın getirdiği koşullar sebebiyle hem insafını hem de insanlığını yitirmiş olan Ong, başarıyla oynadığı duyarlılık rolüyle; şehrin kirli sularına işeyen bir adamı gizlemektedir aslında. Metro Manila’nın Ong’a geçirdiği dişler, bu adamı zamanla kudurtmuş ve güç tutkunu bir hale getirmiştir. Ong, kısa sürede kendi mikrobunu Oscar’a da bulaştırmaya, onu kirletmeye çalışır. Kendi timinin bir parçası haline gelen bu göçmen adama, işin tüm inceliklerini öğretirken, kafasına yozlaşmışlık virüsü enjekte etmekten de çekinmez!

Bütün bunlar olup biterken, Oscar’ın karısı Mai’de bir gece kulübünde konsomatrislik yapmaya başlar.  Oscar sayesinde, kapağı kaldırılan Metro Manila çöplüğünün bambaşka bir yüzüyle tanıştırır bizi Mai.  Zamanla ruhuna şeytan girmiş bu çarpık şehir, hem Oscar’ı hem de Mai’yi bambaşka yönlere savurur. Her ikisi de bozulmamışlıklarını ve saflıklarını muhafaza etmeye çabalarken, etraflarını çevreleyen bu yeni dünyada, hemen hemen herkesin kendilerine düşman olduğunu keşfetmeye başlarlar!

Metro Manila 1

Zamanla Oscar şehir hayatına adapte olup, oyunu yeni kurallara göre oynamayı öğreneceğine; etrafında olup bitenlere daha da yabancılaşır.  Genç adam ve ailesinin metropole adapte olma, bu yeni hayat tarzının gereklerini yerine getirme süreçleri oldukça sancılı geçer. Oscar, 3853 numaralı, tasarım fakiri kırmızı zırhlı aracın içinde, tüm gün şehirde turlarken; karısı da kendi varlığıyla bu oyuna dahil olmaya çalışır! Filipinler’in kırsalından kopup, veba yuvası Metro Manila’nın bağrına düşen Ramirez ailesi, büyük şehirden her dakika büyük zılgıtlar yeseler de, akıllandıklarını söyleyebilmek pek de mümkün değildir!

Tipik bir ‘köyden indim şehre’ temasına sahip gibi görünse de, Metro Manila’nın tonlarına, bundan biraz daha fazlasının sindiğini söyleyebiliriz. Elbette, Yeşilçam melodramlarını kıskançlıktan çatlatacak kadar acıklı ve yer yer antipatik bir tarafı yok diyemeyiz. Hele ki bizim jenerasyon için artık pörsümüş, lastik gibi uzayan ajitasyon bulamacına batırılması, filmin samimiyetini sorgulatmıyor değil hani! Neredeyse Grimm Masalları’ndaki karakterlere şapkasını ters giydirecek kötücül tipler, herkese koşulsuzca güvenme gibisinden zaaflara sahip Ramirez’ler ve tabi olmazsa olmaz kötü yola saplanan karakterler, her ne kadar sevimsiz dursa da; modern çağ fantezisi olarak da değerlendirilebilecek filmi içten içe besleyip büyüten abartılar aslında!

Metro Manila 2

Tabi bir de Oscar’ın fitili kıvamındaki Ong karakteri var. Bir taraftan Oscar’ı dize getirirken ondan bir mürit yaratma çabası gösteren Ong, hem çok konuşuyor hem de ağzından çıkan her kelamı gereksiz bir koflukla süslüyor. John Arcilla’nın etkileyici performansıyla perdeye taşınan karakteri filmin hem en gerçek hem de en şişirme karakteri gibi duruyor.

Peki, Metro Manila orijinal olabilir miydi? Aslında dramatik çatısının abecesini ezbere bilen izleyici için bu pek de mümkün değil! Peki, Metro Manila’nın orijinal olup olmaması onun niteliğine balta vurur mu? İşte burası tartışmalı! Neticede senarist – yönetmen Sean Ellis’in zaten böyle bir iddiası yok! Onun parmak bandırdığı ‘yozlaşmışlık’, ‘kaybolmuşluk’, ‘bozulmuşluk’ ya da ‘harcanmışlık’ gibi alt başlıkları perdeye taşımanın çok daha ayrıksı yollarının olduğunu söyleyebilmek de oldukça güç! Bu kısım beraberinde koca bir soru işareti getiriyor. Fakat Ellis’in bu tercihlerini, doğrudan Oscar başta olmak üzere, çeşitli festivallerden sapır sapır ödül toplamak için makyajlanmış bir yapımın köşe taşları olarak değerlendirip, filmin kalan niteliklerini söküp atmak da acımasızlık olur!

Metro Manila 4

Baştan aşağı batağa bulanmış Metro Manila’nın tam göbeğine balıklama atlayıp, temiz kalabilmenin hiçbir yolu olmadığının altını defalarca karalasa da; filmin armonisine kattığı kendine has notaları da yok değil! Oscar’ın balçıkta debelenişinin, hikâye bazında ekstra bir çekiciliği olmasa da, Ramirez ailesinin karşısına dikilen her insanın astronomik yozlaşmışlığı ve bencilliği; tıpkı Ellis’in hedeflediği gibi izleyicinin rahatsız olduğu meseleleri kaşıyarak, kabuğunu koparmayı başarıyor.  Ramirez ailesinin bireyleri dışında karşımıza çıkan hemen her karakterin, gölgelediği şahsi sapkınlıkları da bu rahatsızlığı arttırma amacı taşıyor muhtemelen!

Cashback ile adını dünyaya duyuran İngiliz yönetmen Sean Ellis’in; kamerasını Filipinler’e doğrulttuğu yeni filmi Metro Manila, ağırlıklı olarak J.D. Ballard’ın Öteki Dünya ya da Gökdelen gibi buram buram metropol fobisi kokan kitaplarındaki kadar keskin bir ‘çürük yapılanma’ kompozisyonu sunuyor. Ellis’in hem kamerası hem de kalemi, yukarıda saydığım tematiklerden beslenen en güçlü öykülerden birini ortaya koymak adına, sağlam bir şekilde tokalaşmış! Bazen, bir öykü anlatmanın en iyi yolu klişelerden geçer. Metro Manila, zaman zaman doz aşımına uğrayan tüm klişelerine rağmen, her halükarda geçtiğimiz yılın en etkileyici yapımlarından biriydi diyebilmek de pekala mümkün!

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Watchmen (2009)

Açıkça söylemek gerekirse Watchmen şimdiye kadar izlediğimiz "bombayı durdur, kızı
blank

Hitler Geri Döndü: Er Ist Wieder Da (2015)

Er Ist Wieder Da, alaycı mizahı ve Adolf Hitler gibi